Ufak ufak gidiyor...

YILLARDIR, ufak ufak bir şeylerin gittiğinin farkında mısınız? Gidenlerin neler olduğunu belirtmeden önce, fıkrayı anlatalım.

Hapishanede rahatsızlanan mahkum hastaneye kaldırılıyor ve kangren teşhisiyle ayaklarından biri kesiliyor.

Üç ay sonra, aynı mahkum hapishanede yine rahatsızlanıyor. Bu kez hastanede diğer ayağı kesiliyor.

Aradan dört ay geçiyor. Yine rahatsızlık, yine hastane ve kollarından biri kesiliyor.

Aradan, iki ay geçiyor geçmiyor, aynı mahkum yine rahatsızlanıyor. Acıdan kıvranmasına rağmen, gardiyan hastaneye götürülmesine izin verilmiyor. Olay hapishane müdürüne intikal ediyor. Müdür de gardiyana çıkışıyor;

 Oğlum, adamcağız perişan durumda. Niye hastaneye kaldırılmasına izin vermiyorsun?

- Efendim, olay bildiğiniz gibi değil. Bizimle ilgili çok ciddi bir sorun var.

 Söyle bakalım neymiş o?

- Müdür Bey, bu mahkum ilk rahatsızlandığı zaman hastaneye kaldırıldı. Döndüğünde bir bacağı yoktu. Üç ay sonra yine rahatsızlandı, yine hastaneye kaldırıldı. Döndüğünde öbür bacağı da yoktu. Dört ay sonra yine rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Bu kez döndüğünde, bir kolu yoktu. Şimdi yine hastaneye gitmek istiyor, ben de göndermiyorum.

Niye?

- Niyesi var mı Müdür Bey. Daha anlamadınız mı? Adam ufak ufak hapishaneden tüyüyor!..

UFAK UFAK GİDENLER NE?

Hangi birisini sıralayalım, o kadar çok ki...

Tüpraş, Petkim, Telekom, Erdemir, Tekel, Çimento Fabrikaları, Limanlar, Arsalar.

Daha neler neler ufak ufak gitti. Bir yandan da gidecekler var...

Peki niye?

Örneğin borçlarımız ödenecekti. Son tabloya bakıyoruz, borçlarımızın tutarı 2002-2008 döneminde, yüzde 100’den fazla arttı. 2002’de toplam 222 milyar dolar olan iç ve dış borç stoku, 2008 Mayıs ayı itibariyle 490 milyar dolara ulaştı (217 milyar dolar iç, 263 milyar dolar dış, dış borcun 172 milyar doları özel sektöre ait).

İşsizlik önlenecekti aksi oldu ve son 20 yılın en yüksek oranına ve sayısına ulaştı.

Dış ticaret açığı önlenecekti oysa, hem tutarı hem de milli gelire oranı son 25 yılın en yüksek seviyesine ulaştı (1984’de 3 milyar dolar olan açığın, 2008’de 65 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor).

DİĞERLERİ

Mayıs 2006’da, yabancı yatırımcılar ayaklandı. Türkiye’ye getirdikleri paraya Dünyanın en yüksek getirisini sağlayan yabancılar, Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili faizi ile borsa kazançlarında stopajın sıfırlanmasını yani "kapitilasyon" istediler.

Temmuz 2006’da "Peki, indirelim" denildi ve vergi sıfırlandı. Milyarlarca dolar vergiden vazgeçildi...

Cari işlemler açığı azalacaktı oysa 2008 sonunda Türkiye, son yirmi yıl içinde ilk kez yedi yıl üst üste cari işlemler açığı vermiş olacak (2002’de 0,6 milyar dolar olan açığın, 2008’de 51 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilmekte).

Doğrudan yabancı sermaye girişi artacaktı oysa geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 45 düzeyinde geriledi.

Enflasyon hedeften uzaklaştı, hızla tırmanıyor (Haziran ayı itibariyle yıllık ÜFE % 17.03, TÜFE % 10.61),

Açılan işyeri sayısı ve istihdam artacaktı oysa kapanan işyeri sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 100 arttı.

Yerlilerden almaya devam ettiğimiz vergileri, yabancılar için sıfırladık. Vergiler uçtu... Yüksek faizle oluşan paralar da yurt dışına uçtu...

PekiÖ Bütün bunları biz niye yaptık ve daha ötesi biz bu güzelim tesisleri, fabrikaları, arsaları, limanları niye sattık ve niçin satmaya devam ediyoruz?

Ufak ufak bunlar satılıyor yani gidiyor ama gelen paralar, kızgın bir sacın üzerine konan yağ gibi eriyip gidiyor...
Yazarın Tüm Yazıları