ÖNÜMÜZDEKİ günlerde Almanya’da başbakanlığı devralacak olan Hıristiyan Demokrat Lider Angela Merkel, Başbakan Tayyip Erdoğan için zor bir muhatap olacak.
Erdoğan’ın 6 Kasım’daki Almanya gezisinde Merkel’den randevu alamadığı haberleri üzerine, Başbakanlık’tan, ‘Bizim talebimiz olmadı’ açıklaması yapılsa da arka planda ciddi alınganlıkların, zorlukların bulunduğu görülmeli.
Sorunun kaynağına yönelik ipuçlarını bulmak için Erdoğan’ın, 3 Kasım seçimlerinden aldığı rüzgárın hızıyla başbakanlık koltuğuna oturmadan, Avrupa başkentlerini turladığı günlere gitmemiz gerekiyor.
BEKLETMENİN BEDELİ VAR
Erdoğan, 21 Kasım 2002 günü AKP Genel Başkanı sıfatıyla Berlin’e yaptığı gezide, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’den büyük ilgi gördü.
Sonraki dönemde de samimiyet dozunu artırarak bu ilişkiyi sürdürdü.
Oysa aynı samimiyeti, ‘Biz Almanya’daki Hıristiyan Demokratlar gibiyiz’ demesine rağmen bir türlü Merkel’le kuramadı.
Bunda en çok Merkel’in, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkışının etkili olduğu bir gerçek; ancak Erdoğan’ın da başbakanlarla dostluğu yeterli gördüğünü, bir gün o başbakanların koltuklarını bırakabileceğini düşündüğünü söylemek de mümkün değil.
Erdoğan, 21 Kasım 2002 günü yaptığı o gezide, Merkel’le de randevulaştı. Buluşma saat 21.00’de Türk elçiliğinde gerçekleşecekti.
Erdoğan’ın Schröder ve Dışişleri Bakanı Joschka Fischer’le yapılan görüşmeler uzayınca Merkel’e, görüşmenin ‘Biraz sarkacağı’ bildirildi.
Merkel, bu nedenle elçiliğe ‘biraz gecikmeyle’ saat 21.15’te geldi.
Tam 45 dakika bekleyen Merkel, sabrına yenilip öfkeli bir şekilde Türk elçiliğinden ayrılınca bu buluşma gerçekleşemedi.
Ancak, daha sonra Merkel’in gönlünü alacak bir jest de yapılamadı.
Erdoğan, bir yıl sonra bu kez Başbakan olarak Berlin’e yeniden gitti.
Merkel’le yine randevu vardı; ama bu kez de küçük bir talihsizlik yaşandı.
Erdoğan’ın uzayan randevuları nedeniyle Merkel, 20 dakika bekletildi.
DEVLETLERARASI İLİŞKİ
Bunlar olmayacak şeyler değil; ancak Merkel’in, randevu vermede acele etmemesi geçmişe yönelik alınganlıktan da, diş gösterme çabasından da kaynaklanabilir.
Merkel örneği, uluslararası ilişkileri kişisel ilişkiden çıkarıp devletler arası zemine oturtmanın önemini de ortaya koyuyor.
Örneğin; Erdoğan ile Merkel’in buluşmamasında rolü oldu mu bilinmez; ama bu tip randevu taleplerini danışmanlar eliyle yapmaktan vazgeçmeli.
Son ABD gezisinde de randevu talebi Başbakan danışmanı eliyle yapılmış, ABD’nin tepkisi üzerine talebin elçilik üzerinden getirilmesi sağlanmıştı.
Merkel için de aynı yola başvurulmasında büyük yarar vardı.
İlişkilerin kişisellikten çıkarılması kadar önemli bir konu da yapılan tüm görüşmelerin tutanaklarının devletin arşivlerine konmasıdır.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Başbakan Erdoğan’a, ‘Ben uluslararası görüşmelerin tutanaklarını size gönderiyorum, sizinkiler neden bana gelmiyor’ sitemini anımsadığımızda konunun önemi daha fazla ortaya çıkıyor.
Sezer’le ilişkileri düzeltmenin bir yolu da buradan geçiyor.