Paylaş
UNDP ve PMD’nin ortak talebi üzerine severek panelist olmayı kabul ettiğim bu konudaki duyarlılığımı sanırım okurlarım anımsayacaktır. Kadına seçme ve seçilme hakkını pek çok Avrupa ülkesinden önce vermiş olmaktan dolayı gururlanmamıza karşın, 80 yıl sonra kadının siyasete katılımında hâlâ Avrupa’da en gerilerde olmaktan dolayı derin üzüntü duymalıyız, üzüntüyü en çok da erkeklerin hissetmesi gerekir.
Panelde konuşacağız; ama bu vesileyle parlamentoyu yakından izleyen bir gazeteci olarak gözlemlerimi paylaşmak istedim.
UTANMAMAK İÇİN
Sorunun temelinde kadına toplumsal bakışın yattığını, Müslüman dünyada bu bakışın daha büyük sıkıntılar barındırdığını biliyoruz.
Bunu geçerek baktığımızda, en ciddi sorunu, çok katıldığım; ama en iyi CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un ifade ettiği şu anlayışta buluyorum:
“Siyasete renk gerek. Sadece erkeklerle olmuyor, kadın da bulunsun!”
İleri gidip; “Erkekler utanmasa, kadına hiç yer vermeyecek” dahi denebilir.
Çünkü genelde, sırf rakip parti kadına bir koltuk verdi diye diğeri onu takip ediyor; vekillik yolu iki üç kadına açılıyor, kamuoyu bunu yeterli görmeyince bir iki de üst düzey koltuk sağlanıyor, “oldu bitti” diye bakılıyor.
Bugünden konuşmak istesek, örneğin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisi adına kadın konusunda hava atmasını pek haklı bulamayız.
Partisini CHP ile kıyaslıyor; oysa oran olarak arada fark yok, hatta CHP önde.
Belediye başkanı ve üst düzey bürokrat sayısına ise hiç bakmayalım, utanırız.
Erdoğan, bir kıyaslama yapacaksa, bu alanda fark yaratan DTP’ye bakmalı.
Beğenin, beğenmeyin kadına siyasette en büyük yeri açan, bununla yetinmeyip, kürsüde ve yönetimde kadına en çok söz hakkı tanıyan parti DTP.
BU TÜRKİYE’DE DE OLUR
Bu Türkiye’de DTP’nin başardığını AKP de başarır, MHP dahi yapar, CHP ise haydi haydi; yeter ki mazeret üretilmesin, yol açılsın, şans verilsin.
Medyanın bu konudaki rolünün, yaratacağı kamuoyu baskısı açısından da önemi ortada; ancak orada da bir sorunlu bakış bulunduğunu kabul etmeli.
Erkek siyasetçiye sormadığımız soruyu, kadına yöneltip duruyoruz.
O nedenle kadın siyasetçinin şu ortak yakınmaları sürüp gidiyor:
* Biz mutfaktan, ütü masasının başından mı ayrılıp geldik buraya?
* En iyi bildiğimiz şey çocuk bakımı mı ki o alandan mutlaka soru alıyoruz?
* Aileye zaman ayırması gereken sadece kadın siyasetçi mi?
* Bizim ülke sorunlarıyla ilgili çözüm önerilerimiz olamaz mı?
* Özel hayatımıza yönelik sorgulama erkeklere oranla neden daha derin?
Sık sık duymaya alıştığım bu yakınmalara hak vermemek mümkün değil. Kadın siyasetçiye, “Sadece kadın ve çocukla üzerine görüş belirtir”, “Başarılı olursa bu eşinden dolayıdır” diye bakmaktan hemen vazgeçilmeli. Çok takılmaya gerek var mı bilmiyorum; ama kadın siyasetçi, “güzellik/şıklık” ile anılmaktan da sıkılıyor; ancak gelişmiş ülkelerde dahi “en güzel vekil” seçimi yapıldığını görüyoruz. (Bizde mekroseksüel de seçilmişti.)
Sonuçta; ne yazık ki hâlâ, “kadın açılımı” yapılması gereken bir ülkeyiz.
Paylaş