‘ERGİN döneminde yargı ve algı’ başlıklı yazımla Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, “Siyaset yargıyı kuşatmasın” başlığında toplanabilecek sözlerinin, aynı güne denk gelmesi güzel bir rastlantı oldu.
Çünkü Kılıç, AKP çevrelerinde yeterince güven oluşturmuş, muhafazakâr kişiliği, arkadaşlık ilişkileri, daha da önemlisi bugüne kadar verdiği kararlarla bunu defalarca kanıtlamış bir yargı adamı olarak bilinir. Demem o ki, iktidar çevrelerine, “Hadi, yargıda bazı şeylerin iyi gitmediğini biz söyleyince inanmıyorsunuz, ya benzer şeyleri söyleyen kişi o ise” diye örnek gösterilecek yargıdaki ilk isim Kılıç’ın ta kendisidir. Ancak, pazartesinden beri kulak kabarttığım AKP çevrelerinde, bazı komplo teorileri üzerinden Kılıç’a kuşkulu yaklaşım görünce umutlarım azaldı. KILIÇ OLMADI YA OKUR Yine de bekleyelim, Kılıç olmadı, belki HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, AKP’yi ikna eder; çünkü dün, Taha Akyol’da okuduk ki yargıyla ilgili toplumda oluşan olumsuz algıyı itiraf edenler kervanına o da katılmış. İktidar çevrelerinde Okur’la ilgili bir komplo teorisi var mı, henüz duymadım, ama Kılıç’la ilgili teoriden kısaca söz edeyim. Malum, Anayasa Mahkemesi’nde artık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün atadığı isimlerin ezici üstünlüğü var ve Kılıç’ın da Gül’le ilişkisi çok olumlu. CHP, Mahkemenin önüne acil sonuçlandırılması gereken bir dava getirdi. Davanın kabulü halinde Gül’ün görev süresi 5 yılla sınırlanacak ve yeni cumhurbaşkanını 28 Ağustos’a kadar seçme zorunluluğu doğacak. Bu durum Başbakan Erdoğan’ın kafasındaki tüm planların değişmesi anlamına gelecek, ya Köşk’e çıkış hedefini 2 yıl öne çekecek ya da Gül’ün, 5 yıl daha o makamda kalmasının yolunu açık tutmaya onay verecek. Komplo teorisine göre Gül, bugün kendisini daha güçlü hissettiği için Erdoğan’ı Anayasa Mahkemesi üzerinden sıkıştırmaya çalışacak. “O camianın tek şefi Erdoğan’dır” ilkesine inandığımdan, bu teoriye sıcak değilim, ama dillendirenler AKP’li olduğu için kararı size bırakıyorum. Bu komplo teorisini bir yana bırakırsak benim kulis bilgilerime göre Kılıç, uyarılarını tamamen yargısal kaygılarla, planlayarak, çok düşünerek yaptı. Kılıç gibi bir ismin uyarıları dahi komplo teorisine bağlanarak, yargıdaki bazı olumsuzluklar göz ardı edilecekse bunu ciddi bir tehlikeye işaret saymalı. DARBE YARGILAMASINA ALKIŞ Yargıyla ilgili bu tartışmalar sürerken dün başlayan davayı alkışlamalı. Bu yargılamanın gecikmesinde herkesin sorumluluğu ve kusuru var. “Gün bugün” diyerek yıllarca, CHP’nin dahil bu yöndeki tüm çağrıları es geçen iktidarın, bizim gibi yüzde 8’lik azınlık, şeffaf zarflara korkmadan mavi renkli “Darbe anayasasına HAYIR” pusulasını koyarken, “Bu Evren anayasası yolumuzu açacak” diye gönül rahatlığı ile “EVET” diyenlerin bugün, bu davayı canı gönülden desteklemesi Türkiye adına çok sevindirici bir nokta. Dava gecikmiş ve sembolik bir hal almış olsa da sonuçlarıyla toplumda oluşan bu ortak duyguyu kalıcı hale getirebilir, darbelerin asıl destekçisi dış çevrelerin Türkiye’de istedikleri gibi at oynatmasının yolunu tıkayabilir. Hele bir de dönemin o en insafsız işkence uygulamaları öne çıkarılarak dava, insanlığa karşı işlenen suçları yargılamaya dönüştürülse sormayın gitsin... Bunun için hükümete büyük görev düşüyor, o dönem 90’ar gün boyunca, kimin kime işkence yaptığı emniyetin kozmik odalarında mutlaka vardır. Onlar gün yüzüne çıkarsa, sadece işkence görenlerin değil, mesleğimin daha başında bir ‘polis muhabiri’ olarak tanıklık ettiğim gibi ağlayarak, “Ben işkence yapamam” dediği için amirleri ve arkadaşları tarafından aşağılanan, yalnızlaştırılan pek çok polisin insani direnişi de onurlandırılmış olur.