Paylaş
Hemen bu dönemin bazı örneklerini sıralayıp konuyu Ergin’e bağlayacağım.
Aynı davanın/operasyonun hakim-savcı ve polisi aynı mekanlarda, aynı masalar etrafında buluşup konuşabildi, yemek yiyebildi.
Sanık lehine deliller görmezden gelinip adli emanette unutulabildi; ‘şüphe sanık lehine uygulanır’ ilkesini tersine çeviren kararlar alındı.
Davayla ilgili olmayan kişisel bilgiler deşifre edildi, bu nedenle intihar eden mağdurlar; itibarsızlaştırılan, işini kaybeden insanlar grubu oluştu.
SAVCILAR, MAHKEMELER AYRIŞTI
İyi haber alan(!) bazı gazeteciler, köşe yazarları günler öncesinden kimlerin içeri alınacağını tahmin etti(!); yazdıkları da aynen gerçekleşti.
Sabahın köründe, medya ile birlikte dalga dalga operasyonlar yapıldı; seçilmiş kişiler dahil sanıklar, kelepçelenerek sıra sıra teşhir edildi.
Darbe dönemlerindeki gibi yüzlerce kişinin sanık olduğu ve yargılamanın o dönemlerle kıyaslanır bulunduğu davalar açıldı.
İddianamelerde, suçla ilgisi olmayan tapelerin yayınının önüne geçilemedi.
Muhalif siyaseti, gizli kamera kayıtları ile dizayn edenler bulunamadı.
İktidara yakın duran sanıklar için 3 ayı geçen tutukluluk için, “Cezaya dönüşür” dendi, iktidara uzak görülenleri için 3 yıl dahi az bulundu.
İktidara yakın bilinen sanıklarla ilgili dava 4 yılda açılamazken, bu davanın savcıları görevden alınıp, 6 ayda yargılanır hale getirildiler.
Sanıklar lehine karar veren hakim/savcılara medyada savaş açılıp, görevlerinden uzaklaştırmanın yolu bulunurken, sanık aleyhine karar verdiğine inanılanların takdir gördüğü, terfi aldığı düşüncesi oluştu.
Mahkemeler, “2-1”, “3-0”; “Bizden”, “Onlardan” diye nitelenir oldu.
İddianameler binlerce sayfa ve istendiği kadar uzun tutulurken, savunmaların 15 dakika ile sınırlandırıldığı yargılamalar yapıldı.
Darbe dönemlerinde dahi pek yaşanmamış örnekler görüldü; savunma yapan avukat ve sanıklar, sözleri nedeniyle onlarca yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Davalar Avrupa Komisyonu ile Parlamentosu tarafından izlenmeye başlandı.
DÜNYA REKORLARI KIRILDI
YSK, 12 ismin milletvekili adaylığına onay vermeyince, yeri yerinden oynatan iktidar çevreleri, milletvekili seçildiklerinde o isimleri cezaevinde unutunca Türkiye, tutuklu milletvekili sayısında dünya rekoru kırdı.
Bir dünya rekoru da tutuklu gazeteci sayısında kırıldı ve Türkiye belki de dünyada “Tutuklu Gazete” adlı bir yayının çıkarıldığı ilk ülke sıfatını kazandı.
Kitabın yayınlanmışı tutuklama nedeni, yayınlanmamışı ‘bomba’ sayıldı.
Cezaevlerindeki sağlık koşulları sürekli tartışıldı, ölümler yaşandı.
Gizli tanıklar, isimsiz-imzasız ihbar ve belgeler davaların esası haline geldi.
“Ülke yargı eliyle dizayn ediliyor, yargı vesayeti oluştu” diyenler çıktı.
Genelkurmay başkanları terör örgütü yöneticisi diye içeri atılırken, MİT Müsteşarı’na benzer suçlama isnat eden savcılara ‘dur’ dendi.
Herkesin her an tutuklanabileceğine o kadar inanılır olundu ki, “Beni de al, onu da al” diye klipler çekildi, pankartlar açıldı.
Darbe döneminin ‘siyasi suçluları’, ‘terör örgütü yöneticisi’ sıfatını kazandı.
Daha onlarca madde yazabilirim; ama demem o ki; Ergin’in, kendi döneminde oluşan bu algıdan rahatsızlık duymadığını hiç düşünmüyorum.
O nedenle de art arda paketler hazırlayıp, meslek içi konferanslar düzenleyip duruyor; ancak daha çok mağdur istenmiyorsa daha hızlı hareket etmesi şart.
Paylaş