AKP iktidar olduğunda Güneydoğu’da sükûnet hákimdi.TBMM’de son 50 yılın en büyük grubuna sahip Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinde ve AKP yönetiminde Kürt kökenli siyasetçi ağırlığı vardı.
AKP, bir yıl sonraki yerel seçimlerde de uzun yılların ardından Güneydoğu’da HADEP’i geçen ilk parti olma avantajını yakaladı.
Bu tablo, siyasetin, yeni bir dönemi başlatacağı; askeri başarıyı perçinleyen kalıcı bir çözümü yaratacağı inancını güçlendirdi.
Ancak, neredeyse üç yıl atalet içinde geçirildikten sonra, 2005’te yeniden kitlesel gösteriler başlayınca sorunun unutulduğu görüldü.
Üç yıllık unutkanlık üzerine asker konuşmaya başladı.
Orgeneral İlker Başbuğ, 19 Temmuz 2005 günü Genelkurmay İkinci Başkanı olarak terörle mücadelede yeni bir aşamaya gelindiğini belirtti ve buna uygun yeni bir bürokratik birim gerektiğini söyleyip Terörle Mücadele Yasası’nda (TMY) değişiklik önerdi.
HIZLI HAREKET EDİLEMEDİ
Bürokratik birim için sessiz kalan hükümet, "TMY’ye bakarız" dedi.
Bir ay sonra ise Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu" söylemini dile getirdi.
Eşzamanlı olarak Erdoğan’ın bölgeyle ilgili büyük çaplı bir sosyo ekonomik araştırma başlattığı haberleri çıktı.
Birkaç ay sonra da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Emekli Subaylar Derneği’nin dergisinde "Terörle mücadelede hukuki sıkıntı var" diye yazdı.
Bu arada Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün başkanlığında Terörle Mücadele Üst Kurulu (TMÜK) oluşturuldu.
Geçen ay Şemdinli ve Hakkári eylemleri gerçekleşirken geçen hafta, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Başbakan’a terörü anlattı.
Aynı gün, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah da neredeyse sıkıyönetim yasası anlamına gelen talepleri dillendirdi.
Geçen 8 ayın sonucuna baktığımızda; TMY değişikliğinin akıbetinin bilinmediğini, başkanlığın araştırmasından ise ses çıkmadığını görüyoruz.
TMÜK’e sekreteryalık yapacak, terörle mücadelede koordinasyonu sağlayacak Güvenlik Genel Müdürlüğü Yasa Tasarısı da Meclis komisyonlarında bekliyor.
Hızlı hareket edemeyen hükümetin, kendi bürokratı Celalettin Cerrah’ın taleplerini haklı mı haksız mı bulduğunu ise hálá öğrenemedik.
DİYARBAKIR BU KEZ DİRENEMEDİ
Sonuçta, daha önce terör örgütünün taleplerine karşı direndiği için örgüt yayınlarında, "Sana ne oldu Amed" dedirten Diyarbakır bu kez direnemedi.
Şimdi yeni tartışmalar gündeme getiriliyor.
Cenazelerin savcılığa götürülmesi yerine, savcının olay yerine gelmesi; eylemleri önlemek amacıyla önceden gözaltı uygulamasına dönülmesi; örgütün poster ve pankartlarını taşıyanlara anında müdahale edilmesi; örgüt propagandası yapan belediye yöneticileriyle daha etkin mücadelede bulunulması, tartışmalardan birkaç tanesi.
Sürecin İçişleri Bakanı’nı yıpratır boyutta geliştiğini de belirtelim.
Ama asıl sorun, olayların asker müdahalesini gerektirir boyuta ulaşması.
PKK, hem bu olasılığı ortadan kaldırmak hem de sivil itaatsizliği geliştirmek için her fırsatta halkı sokağa dökmeye çalışıyor.
Böyle olunca da, "Bunlar provokasyon" söylemleri boşa çıkıyor ve maalesef, bölgede askerin yeni bir şekilde devreye girmesinin yolları açılıyor.
PKK da, yerel Kürt önderler de geride pek bir seçenek bırakmadı.