TÜRKİYE’nin en büyük 24 sivil toplum örgütü, akan kanın durması için 30 Ekim’de İstanbul’da bir miting düzenleme kararı aldı.
Önceki yazımda “Tepkiyi milyonlar koysun” demiş biri olarak bu kararı çok olumlu karşılıyorum; umalım nefretin değil barışın haykırıldığı, Türkiye’de bugüne kadar gerçekleştirilmiş en büyük halk yürüyüşü bu olsun. DİSK ve KESK bu platformda henüz yer almış değiller; nedenini platform adına açıklama yapan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na sordum. Yanıtı alamadım; oysa solda yer alan bu iki örgütün varlığı çok önemli. Neyse ki basın toplantısı ardından Türk İş Başkanı Mustafa Kumlu, yanıma geldi, “KESK’in cuma günü bir duruşması vardı. O nedenle katılamadılar, bu hafta bekliyoruz” açıklamasını yaptı. ERDOĞAN’IN ATMASI GEREKEN ADIM Dünkü basın toplantısında siyasi liderlerin mitingde kol kola olup olmayacağını da sordum; Hisarcıklıoğlu bu soruma da net bir yanıt vermedi. Doğrusu liderlerin katılımı önemli bir mesaj olacaktır; ancak bundan önce liderler arasındaki sert atmosferin ortadan kaldırılması gerekir. Burada en önemli görev de Başbakan Erdoğan’a düşer. 24 şehit verilmesinin ardından yaptığı basın toplantısında neden hemen muhalefete sataşma gereği duydu, hâlâ anlaşılmış değil; ama MHP Lideri Devlet Bahçeli kendisini arayıp, destek bildirmiş, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da “Hükümete her desteği vermeye hazırız” demişken Erdoğan’ın bu iki liderlerle buluşup bilgilendirmesi önemli bir aşama olur. Erdoğan’ın bu buluşmada muhalefet liderlerinden ne istediğini ayrıntılı dile getirip onlarla bazı özel bilgileri paylaşması da karşılıklı güveni artırır. Ancak doğrusu şu güne kadar böylesi bir umudun işareti verilmiş değil. Bu yumuşama sağlanmadıkça da liderlerin pazar günü kol kola yürümesi zor. Çünkü, perşembe günü şehit Yunus Yılmaz’ın Kocatepe’deki cenaze töreninde, cami avlusundaki kalabalıktan bazılarının Erdoğan’ı hedef alan o güne yakışmayan sloganları böylesi bir yürüyüşte hiç olmamalı. Bu sloganları sona erdirmenin tek yolu iktidar-muhalefet yumuşamasıdır. BİR ADIM DA ANAYASA İÇİN Anayasa sürecinin de soruna çözüm getirmesi hesaplanıyor. İşte bu noktada da gözlerin ilk döneceği isim yine Erdoğan olacak. Görünen o ki muhalefette, “AKP bizi oyalayacak, sonra kendi anayasasını dayatacak” anlayışı güçlü. Bildiğim yargı konusunda CHP ve MHP’den önemli teklifler gelecek. Deniz Feneri e.V davası sanıkları, doğru bir kararla, ‘uzun tutukluluk cezaya dönüşmesin’ gerekçesiyle salıverildi. Ancak üç yıldır, diğer davlarda beklenen bu tür kararlar hiç alınmadığından, hem vicdanlar yaralanmış hem de yargıya güven aşındırılmıştır. Üstelik bu karar, şehitlerin arkasına gizlenerek alındı gibi bir algıya da neden olduğu için iktidar açısından yıpratıcı etki yaratıyor. Böylesi nedenlerle CHP, Adalet Bakanı’nın HSYK’dan çıkarılmasını, MHP ise yargıç/savcılar için ‘atama yapan makama karşı teminat’ isteyecek. Dokunulmazlıklar, YÖK, vatandaşlık tanımı diğer tartışmalı konular olacak. İşte tüm bu konularda iktidarın alacağı tavır süreci belirleyecek. Eğer AKP, “12 Eylül referandumu ile değişen maddelere dokundurtmayız” anlayışına girerse ilk tıkanma ortaya çıkacak. Oysa Anayasa, kanı da durduracak önemli bir zemin haline getirilebilir.