CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu görevi devralmasından sonra kişisel olarak toplumdan çok olumlu yankı aldı, destek gördü.
Anketlere inanacak olursak Kılıçdaroğlu adı başlangıçta, CHP’yi yüzde 30’lara taşıdı; ancak esas ölçü olan seçimlerde CHP yüzde 26’da kaldı. Liderliğe bir siyasi mücadeleyle değil konjonktür sonucu gelen Kılıçdaroğlu, adının yanına çalışkanlığını katarak CHP’yi bu noktaya taşıdı. Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir ‘yönetebilir’ algısı yaratmış, liderliğini kanıtlamış bir siyasiyle yarışanların, adları kadar, ‘nasıl ve kiminle yönetecekleri’ konusunda da toplumu ikna etmesi gerektiği ise açık gerçek. CHP’deki önemli sorunlardan birini bu noktada görmekte yarar var.
HÂLÂ SAVAŞ ODASI YOK
Kılıçdaroğlu, birlikte yürüdüğü siyasi bir kadrosu olmadığından “İşte takımım” dediği bir yönetim oluşturamadığı için kendisine destek veren Önder Sav’ın yol arkadaşlarını öne çıkarmak zorunda kaldı. Sav ve arkadaşları kabul etmeyebilir; ancak hem Kılıçdaroğlu’na ‘lider itibarı’ vermediler hem de toplumda, ‘Onu biz yarattık’ algısı yarattılar. Uzatmaya gerek yok, sonuçta Kılıçdaroğlu, Sav’la yolunu ayırınca toplumda, kendi kadrosunu yaratarak seçime gideceği beklentisi oluştu. Ancak yeni Parti Meclisi (PM) Kılıçdaroğlu damgası taşısa da CHP kitlesini çok memnun etmedi, topluma da “Yönetebilir bir takım” güveni vermedi. Takım, sadece parti yönetimi demek değil; ‘başkanın adamları’, ‘başkanın savaş odası’ diye tanımlanan danışman kadrosu da en az o kadar önemli. Kılıçdaroğlu şunca zamandır bir ‘savaş odası’ ekibi dahi kurmaz veya kurmak istemezken Erdoğan, her fırsatta böyle bir kadro ile poz verdi. Aslında CHP’de, Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra, Türkiye’yi en az iki kez dolaşan yöneticiler de güçleri oranında büyük performans gösteren örgütler de oldu. Ancak bütün bu çalışmaların etkin bir şekilde organize edilemediği görüldü. Yani kurumsal iletişim güçlü kılınamayınca Genel Başkan, MYK, PM, örgütler, belediyeler ve gönüllüler arasında koordinasyon yeterli güçte işleyemedi. Takım ve ekip ruhu doğmayınca savaşma gücü de en üst düzeye çekilemedi.
TEKİN DE VERİMSİZ KALDI
Bu durum organize bir şekilde ‘gündem yaratma’, ‘karşı saldırılara organize yanıt verme’, ‘olumsuzlukları silme’ gibi konularda da eksiklik yarattı. Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun arkadaşlarına, “Sizden beklentim şu noktalarda” diye güçlü bir hedef vermemiş, eksiklikler konusunda onlardan yeterince yararlanmamış olması da çok muhtemel. Ancak partinin iki numaralı ismi, örgütün başındaki Gürsel Tekin’in bu sorunları aşmada beklentileri karşılayamadığı algısı da oldukça yaygın. Bugün Tekin, ciddi bir özeleştiri yapmış da olabilir; ama üç büyük ilde, il başkanları konusunda yaşanan başarısızlıklar, Ankara’daki yolsuzluk bağlantılı son örgüt karmaşası da yeterli işaretler. Ankara’da istifa eden il başkanı ile Tekin’in yakın çalışma arkadaşları arasındaki geçimsizlik öyle bir boyut alıyor ki imar değişikliğini yapan Büyükşehir Belediyesi, yolsuzlukla mücadele de savcıların görevi olduğu halde CHP işin altında kalıyor, rakiplerine büyük koz veriyor. Şimdi ise CHP, yeni bir yönetimle 6 ay sonra yeni bir kurultaya gidiyor. Oradan çıkacak kadro yerel seçimde CHP’ye ya şenlik yaşatacak ya da matem. Yani Kılıçdaroğlu’ndan sade üyesine, her CHP’li aynanın karşısına geçmeli. “Bunlar kolay ahkâm” diyen çıkar mı bilmem; ama bizim gördüğümüz bu.