Medyada ne zaman "Ergenekon", "derin devlet", "darbe" tartışmaları yapılsa, konu mutlaka İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne getiriliyor; bu tür oluşumların-müdahalelerin bu cemiyetle başladığı iddia ediliyor. Kısmen doğru.
Ancak, kimse Halaskáran Zabitan (Kurtarıcı Subaylar) Grubu’ndan bahsetmiyor. Örgüt liberal olduğu için mi acaba? Halbuki; parlamentoya ilk askeri muhtırayı onlar verdi. Tarihimizde ilk kez bir başbakanı (sadrazamı) suikastla onlar öldürdü. İşte tekmili birden "liberal" Kurtarıcı Subaylar"ın hikayesi.
TARİH: 11 Haziran 1913. Yer: İstanbul. Saat 11.30.
Sadrazam (Başbakan) ve Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Mahmud Şevket Paşa, Babıáli’ye (Başbakanlığa) gitmek için makamından çıkıp otomobiline bindi.
Paşa’nın yanında Seryaveri Eşref, Bahriye yaveri İbrahim ve sadık koruması Kázım vardı.
Makam arabası Beyazıt meydanından Çarşıkapı’ya sapacağı sırada, Fatma Sultan Çeşmesi’nin yanında duran bir otomobil dikkatlerini çekti. Otomobil bozulmuştu ve iki kişi tarafından tamir ediliyordu. Paşa ve korumalar otomobile bakarken önlerine bir tabut taşıyan küçük bir cemaat çıktı.
Mahmud Şevket Paşa, şoförüne cenazeye yol vermesini emretti.
Makam aracı durdu.
Cenazeyi taşıyanlar yolun tam ortasına geldi.
Ve tam o esnada Paşa’nın makam aracı üç koldan yaylım ateşine tutuldu.
Cenaze alayı ve otomobili tamir edenler suikastçıydı. Bir de onlara yıkık bir duvar arkasına saklanmış bir başta suikastçı yardım ediyordu.
Seryaver Eşref, kurşun sesini duyar duymaz otomobilden atlayıp karşılık vermeye başladı. İlk kurşunlar Kázım’a isabet etti. Sarı pardösülü terörist, tabancasını Kázım’a yöneltip şarjörü boşalttı.
Bahriye yaveri İbrahim de şehit oldu.
Hedefte Mahmud Şevket Paşa vardı. O da beş kurşunla şehit edildi.
Paşa’nın öldüğünü gören saldırganlar kaçmaya başladı. Bozuk gösterilen otomobil hareket etti. Saldırganlardan biri ayağı sakat olduğu için otomobile yetişemedi; Gedikpaşa istikametine kaçtı.
Olaydan kısa süre sonra güvenlik güçleri olay yerine geldi. Sadece bir kadın görgü tanığı vardı; ayağı sakat olan saldırganın Ağa Han’a girdiği söyledi. Hemen operasyon yapıldı. Topal Tevfik yakalandı.
Tetikçi Topal Tevfik hemen konuştu: Yıkık duvar arkasından ateş eden sarı pardösülü tetikçinin adı, Ziya’ydı.
Otomobildeki saldırganlar ise Eczacı Nazmi, Bahriyeli Şevki, Hakkı ve Abdurrahman’dı.
SORUŞTURMA
İstanbul Muhafız Komutanı Cemal Paşa (Gazeteci Hasan Cemal’in dedesidir) kimsenin gözünün yaşına bakmadı. İkinci saldırgan Ziya da hemen yakalandı.
Ziya’nın yakalanmasıyla örgütün daha yukarılarında kimlerin olduğu ortaya çıktı.
Mahmud Şevket Paşa’yı öldürmekle görevlendirilen terörist grubun lideri Ziya’ydı.
Ziya’ya emri Kolağası (Yüzbaşı) Kázım vermişti.
Miralay (Albay) Fuad Bey, Kaymakam (Yarbay) Zeki Bey bu gizli teşkilatın önemli isimlerindendi.
