ANAVATAN Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun, bayramın iki gününü Pakistan’da geçirmesi takdir edilecek bir karardı.
Bundan da güzeli, ziyareti boyunca daha çok başta Kızılay olmak üzere Türk yardım kuruluşlarının etkinliklerini, başarılarını öne çıkarmasıydı.
Bu kuruluşlar ve tüm personeli bunu fazlasını da hak etmişlerdi.
O personel ki, her gün yüzlerce dramı yaşayıp zaman zaman gözyaşlarını tutamasalar da Türkiye adına kalpleriyle hizmete devam ediyorlar.
Onlar, çadırlarda gece gündüz hizmet verip yorgunluklarını unutmak için gözlerini çevirdikleri gökyüzünden başka şeyleri olmayan temsilcilerimiz.
KOL, BACAK KESMEDİLER
Başkent İslamabad ile en büyük tahribatın yaşandığı Muzafferabad arasındaki kuş uçumu 100 kilometre olan mesafe Karakurum Dağları ile kaplı.
Bu dağların, zirvelerine kadar her metrekaresi yerleşim yeri ile dolu.
Muzaferabad’da sohbet ettiğim iki hemşiremiz Nurdan Deveci ve Yeşim Aydan’a, dağları gösterip, "Buralarda nasıl yaşıyorlar ki?" diye soruyorum.
"Yaşıyorlar mı ki!" demeye getirip, "Ama biz oralara başka gözle bakıyoruz.Gece yüzümüzü yukarı çevirdiğimizde o dağları gökyüzü, üzerindeki ışıkları yıldızlar gibi görüyoruz" diyorlar.
Ne söyleyebilirdim ki, yıkık Muzafferabad da başka bir yıldız değil mi!
Yeniden bu temsilcilerimizin yaptıkları hizmetlere dönüp, bölgenin en düzenli çadır kentlerini ve ikinci büyük hastanesini kuran Kızılay’ın operasyon başkanı Tahsin Reyhan’ı dinliyorum:
"Bölgede kadınların muayene oldukları tek erkek doktorlar bizimkiler. Çoğu ülkelerin hastanelerinde kolaylarına geldiği için kol, bacak kesiliyor. Biz bunu hiç yapmadık. Hastaneden ölü çıkmasın diye yaralı seçmeyen tek hastane de bizimki dersek, haksızlık etmeyiz. Plastik cerrah bulunduran, doktorları diğer ülke hastanelerince ödünç istenen tek hastane de bizimki."
DÖNENLER ÜZGÜN
Reyhan, Türk bayrağı sallandırarak katır sırtında 5 bin metre yükseklere yürüyerek yardım ulaştırmanın gururunu da yaşıyor.
Bölgede daha iki yıl kalacaklarını; ailelerine, çocuklarına özlemleri aldıkları dualarla unuttuklarını söylerken bile yüzü gülüyor.
Reyhan ve tüm arkadaşları zor koşullardan da hiç şikayetçi değiller.
Hatta İran’ın hava sahasını 14 saat kapalı tutması nedeniyle bölgeye yarım gün gecikmeli gelmelerine ne kadar üzüldüklerini anlatıyorlar.
Türk Büyükelçisi Kemal Gür’ün, "Buradan görev süresi dolanların sevinmesi gerekir değil mi?Bayramda ayrılanlar oldu.Hepsi üzüntülüydü. İnşallah en kısa zamanda geri döneriz, diyerek gittiler" sözlerini de sizin yorumunuza bırakıyorum.
Sadece Kızılay değil, Kimseyokmu, İnsani Yardım (İHH) ve Deniz Feneri vakıflarının yaptıkları çalışmaları da takdir etmek gerekiyor.
Ancak, diğerlerine göre daha organize ve etkin olan İHH’nın, kendi propagandasını çok önemsediği izlenimi edinirken, Deniz Feneri’nin, Türk bayrağı astığı bir kampta tek Türk görevli bulamayınca şaşırdığımı belirtmeliyim.
Öte yandan, muhalefet lideri diye Mumcu ile teyit edilen görüşmesini yapmayan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan’ın bölgeye yaptığı ziyarete de soğuk baktığını öğrenince söyleyecek söz bulamadığımızı da vurgulayalım.