KÜRT sorununa ayırdığım son yazılarımda, Ankara’nın bölgede yaşananlara ilgisiz kaldığı yönünde bir görüntü oluştuğunu anlatmaya çalıştım.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Demokratik Toplum Kongresi (DTK) diye bir şeyi iki günde bir topluyorlar, çay içip dağılıyorlar” sözlerini duyduğumda, “İşte benim de tam anlatmak istediğim bu” dedim.
Arınç, o sözleri DTK’yı küçümsemek amaçlı söylemiş olabilir, ama aksine orada yaşananları, yapılan planları, varılan kararları, hayata geçirilen eylemleri çok ciddiye almalı ki resim doğru okunabilsin.
Buna inandığım için önceki gün konuştuğum BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş’a, Arınç’ın o sözlerini de sordum.
İşin ciddiyetiyle bağdaşmadığı inancıyla soruma pişman da oldum, ama Demirtaş’ın, “Sayın Arınç merak ediyorsa içtiğimiz çay kaçak, çünkü daha koyu oluyor” yanıtını, üzerinde düşünülsün diye yazma gereği duydum. SİYASETE GÜVEN YIKILIYOR
Söylemeye gerek yok, konuştuğumuz konu kan koktuğu, can aldığı, sinir bozduğu, sorun yarattığı için çok, hem de çok fazlasıyla ciddi bir konu.
Özellikle Güneydoğu’da halkta, siyasetin çözüm getireceğine olan inanç giderek kaybolurken ‘Yine silahlar konuşacak’ korkusu güçleniyor.
Silahların çok sık konuştuğunu her gün görüyorsak da korku, bununla yetinilmeyeceği kanısından, ‘Hazırlık yapılıyor’ algısından kaynaklanıyor.
Korkunun, özellikle son 10 yıldır ‘barış’ umudunu en iyi veren parti inancıyla AKP’ye sarılanlar üzerinde ciddi olumsuzluk yarattığı seziliyor.
AKP tabanı, PKK-BDP’nin bölgede daha etkin ve güçlü hale geldiği, yeniden psikolojik üstünlük sağladığı yönündeki görüntü karşısında ciddi tedirginlik yaşıyor, “Ne oluyor, ne olacak” diye soruyor.
Haksız da değiller, bunca yıl kanla iç içe yaşayan insanların, bunu ilelebet taşıması düşünülemeyeceği için, ‘Ya herro, ya merro’ noktasına gelinebilir.
O noktanın artık sadece Güneydoğu için geçerli olmadığı, ülkenin diğer bölgelerine yayılmakta olduğunu da kimse görmezlikten gelemez.
Yine, bölgeye bakıldığında halk, doğal olarak, oy verdikleri iki merkez olan AKP ve BDP’yi yakından izliyor, umudu bu iki partide arıyor.
Silaha dayalı çözümün en çok AKP’yi eriteceğini ileri sürenlerin siyasi amaçlı olduklarına inansak da çatışmanın kimseye yarar getirmeyeceği ortada. TEHLİKENİN FARKINDA OLMALI
‘AKP kazanır, kaybeder’ tartışması bir tarafa, Ortadoğu’da yaşananlar Kürt sorunundan ayrı düşünülemeyeceği için acil ihtiyaç, ‘kendi sorununu çözmüş Türkiye’ gerçeğidir, zira böyle bir Türkiye bölgede etkili olabilir.
Bu çerçevede iktidarın, artık yeni çözüm önerilerini, hiç değilse ana çerçeveleriyle gün yüzüne çıkarmasının zamanı geldi geçiyor.
Kimseyi kırmak, hele saygın siyasetçi/şair Kemal Burkay’ı üzmek istemem, ancak Burkay, çözümün bir aracıysa çok umutlu olmadığımı söylemeliyim.
Ankara’da Burkay’ı sevenlerin düzenlediği yemeği ben de izledim, medya dışında, toplantıya ilginin yeterli olmadığını gördüm.
Sayının bir önemi yok diye bakılabilir, ama oradan yayılan havanın, soruna ciddi bir katkı sağlayacak güçte olduğunu pek hissetmedim.
Ayrıca, geçmişte çok acı çektiğini kabul ettiğim bazı aydınların, Burkay’ın ‘kırmayan’ söyleminin aksine kürsüde, Türk, Arap ve Fars uluslarını yaralayıcı sözler etmesinin çare değil ‘kızgınlık’ üreteceğini söylemeliyim.
Demek istediğim, herkes yaklaşan tehlikenin farkına vararak konuşmalı.