Tetikçi Hakkı da Galata Köprüsü üzerinde yakalandı. Hakkı’dan alınan bilgilerle Beyoğlu Piremehmet Sokağı’ndaki İngiliz bir kadının işlettiği kumarhaneye baskın yapıldı.
Evden açılan ateş sonucu bir subay şehit oldu.
Hücre evinde örgütün en önemli isimlerinden Kolağası (Yüzbaşı) Kázım ve adamları vardı.
Kázım önemli bir isimdi ve sağ yakalanması şarttı. Peki, bu nasıl olacaktı?
Çare hemen bulundu:
Kazım Çerkez’di.
İttihat ve Terakki’nin Çerkez fedailerine haber salındı.
Yakup Cemil,İzmitli Mümtaz,Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Sami ile Topçu İhsan (Meral Okay’ın büyük dayısıdır) olay yerine geldiler.
Enver Paşa’nın yaveri İzmitli Mümtaz, içeridekilere kendini ve arkadaşlarını tanıttı. Kázım,"Mademki sizsiniz teslim oluyoruz" dedi. Yanındaki Şevki ve Mehmed Ali ile teslim oldu. Soruşturma genişledikçe örgütün amacı ve eylemleri ortaya çıktı. Suikast planını Beyoğlu Kallavi Sokak’taki Topal Tevfik’in evinde yapmışlardı.
AMAÇ İHTİLAL!
Hedeflerinde sadece Sadrazam Mahmud Şevket Paşa yoktu; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen isimleri vardı. Sanıkların evlerinde suikast yapılacakların isimleri ve evlerinin krokileri bulundu! Yapılacak darbeden sonra dağıtılacak, "Osmanlı ulusuna ve ordusuna sesleniş" başlıklı bildiriler ele geçirildi.
Amaçları bu suikastlar sonucunda ihtilal yapıp İttihat ve Terakki Hükümeti’ni yıkmaktı.
Çerkez Kazım da önemli isimler verdi.
Bu arada soruşturma hemen bitirildi. Divan-ı Harp’te yargılanmalar da kısa sürdü.
Mehmet Remzi Bey başkanlığındaki heyet, suçu sabit görülen 24 kişi hakkında idam hükmü verdi. Ancak sanıkların yarısı ele geçirilemediği için haklarındaki hüküm gıyaplarında verildi.
12 kişi Beyazıt Meydanı’nda asıldı.
322 kişi sürgüne gönderildi. Bunlar arasında Refik Halid (Karay), Refii Cevad (Ulunay) gibi yazarlar, gazeteciler de vardı; gelecekte Türkiye Komünist Partisi’nin başına geçecek olan Mustafa Suphi de...
İdam edilenlerin birkaç istisna dışında hemen hepsi, vaktini meyhane ve kumar álemlerinde geçiren, siyasi amaç peşinde olmayıp macera arayan kişilerdi.
Peki, bu örgütün tepesinde hangi isimler vardı? Beyin takımı kimdi?
Soruların yanıtları için bir yıl geriye gitmek gerekiyor.
Parlamentoya ilk askeri muhtIrayı liberaller verdi
Türkiye’deki tartışmaları takip ediyorsanız bilirsiniz; güya bir yanda "darbeciler" diğer yanda "demokratlar" varmış! "Demokratlar" aynı zamanda kendilerini "liberal" olarak tanımlıyor. Güzel. Ancak yakın siyasal tarihe baktığınızda "liberallerin" darbeci olmadığını söylemek biraz güç. İşte bir örnek...
TARİH 22 Temmuz 1912.
Bir türlü kurulamayan hükümeti Gazi Ahmed Muhtar Paşa kurdu.
Hükümetin kurulamamasının nedeni parlamentoya verilen askeri muhtıraydı!
İttihat ve Terakki Hükümeti’ne muhtıra veren Halaskáran Zabitan (Kurtarıcı Subaylar) Grubu idi:
"Memleketimiz, devletimiz hufra-i inkıraz ve pençe-i izmihlal"dir; yanimemleketimiz uçurumun kenarında ve yıkımın pençesindedir! Bu hükümet gitmezse askeri darbe yapılacaktır!"
