Paylaş
AKP çoğunluğunun bu hafta Meclis Genel Kurulu’na taşımaya karar verdiği 4+4+4 yasa teklifinin Milli Eğitim Komisyonu’ndaki görüşme tarzı da TBMM tarihine ‘ilk’ diye geçecek yeni bir teamül oluşturmuştur.
Bu teamüle göre, bundan sonra; çoğunluğu elinde bulunduran her iktidar partisi, başkanına kendi üyesi olduğu komisyon salonlarını saatler öncesinden doldurarak, muhalefet milletvekillerini içeri almayarak, istediği düzenlemeler yarım saatte geçirme hakkına sahip olacaktır.
Bu demokrasiye taban tabana zıt durumun şakaya gelir yanı da yok.
AĞIZLARI VE ELLERİ BAĞLIYDI
Unutulmasın diye yeniden anımsatmakta yarar var; AKP milletvekilleri o gün komisyona, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dediği gibi “Söz almak için” gitmediler; çünkü yüze yakın vekil arasında söz alan tek isim olmadı.
Önemli kısmı, başkanlık divanının önünde ayakta, ellerini göğüs hizasında kavuşturarak görüşmelerin sonuna kadar beklemeyi tercih etti.
İsteyen o günün, ileriki yıllarda da konuşulacak fotoğraflarına bakabilir.
Sonuçta, salonu dolduran AKP milletvekillerinin desteğini alan Komisyon Başkanlık Divanı, muhalefetten tek kişiye söz hakkı tanımadı, önergelerini işleme koymadı, “Oku-oyla” yöntemiyle 20 maddeyi 24 dakikada kabul etti.
Muhalefet, konuyu küçük bir umutla TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e götürdü; ancak Çiçek, “Yapacağım bir şey yok” diyerek pası TBMM Genel Kurulu’na attı.
O Genel Kurul ki iktidarın ezici üstünlüğü var; yani sonuç baştan belli.
Çiçek’in oturumda yaşananları görmemiş olması mümkün değil, tutanaklar her şeyi söylüyor; ama taraflar, devasa güçteki iktidar ile güçsüz muhalefet...
Bu durumda sonuç, belki toplumsal muhalefet baskısı ile alınabilirdi.
Ancak o konuda da Türkiye başarılı bir sınav veremedi.
Hele hele kendisini demokrasi şampiyonu görenler, muhalefete uygulanan bu ablukayı tamamen görmezden geldiler.
AB KRİTERLERİNDE BASIN MEVZUATI
Oysa aynı demokratlar(!), örneğin 11 yıl önce karar TBMM’den çıkarken, Abdullah Gül’ün, “Türk askerinin Afganistan’da işi ne” dediğini unutarak, Kemal Kılıçdaroğlu, aynı sözleri ettiğinde, “Ufku dar CHP” eleştirisinin dayanılmaz hafifliğini yeniden, yeniden anımsadılar.
Bu eleştiriyi de nedense Başbakan Erdoğan’ın, “Türkiye butik değil, büyük ülke” sözleri ardından yaptılar.
O demokratlara(!) “Demokrasi muhalefet var ve özgürce konuşursa vardır” diye laf etmeye de gerek olmadığı için geçen hafta görüştüğüm AB Bakanı Egemen Bağış’ın önemsediğim bir iki mesajını aktararak yazıyı bitireyim.
Hükümet, ifade özgürlüğü konusundaki eleştirilere ne kadar tepki gösterse de perde gerisinde, bazı sorunların varlığını kabul ediyor.
O anlamda 4. Yargı Reformu paketine, beklenti ötesi önem atfediyor.
Bunun ipuçlarını Reform İzleme Grubu’nun 16 Mart toplantısının ardından yayınladığı bildiride de görmek mümkün; ama Bağış, karşılıklı konuşmada daha güçlü sinyaller verdi, “Azıcık daha sabredin ve görün” demeye getirdi.
İfade özgürlüğü denince konunun medyaya da gelmemesi mümkün değildi.
Bağış, o noktada da önemsenmesi gereken şöyle bir mesaj verdi.
“AB kriterlerinde bir basın mevzuatı ve örgütlenme hakkı için de gerekli çalışmaları kısa sürede başlatacağız diyebilirim.”
Paylaş