ÖNCEKİ yazımda, “Hakkâri ve Van izlenimlerimin devamı seçimden sonra” demiştim; ancak gelen yankılar üzerine kalan notları da bugüne çektim.
Bazı sorular üzerine şunu baştan söylemeli, beni tanıyanlar dahil Hürriyet’ten olduğumu öğrendiklerinde tepki gösteren tek kişi olmadı, sadece aktif BDP’li bir kadın, kendinden çok emin, “Nasılsa yazdıklarınız Genelkurmay’ın denetiminden geçiyor” deyince, gülerek “Güldürmeyin” karşılığını verdim.
Her etkinlik PKK ile BDP’nin tabanının aynı olduğunu açıkça gösteriyor.
BDP adayları kürsüye çoklukla PKK marşları eşliğinde çıkıyor; zaman zaman bir marş ise zafer işaretleri ve saygı duruşuna geçilerek okunuyor.
Açık televizyonlarda çoğunlukla MMC kanalını görmek mümkün.
Kanal, aralıklarla Başbakan Erdoğan’ın, “Güvenlik güçleri gerektiğinde operasyon yapar” sözlerini sesinden veriyor; ardından operasyon görüntüleri ve öldürülen PKK’lıların kitlesel katılımlı cenaze törenleri geliyor.
Böylece operasyonların sorumluluğu Başbakan’a yükleniyor; ama bu sadece TV kanalında olan bir söylem değil, sokakta da egemen olan bir yaklaşım. Sloganlar da böyle ve kafiyeli bir Kürtçe slogan ağır hakaret içerikliydi.
“Neden Başbakan’a bu öfke” dediğimde, “2007’de sorunu çözeceğine inanarak oy verdik; ama sözünü tutmadı, tam tersini yaptı” yanıtı verdiler.
Erdoğan’ın, belediyeyi kastederek, “Onlara 13 trilyon gönderdik ne yaptılar” demesi de kızgınlık toplamış, BDP için şöyle bir söylem olmuş: “Onlar dediği kim? İşte bizi böyle görüyor. Biz de onun gönderdiğini değil, kendimizin topladığı parayı, halkımızın istediği gibi harcamak istiyoruz.”
Önceki yazımdaki ‘tesettürlü kadınlar’ ibaresini de açmam gerekiyor.
Kadınların büyük çoğunluğunun başı açık, başörtülüler de az değil; ama ‘tesettür’ ile kastım muhafazakâr yaşam, yani türban takanlar, diyelim.
İşte hiç azımsanmayacak sayıdaki bu türbanlı kadınlar da Selahattin Demirtaş’a rahatlıkla sarılıp poz verdiler, yanaklarından öptüler.
Onlardan birinin “Neden buradasın” soruma verdiği, “Neden olmayayım; abim boşuna mı dağda?” yanıtı, PKK-etnisite-din konusunda ipucu olabilir. ADAY İÇİN YASAKLI BÖLGE
Nereye varacağını merak etmemiz gereken bir özgüven patlaması yaşadığı görülen BDP’nin, bölgede nasıl çalıştığını da özetlemeye çalışayım.
Selahattin Demirtaş ile ev ziyareti yaptık; ilk sözü, “Herkes sandığını ve nasıl oy kullanacağını biliyor mu, fotokopi oy pusulası geldi mi” oldu.
Hepsine ‘evet’ dendi, üstelik oy pusulaları komşular için de çoğaltılmıştı.
Hiçbir aday diğer adayın bölgesine yemek, uyumak veya destek için dahi uğramıyor; ofis açmıyor, pankart-afiş astırmıyor, propaganda araçlarını dolaştırmıyor; yani kendisini diğer bölgede tamamen unutturuyor.
Şunu da vurgulamam gerekir ki, konuştuğum her kişinin ülkenin batısında onlarca akrabası vardı ve hiçbiri de “ayrı devlet” istediğini söylemedi.
Ancak, başta da Demirtaş, herkes, “Çözümsüzlük sürerse, Kürtler bunu da gündemlerine alır” diyerek tehdit algılanabilecek söyleme sahip.
Kürtler ve Türkler için, “Kardeş halklar” ifadesi kullanılıyor.
Özellikle BDP döneminde yaşanan kitleselleşmenin tabanda, “Artık silahlı mücadele yerini siyasal mücadeleye bırakabilir” tartışmasını yarattığını, belediyelerde görev almalarda ‘örgütlülük kriterinin’ yerini ‘meslek kriterine’ bırakmasını konuşanların olduğunu da söylemeliyim.