CHP’nin yüzde 25.9’da kalması başarı diye görülemez, bu bir gerçek.
Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bunun farkında olduğu da net.
Ancak seçmen, öyle bir kritik oy oranında durdu ki, alışık olduğumuz klasik CHP tartışmalarının bir yenisinin başlamasına neden oldu.
Yüzde 25’in altında kalınsaydı Kılıçdaroğlu’nun kendisi yerinde durmazdı.
Yüzde 28’de ise kimse Kılıçdaroğlu’na laf edemezdi.
İşte bu iki arada bir derede noktası, CHP’de tarihi tekerrür ettirirken, bizi de ‘bitmeyen çekişmenin’ bir yenisini izlemek zorunda bırakıyor.
Daha çok yazacağız da baştan söylemeli, yeni bir kurultay zor, neden ise çok. KILIÇDAROĞLU’NUN AVANTAJI
Kılıçdaroğlu, koltuğa yapışmış biri değil; olağanüstü bir süreçte, beklemediği bir anda üstlendiği hiç hesapta olmayan bu görevin hakkını vermeye çalıştı.
Kısa zamana sığan iki kurultaya ve kucağında bulduğu referanduma rağmen; “Seçmen tabanı, ideolojisi ve taze yüzlerle yeni bir CHP” diye yola çıktı.
Bu amaca yönelik projelerle halkın karşısına çıktı, il il, ilçe ilçe dolaştı.
Dün Altan Öymen de yazdı; benzer dönüşümü CHP, 1969’da Ecevit’le de başlattı; ancak amacına 1977’de, üçüncü seçimde ulaşabildi.
Pek çok haklı başka gerekçeler üretilebilse de hiçbiri başarısızlığın üstünü örtemez, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimini haklı kılamaz.
Buna rağmen mevcut CHP yönetiminin çok önemli bir avantajı var.
CHP seçmeni Kılıçdaroğlu’nun çalışkanlığını ve üstüne düşeni yaptığına inanıyor, tamam; ama bundan daha öte ortada şöyle bir gerçek duruyor:
“Kılıçdaroğlu, istifa” diyenlerin kimliği, yani alternatifsizlik.
Sesi yükselenler, CHP’yi yüzde 20-21 bandına sıkıştırmış eski kadrolar değil de geleceğe dair umut verecek isimler, yeni yüzler olsa başka bir tablo görürdük. O FIR FIR DOLAŞANLAR
Oysa, düne kadar en sert eleştirileri aldıkları gazete ve TV kanallarını fır fır dolaşanların tamamını, ne söylerlerse söylesinler, haklı bulan CHP’li yok.
Neden mi; kimi, “İlla önseçim” dedi; önseçimden yenilgiyle çıktığı gün, aynen bugünkü gibi, “Kürt ve Alevi partisi olduk” demecini patlattı.
Eğer bu sözleri doğruydu ise aklına, “Üye yapımız yıllardır böyleydi, bunu düzeltmeyerek hata yaptım” özeleştirisi hiç gelmedi; çünkü önseçim mönseçim derdi yoktu, nasılsa ‘lider’ onu yine listenin önüne yazacaktı.
Kimi “Kılıçdaroğlu, İnan Kıraç projesidir”, kimi “Yok ABD projesi” başlıklı haberlerin kaynağı oldu, çalışmak yerine CHP’ye zarar verme yolunu seçti.
İlginçtir, tam bağlı oldukları liderleri bu isimlere “gık” demeyerek, ‘partiye zarar veriyorsunuz’ uyarısı yapmayarak desteklemiş oldu.
2007’de iki gün gizlendikten sonra DSP destekli bir puanlık artışı, başarının başarısı gibi lanse etmeye çalışan, istifa aklına gelmeyen o lider, şimdi ilk günden konuşmaya başladı; ama açık değil, ‘Dostlarına dedi ki’ kamuflajıyla.
AKP’de listeye konmayanların tekinin dahi aykırı ses çıkarmadığı bir süreçte CHP’de bu tür konuşan daha pek çok örnek versek de, alınan sonuçta en büyük sorumluluk önce liderin sonra da yakın çalışma arkadaşlarının.
Bu alternatifsizlik durumu da sonsuz olamaz; o nedenle CHP yönetimi, önce kendi hatalarını doğru okuyup, güçlü liderlik dönemini başlatmalı; MYK üyeleri liderden yük almayı bilmeli, çok daha öne çıkmalı, sonra dışa dönmeli.
Dışarıda da işe belediyelerden başlanabilir, şu soru mutlaka irdelenebilir:
“Özlem Çerçioğlu’lu Aydın’da oy patlaması yaşanırken, Aziz Kocaoğlu’lu İzmir’de, Mustafa Akaydın’lı Antalya’da neden aynı sonuç alınamadı?”