EGEMEN Bağış’ın, “En büyük yatırımı demokrasiye yaptık” sözünü samimiyetle söylediğine hiç kuşku yok; ancak dönüp, “Bu yatırımın getirisi ne oldu” diye sormak da AB Bakanı olarak öncelikle kendisine düşer.
Gerçekten de yüzde 50 oy almış, bütün kurumları istediği yönde şekillendirmiş, muhalefetin güçsüz kaldığı (ki biri sadece salı günleri konuşur, diğeri kongrelerle yorulur) bir iktidar döneminde yaşananlar her tür demokrasi söylemine pek de uyumlu görüntü vermiyor.
Böylesi güçlü iktidarlardan beklenen hoşgörü adımları bir türlü gelmediği gibi ‘ileri demokrasi’ adına yapılan yasal/anayasal düzenlemeler, kuşkuları ortadan kaldıracağına daha fazla derinleştiriyor.
“Yeter, aman beteri gelmesin” dedirtecek birkaç örneğe bakmak dahi yeterli. GÜL ÖYLE AYM BÖYLE DİYOR
Anayasa Mahkemesi (AYM), Anayasa’da doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı bulunan ana muhalefet CHP’nin başvurularında ‘kötü niyet’ buldu. Altı bin lira para cezası kesti; Haber Türk’te Muharrem Sarıkaya’dan öğreniyoruz ki o cezanın 7 milyon TL’ye yükseltilmesi dahi konuşulmuş.
Neyse ki AYM, “Yetmez; ama şimdilik bu kadar yeter” kararı vermiş.
İlginç bir tesadüf bu kararı Cumhurbaşkanı Gül’ün, kendi görev süresiyle ilgili yasa için, “Ana muhalefet herhalde AYM’ye gider” dediği gün aldık.
Anlayacağınız Gül, ana muhalefete “Git” derken, seçtiği üyelerin çoğunluk oluşturduğu AYM, “Seni gidi kötü niyetli seni; sakın gelme” diyor.
AYM böylesi bir kararı, dünyada bilmiyorum ama, bizim tarihte ilk kez verdi.
Meclis’te AKP çoğunluğu iç tüzük değişikliği yaparak muhalefetin sesini ve yasa yapmadaki gücünü kısma yönünde düzenlemelere giderken AYM’nin de böylesi bir karara imza atması demokrasi adına çarpıcı bir örnek olsa gerek.
Sadece yeni AYM değil ki yeni HSYK da, söz konusu muhalefetse hep keskin.
Eski HSYK başkanvekilleri Başbakan Erdoğan’la söz düellosuna girerdi, şimdikiler ise ana muhalefet liderine karşı açıklama üstüne açıklama yapıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı da benzer açıklamalar yapmadı değil.
Aynı HSYK, ana muhalefet liderinin ses kayıtlarının tapelerinin sızdırılması karşısında ise kendisine yapılan başvuruları geçiştirme yoluna gidiyor.
Sonuçta da geçen hafta dahi ana muhalefet liderinin, partilisi eski bir bakanla yaptığı sıradan konuşma ‘suç unsuru içeriyor gibi’ deşifre edildi.
Muhalefet liderinin konuşmalarını dinleyip servis etmek sıradan iş oldu yani. CEZADA ANA İLE YAVRUYA ADİL TUTUM
Ana muhalefet lideri hakkında ‘sözlerinden’ dolayı fezleke hazırlanmışsa, (Diğer fezlekelerle karıştırmayın) aslında başka lafa gerek de yok.
Zaten muhalefet milletvekillerinin cezaevinde tutulması kanıksandı, BDP’ye ve belediyelerine yapılanlardan ise neredeyse artık hiç söz edilmiyor.
Dün baktım, iktidar partisinden seçilmiş belediyelere yaklaşamayan yargı, ana muhalefet ile yavru muhalefet arasında oldukça ‘adil’ tutum almış.
Müfettiş üstüne müfettiş, savcı üstüne savcı gören bu belediye başkanlarından yavru muhalefet üyesine (Isparta) 172 yıl, ana muhalefet üyesine (İzmir) 397 yıl hapis cezası isteniyor.
Aslında atfedilen suçlar da çok ilginç; ama meraklıları baksın artık.
Başbakan’ın konuşmaları en az 8-9 kanalda canlı verilir, iktidarın yöneticileri istedikleri sürece pek çok medya organında kendilerini ifade edebilirken, bırakın diğer yöneticileri, muhalefetin liderlerine dahi medya sanki kapalı.
İçeride kendisini ifade edecek kanal bulmakta zorlanan muhalefet, dışarı çıkıp kendisini ve iktidarı anlattığında ise ‘ihbarcı’ muamelesi görüyor.
Peki, ‘demokrasinin ilk şartı muhalefetin varlığı’ ise bunlar ne Allah aşkına?