SON yazımın konusu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan’ın milletvekillerini Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) kongre sürecini konuşmak için gruplar halinde toplantıya çağırması olmuştu.
Yazımda, ilk iki grubun buluşmasının ardından, milletvekillerinin itirazı üzerine TZOB sürecine müdahil olunmaktan vazgeçildiğini aktarmıştım.
Bu yazım üzerine Ayalan, zehir zemberek(!) şu açıklamayı gönderdi:
"Yazıda yer alan iddialar tamamen asılsızdır. Toplantılar Ak Parti kongresi kapsamında icra edilmiştir. Tarafıma sorulmadan, gerçek bilgiye ulaşma yönünde hiçbir çaba verilmeden kaleme alınan yazının basın ahlak ilkeleriyle ters düştüğü de açıktır. Tamamen parti içine dönük toplantıların bu şekilde çarpıtılarak ele alınması basına yönelik güven hissini de sarsıcı mahiyettedir. Maksatlı, yönlendirme ve karalama amaçlı bu yorum ile ilgili yasal haklarımız saklı kalmak kaydıyla..."
ORASI TSK MI, KAMU KURULUŞU MU
Ayalan alınmasın, ama ben 25 yıllık gazeteciyim, kendisi taze siyasetçi.
Açıklamasında, "İcra edilmiştir" tabiri kullandığı için AKP’yi Silahlı Kuvvetler mi sanıyor, yoksa bir kamu kurumunun merkez binası mı?
Çünkü, eğer böyle değil de orası bir büyük siyasi partinin merkezi ise almam gereken açıklama, "Parti olarak çiftçi için böylesine önemli olan bir kurumla, çiftçinin sorunları ile ilgilenmemizden daha doğal ne var?" biçiminde olmalıydı.
Ama, AKP’nin sivil toplum örgütleri ile ilişkisinden sorumlu Ayalan, böylece çiftçi sorunları ve çiftçi örgütleri ile hiç ilgilenmediğini ortaya koydu.
Zaten çiftçinin hali ve AKP’ye bakışı da başka bir şey göstermiyor ya... Oysa, Ayalan, tam da çiftçi sorunları ile ilgilendiklerini gösterme fırsatı doğmuşken, bana AKP’ye suçüstü yapmışım muamelesine kalkışıyor.
Bu görüşlerimi öncelikle Ayalan’a aktarmak isterdim. Ayalan’ın açıklamasını aldığım perşembe günü de hemen kendisini aradım. Ancak, AKP kongresi nedeniyle çok meşgul olmalı ki düne dek bana dönmedi.
YARDIMCINIZA SORDUNUZ MU
Ayalan, açıklamasında bana gazetecilik etiği ve dersi de veriyor.
Haksızlık ediyor.
Birincisi, yazımı kaleme almadan önce en az 10 milletvekili ile görüştüm.
Hepsi de yazdıklarımı doğruladı; ama isimlerini vermek istemedim.
İsim vermemek gazetecilik gereği.
Ayalan, "Bana sormadı" derken ise haklı; ancak kendisiyle değil o toplantılarda hemen yanı başında oturan yardımcısı Agah Kafkas ile konuştum.
Kafkas, toplantıları ve içeriğini doğrularken şunları da söyledi:
"Bir siyasi partinin böylesi bir kuruluşun kongresi ile ilgilenmesi hakkıdır. Bizim de hakkımızdı. Ancak milletvekili arkadaşlarımız bunu uygun görmeyince biz de toplantıları yapmaktan vazgeçtik."
Benim yanlışım, bu kadar açık olan bir toplantının yazılmasının Ayalan’ı çok kızdıracağını düşünememek oldu.
AKP yönetimi buradan böyle görünüyor, ötesi Başbakan’ın bileceği bir iş.
Gerçi benim söylemem ters etki yaratabilir; ama kongrede delegenin, genel merkezin tepesindeki iki isme, ancak sondan ikinci ve üçüncü olacak kadar oy vermesi yeterli işaret değil mi?