Ara not: "Kurtarıcı Subaylar" muhtırasının içeriği bu topraklarda bir ilkti. Ancak son olmadı; bundan sonraki tüm darbe bildirileri ilginçtir hep bu muhtıraya benzeyecekti! "Memleketimiz uçurumun kenarındadır..."
İttihatçılar salt bir muhtıra yüzünden iktidardan olmadılar kuşkusuz.
Öncelikle, İstanbul’daki subaylar içinde hareketlenme olduğu bilgisini aldılar ve ikinci bir 31 Mart (1909) vakasından korktular.
Ayrıca, Rumeli’de Halaskáran subayların dağa çıktıkları haberi de onları geri adım atmaya zorladı.
Keza: Aynı tarihte başlayan Arnavut ayaklanmasıyla, Halaskáran muhtırası arasında ilişki olup olmadığından da emin olamadılar.
Muhtıra, -padişah Reşad’ın yeğeni- Osmanlı liberal hareketinin lideri Prens Sabahaddin’inKuruçeşme’deki köşkünde hazırlandı.
Bildiri hazırlanırken bazı siviller korkup köşkü terk etmek istedi. Bir sonuç alınana kadar kimsenin köşkten ayrılmasına izin verilmedi.
Bu arada çoğunluğu subay olan bir grup Halaskáran da Bostancı’daki bir evde toplantı halindeydi.
İttihatçılar iki toplantıdan da haberdardı. Hatta Bostancı’daki eve üç paşadan oluşan bir heyet gönderip, yeni kabinede kimleri istedikleri soruldu.
Halaskáran, eski sadrazam Kamil Paşa ve Nazım Paşa’nın mutlaka kabinede olmasını istiyordu.
Ve her iki grubun da onayını alan "büyük kabine",Gazi Ahmed Muhtar Paşa tarafından kuruldu. Padişah Reşad’ın deyimiyle, "baldırı çıplaklar, Selanik dönmeleri, yerlerini göğüslerinde sırma şerefler/madalya taşıyan" paşalara bırakmıştı!
Halaskáran’ın önde gelen subaylarından Binbaşı Saffet, İstanbul Merkez Kumandanlığı’na getirildi!
İttihatçılar mevzilerini tek tek kaybetti. Cemiyetin merkezini bile tekrar Selanik’e taşıdılar.
Başta Hüseyin Cahit olmak üzere İttihatçı gazeteciler tutuklandı. Tanin kapatıldı, Cenin çıktı; Cenin kapatıldı Sercin çıktı ve sonunda ne adla olursa olsun İttihatçıların gazete çıkarması yasaklandı!
MECLİS BAŞKANINA TEHDİT
Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesinin kurulmasından bir gün sonra Meclis-i Mebusan Başkanı Halil Bey’in evine imzasız tehdit mektubu gönderildi.
Mektupla, "Fındıklı Tiyatrosu"na benzetilen meclisin 48 saat içinde lağvedilmesi isteniyordu. Eğer istekleri olmazsa bazı ölümler gerçekleşecekti!
Mektup, Halaskáran Zabitan Grubu’ndan geliyordu. Hükümeti deviren Halaskáran’ın hedefi şimdi meclisti.
İttihatçılar bu kez tehdide "pabuç bırakmadılar". Sert açıklamalar yaptılar. Taşra örgütleri Halaskáran’ı kınayan telgraflar çektiler meclise.
Mecliste coşkulu konuşmalar yapıldı. 400 subay Abide-i Hürriyet başında toplanarak Halaskáran’ı protesto etti.
TALAT PAŞA’YA SUİKAST
İttihatçıların tekrar moral kazandığını gören "liberal" Halaskáran, İttihatçıların lideri Talat Paşa’ya suikast düzenlenmeye karar verdi.
Talat Paşa gizlice takip edildi; Yerebatan’da oturuyor; gece yarısına kadar partide çalıştıktan sonra evine gidiyordu.
