GENELKURMAY Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifası, siyasi iradenin tereddütsüz ve çekincesiz gerekenleri yapması, herkesin kabulü ki Türkiye’nin normalleşmesi açısından son derece önemli.
Hani bırakın on yıllar öncesine gitmeyi, daha birkaç yıl önce kafası bozulan komutanların gecenin bir yarısı evinde muhtıra bildirisi yazdığı ortada. Şimdi ise sivil irade ile yöntemlerde anlaşamadığına, komuta ettiği personelini koruyamadığına inanan komutan, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın “Gitme” demesine rağmen, yerine gelecek olanın belki de sorunu çözeceği umuduyla ekibiyle birlikte kenara çekilmesini biliyor. Hem de dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği gibi giden komutan da gelen komutan da hukuk ve kanun vurgusu yapıyor.
NORMALLEŞMİŞKEN
Türkiye’nin böylesi bir noktaya gelmesinde siyasi iktidarın payını görmezlikten gelmenin mantığı da kabulü de yok. Gerçek, ‘Muhtıra yazmış bir komutan el üstünde tutuluyor’ algısına rağmen böyle ve belki ‘el üstü muamelenin’ altında yatan da bugünkü sonuçtur. Bütün bu gelişmelere karşın, sürdürülebilir bir normalleşmenin yaşandığını söylemek için hâlâ önemli zorluklar var. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yargı, gelişmelerde önemli bir eşik oluşturdu; kararlarıyla yine tam YAŞ sürecinde tartışma konusu edildi. Bu nedenle acaba önümüzdeki süreçte ‘olağanüstü’ dönem görüntüsü/algısı yaratan yargı kararlarında farklılık görülecek mi sorusu ciddi. Bunu sadece askerlerle ilgili davalar için söylemiyoruz, Deniz Feneri davasında da, şike soruşturmasında da aynı şey söz konusu. Düne kadar savcılara toz kondurmayanların, bugün Deniz Feneri davası nedeniyle yaylım ateşine başlaması belki de ilk olumlu işaret. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den Başbakan Tayyip Erdoğan’a kadar bu ülkede herkes tutukluluk sürelerinin uzunluğundan yakınıyor. Üstüne üstlük, önemli davaların sanıkları neden suçlandıklarını bilmeden yıllarca cezaevinde yatmaktan yakınıyorken, bu kervana Deniz Feneri tutukluları da aday...
ERGİN TEREYAĞINDAN KIL ÇEKEBİLİR
Bu insanların haykırışını ya duymuyoruz ya da duymazlıktan geliyoruz. Örneğin, az dillendirilen bir isim, yıllarca Meclis koridorlarından tanıdığımız, AKP’li bakanlarla uzun dönemler çalışmış, eşi bir emniyet müdürü olan gazeteci arkadaşımız Müyesser Yıldız’ın feryadını nasıl es geçebiliyoruz; onun silahlı çete üyesi olduğunu hangi gerekçelerle kabul edebiliyoruz... Türkiye normalleştiğine göre bu konuda da bir adım atılamaz mı, başka bir ifade ile genel aftan önce genel hoşgörü, genel empati ilan edilemez mi? İnanıyorum ki istenirse tartışılmaz bir zekânın sahibi, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bu yeni döneminde çok önemli görev üstlenebilir. Hiç öyle, “Yargıya müdahale mi” sorusu da akla gelmesin. Ergin’in bugüne kadar yaptıkları nasıl ki yargıya müdahale görülmedi ise emin olalım ki, eğer isterse Ergin, bugün de tereyağından kıl çeker tarzda öyle yaratıcı formüller üretir ki kimse ‘gık’ dahi diyemez. İsterse, diyorum; çünkü Ergin bütün bu sıkıntıları bilmiyor olamaz. Eğer harekete geçmiyorsa, uzun tutukluluk sürelerine haklılık kazandıran bilgilere sahiptir, biz ise bilmeden dışarıdan ahkâm kesiyor olabiliriz.