Yolu Kadıköy’den geçen herkes müşterisi, mahalleliyse müdavimi...

Kadıköy’e taşınınca hasretle Koço’ya gittim. Kalamar tava çıtır çıtır, yaprak ciğer çok iyi. Çıtır kabak biraz yağ çekmişti ama yine deİstanbul’un en iyilerinden... O gün yiyemeyip iyi bildiklerim de var. Muska böreği, ayva tatlısı, ekmek kadayıfı... Koço işte... Annemin babamı süzdüğü; babamın bana, benim oğluma ilk kadeh doldurduğum yer... Kabak da ayva da ayrıntısı işin... Aslolan aile, nostalji...

Haberin Devamı

İstanbullu olmanın gerekliliklerinden biri, mahallenin ve esnafının çocukluğunuzu bilmesidir. Kadıköylü olmanın şartlarından biriyse çocukken iki sandalye birleştirilerek yapılan, dünyanın en rahatsız ama diğer yandan da en konforlu ‘yatağında’ yatmak, anason kokusu sinmiş örtüler arasında uyuduğun o meyhanede gün gelince masanın büyüğü olmaktır. Koço, benim için böyle bir mekân işte...

Yolu Kadıköy’den geçen herkes müşterisi, mahalleliyse müdavimi...
Çıtır kabak

Babam, Saint Joseph Lisesi ve Moda mahalle ekibiyle takıldığı Koço’ya meyhane denince itiraz ediyordu. “Kolalı örtüleri, Rum garsonları ve şarap servisiyle, daha çok kızlı-erkekli gidilen bir restoran” olarak tanımlıyordu. Annem, Kadıköy Kız Lisesi’nden arkadaşlarıyla birlikte, sahilden babamı ve mahallenin diğer üniversiteli gençlerini kesermiş. Evlendikten sonra müdavimi olacağı restoranın ayazmasını (Küçük Rum kilisesi... Aya Ekaterini Ayazması’na girmek için meyhanenin içinden geçmek gerekiyor) kullanmaya çok daha önce başlamış, “Kimyadan  sözlüye kalkmayayım diye dilediğim en az 100 mum borcum var” diyor. Orijinal Koço’dan geriye kalan iki şey var zaten. Biri, o şirin ayazması... Diğeri, Koço Bey’den (Konstantinos Koço Korostos) Atanos ve Stelyo’ya, onlardan da Dursun (Ali Koyun) Bey ve ‘Albay’ lakaplı Rıza Selamet gibi, garsonluktan yetişip dükkânın ortaklığına kadar çıkan caaanım garsonları.

Haberin Devamı

‘BU İŞİ BİZE RUMLAR ÖĞRETTİ’

Koço bizim ailenin olduğu gibi tüm Modalı ve Kadıköylülerin de yıllardır vazgeçemediği bir mekân... Restoranlara giden ünlüleri yazmayı sevmiyorum ama yolu Kadıköy’den geçen kim varsa Koço’nun müşterisi, hele mahalleliyse müdavimi... Ben de 25 yıl aradan sonra, Kadıköy Fenerbahçe’ye taşındım ve ilk yemek için hasretle, Koço’ya gittim.

Kapıda her zamanki gibi Albay karşıladı. Albay, 1985’ten beri Koço’nun en güzel renklerinden biri... Askerden dönünce albayını o kadar çok anlatmış ki ekip de kendisine ‘Albay’ lakabını takmış. Müşterilerin kafasında iriyarı bir adam canlansa da 1.60 boylarında, özü sözü bir, Koço’nun kalbi geniş Rıza’sıdır o...

