CHP, 26 Şubat’ta tepeden tırnağa tüzük değişikliği için kurultaya gidiyor.
Bu kurultayı Genel Başkan sıfatıyla Kemal Kılıçdaroğlu topluyor. Yani, muhalefetin olağanüstü kurultay talebinin dışında bir gelişme. Kılıçdaroğlu, muhalefetin gündem önerisini sınırlı bulduğu için bu yola gitti. 26 Şubat Kurultayı’nın muhalefetin talebini de karşılayacağına inanıyor. Kılıçdaroğlu böyle inansa da muhalefet, talebinde ısrar ederse CHP, mart ayı içinde bir kurultay daha toplamak zorunda kalacak; ama delege katılımının, karar almak için yeterli olan salt çoğunluğa ulaşması zor gibi. Muhalefetin ısrar edip etmemesi niyetlerinin, tüzüğü mü CHP yönetimini mi değiştirmek olduğunu da ortaya çıkaracaktır. ÇOK DAHA ÖNCEDEN TOPLANMALIYDI Şurası gerçek ki bu kurultay, muhalefetin imza toplaması ardından değil, çok daha önceden yönetimin kararı ile yapılmalıydı; çünkü Kılıçdaroğlu, daha seçildiği gün ‘Türkiye’nin en demokratik tüzüğünü yapma’ sözü vermişti. O sözü yerine getirmek için bugüne kadar beklemeseydi, CHP diğer partiler karşısında önemli bir fark yaratmış, onlara üstünlük sağlamış olurdu. Olan oldu, demeli ve umalım ki bu kurultay, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, gerçekten bir demokrasi şöleni havasında geçer. CHP, bunu başardığı ölçüde kendisini sarmalayan kimi yargısal sorunları, önündeki büyük sıkıntıları aşabilecek dışa dönük mücadeleyi başlatabilir. Her kurultay böylesi beklentilerle gerçekleşti; ama sonuç ortada. CHP, geçen gün İstanbul delegesi Kamber Doğan’dan yeniden duyduğumuz Turan Güneş’in şu nüktesini tamamen unutturacak bir yapıya gelmeli. Güneş, partili arkadaşlarıyla bir buluşmasında, kahve ikramı yapılırken fincanın kulpu olmadığını görür. Servisi yapan bunu fark edince, “Efendim parçayı bulamadık” der. Güneş, “Onu bizim genel merkeze götür hemen bir kulp bulurlar” yanıtı verir. CHP’de, belki kulp takma bugün o kadar rağbet görmüyor, denebilir; ama genel merkez yöneticilerinin uyumlu çalıştığı, karşılıklı kişisel yıpratmalarla zaman harcamadığı, güçlü bir koordinasyon içinde oldukları da söylenemez. Hem de Kılıçdaroğlu’nun dört kez yönetim değiştirmesine rağmen tablo bu. İŞLEVSİZ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI CHP’deki bu sorun büyük ölçüde son 20 yılın mirasından kaynaklanıyor. İdeolojik amaçlar yerini kişisel çekişmelere, kişisel bağlılıklara bıraktı. Bu da ‘demokratik rekabet’ yerine ‘senin/benim adamım’ anlayışını getirdi. Bakın, bugünlerde delege seçimleri yapılıyor, Kılıçdaroğlu’nun bütün söylemine rağmen hâlâ, az da olsa, sandık konmayan mahalleler görülüyor. Çünkü amaç, tabanın tercihini görmek değil, tercih edilen ismi delege yapmak. Bunların ideolojiyi kaybetme, düşünceyi yok etmeyle ilgisi var. Rekabet, düşünce odaklı yapılsa hem kişi odaklı tercihler geride kalır hem de birbirini denetleyen güçlü gruplar eliyle parti daha çok dinamizm kazanır. Anımsayın; Türkiye’de düşünce kuruluşlarını ilk kuranlar sosyal demokratlardır; ama o kuruluşlar bugün hemen hemen işlevsiz konumdalar. Kimine göre Kuvayi Milliye geleneğinden gelen CHP sosyal demokrat olmaz. Oysa o gelenek antiemperyalist öz taşır; antiemperyalist sosyal demokrat partilerin Güney Amerika’da sağladıkları başarılar da ortada. İşte bütün bunların düşünce altyapısını sağlayacak kurumlar da son 20 yılda yok farz edilen bu sosyal demokrat düşünce kuruluşlarıdır. O yok farz ediş ise sosyal demokrasiyi besleyen üniversite damarlarını kesti.