Evinin bulunduğu bölgedeki polis karakolunun mürettebatı değiştirildi; tetikçiyi koruyacak isimler seçildi. Talat Paşa’yı vuracak kişinin, avukat Fuad Şükrü’nün evine saklanması bile belirlendi.
Tüm bu işleri organize eden kişi ise Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın yaveri Nafiz’di. Yaver Nafiz, suikast planını gerçekleştirmek için Prens Sabahaddin’in adamı Hasan Vasfi’ye para verdi.
Ancak...
Prens Sabahaddin eylemin gerçekleşeceği günden kısa bir süre önce suikast teşebbüsüne izin vermedi. Korkmuştu...
Sonra ne oldu?
"Liberal" hükümet Balkan hezimetine neden oldu. Osmanlı, Edirne’yi bile kaybetti.
Bulgar Ordusu, İstanbul yakınlarına kadar geldi.
Ve İttihatçılar, 23 Ocak 1913 Babıáli darbesiyle, Harbiye Nazırı Nazım Paşa ve yaveri Nafiz’i öldürüp iktidarı "liberallerden" tekrar geri aldı.
İşte bu olaydan sonra, "liberal" darbeci Halaskáran Grubu, Mahmud Şevket Paşa ve diğer ittihatçıları öldürüp darbe yaparak iktidarı geri almak istedi.
Beceremedi. Mahmud Şevket Paşa öldüğüyle kaldı. Halaskáran büyük zayiat verdi. İdam cezası alanlar arasında Prens Sabahaddin de vardı.
Toparlarsak:
"Liberaller demokrattır, İttihatçılar ise darbecidir" gibi anlamsız polemiklere gerek yoktur:
İkisi de darbecidir; ikisi de suikast yapmıştır. Sadece biri yenmiş, diğeri yenilmiştir. Hepsi bu.
Halaskáran Zabitan Grubu’nun Şifreleri
KURULUŞU konusunda kesin bir tarih verilemiyor.
Kuruluşyeri İstanbul.
Toplantı yerleri Bostancı ve Üsküdar (Bağlarbaşı).
Amacı: İttihat ve Terakki iktidarını yıkmak. Orduyu siyasetin dışında tutmak.
Bildirilerinde hep İttihatçıları hedef gösterdiler: "Askerler! Elinizdeki namusuna halel gelmeyen silahı vatandaşlarımıza değil, din-i İslami mahv ve nabut etmeyi, millet-i Osmaniye’yi menfaat-i şahsiyetleri uğrunda tamamıyla yitirmeyi niyet etmiş olan bu namussuz hainlere çevirin..."
Grubun finansmanını Prens Sabahaddin sağladı. Darbe bildirisini, Beyoğlu/Tünel’deki M.Pantazi’nin Anadolu Matbaası’nda çoğaltarak dağıtan kişi ise Prens Sabahaddin’in sağ kolu Satvet Lütfi (Tozan) idi. İlginçtir; Halaskáran, İttihatçıları Masonlukla itham etmiştir hep. Halbuki Satvet Lütfi önemli bir Mason idi!
Halaskáran Zabitan Grubu ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası arasında gizlisi saklısı olmayan ilişki vardı.
Örgütün tarikat desteği de vardı: Üçüncü Devre Melamiler’in önde gelen şeyhi Terlikçi Salih de Halaskáran’ı destekleyenler arasındaydı. (Melamiler’in, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile Halaskáran’la kurduğu ilişkiler bir doktora tezine konu olabilir!)
Mahmud Şevket Paşa suikastından sonra Halaskáran Zabitan Grubu’nun lideri Binbaşı Kemal, Prens Sabahaddin’in evinde saklandı. Sonra yurtdışına kaçtı.
Bu olayla birlikte Halaskáran Zabitan bir daha toparlanamadı ve örgüt dağılıp gitti.
Liberaller asker içindeki güçlerini kaybettiler ama siyaset ve basındaki yerlerini korudular.