Haberin Devamı

Yolu Kadıköy’den geçen herkes müşterisi, mahalleliyse müdavimi...
Kalamar tava

Servisi denetleyen Aydın (Yılmaz) Bey 14 yaşında gelmiş Koço’ya ve şimdi Albay gibi işletmenin ortaklarından... Dursun Bey’in yetiştirdiği bir diğer isim, Dursun Ali Egemen, Koço’nun abisi, en gediklilerden... 3. kuşak... 1985’ten beri burada, garson olarak işe başlamış, önce şef, sonra da ortaklarından olmuş. Kendisi Laz, “Bizleri bilirsiniz; biz biraz hırçın insanlarız; o zamanlar yaşımız da küçük. Stelyo Abi bir gün ‘Bu işi yapmak istiyorsan kimsenin kalbini kırmayacaksın, insanları alttan alacaksın’ dedi.
E, şimdi benim sinirlerim alınmış gibidir, bu işi bize Rumlar öğretti” diyor, sonra da ekliyor: “Güler yüzle karşılayacaksın, ilgi göstereceksin, dinleyeceksin. Koço, herkesin baba ocağı gibidir.”

Haberin Devamı

Bu arada giderken rezervasyon yaptırmamıştık. Ama çok kalabalık olmasına rağmen hemen buyur edildik. Önümüzdeki masada Almanlar, arkadaki masada plaza insanları vardı ve plaza insanlarına özgü bir şekilde sadece kendilerinin anladıkları dilde, müdürlerinin esprilerine kıkırdıyorlardı: “Âlemsiniz Alican Beyciiim!”

Tabii ki önce mezeler... Kızarmış ekmek âlâdır. Levrek marin söyledik; bayağı sertti, daha çok hardal konmalı, daha küçük kesilmeli. Fava tekmilli olacak elbette, zaten niye sorarlar anlamam! Tekmilsiz (zeytinyağı ve dereotsuz) fava dediğin, ‘kafeinsiz latte’ misali... İçme/yeme daha iyi! Domates salatası tazecik, hemen servis öncesi kesilmiş; yağı-limonu altın oranda, çok lezzetli. “Her yerde aynı sıcak mezeler var” diye şikâyet ederim fakat direkt kalamar tava söyledim. Ne de olsa burası benim yenilikçi arayış için değil, mahalle nostaljisi için geldiğim yer... Lastiği alınmış, çıtır çıtır... Ama taratora ceviz be abi! Bayat ekmek candır eyvallah da, ceviz de lazım!

Haberin Devamı

YOĞURDA DEREOTU, REYHAN EKLENSE...

Buranın iki klasiği var: Ciğer eskiden Arnavut’tu, yaprağa dönmüş. Eskisi efsaneydi ama gençler Arnavut ciğerine çok rağbet etmiyormuş, o yüzden yaprağa çevirmişler. Yapmayın gençler! Yaprak da çok iyiydi ama işin sırrı iyi kaplama ve iyi yağda, ikisi de yerli yerinde! En büyük klasiğiyse çıtır kabak. Biraz yağını çekmişti, daha çıtırını yedim burada. Yine de İstanbul’un en iyilerinden. Gelenekselciler kızacak ama yanındaki yoğurda, dereotu, tatlı biber, reyhan filan eklense ‘nirvana’ olmaz mı? Düz yoğurt, ne bileyim...

Yolu Kadıköy’den geçen herkes müşterisi, mahalleliyse müdavimi...
Moda Cad. No: 171, Kadıköy/İstanbul; (0216) 336 07 95

Bunlar yediklerim. Bir de o gün yiyemeyip iyi bildiklerim var. Paçanga ve peynirli muska börekleri, ayva tatlısı ve ekmek kadayıfı Koço’nun vazgeçilmezleri... Buraya kalabalık gelmek gerek, bana daha çok plaza arkadaşı lazım!

Haberin Devamı

Mahallenin meyhanesi, mahalleyi korur. Kendi balıkçısından alır balığı; günlük servis eder, Koço gibi... Yufkacısı, kasabı hep aynıdır. “Esnafını, komşunu koruyacaksın” diyor Dursun Ali Egemen.

Koço işte... Annemin babamı süzdüğü yer... Babamın bana, benim de oğluma ilk kadeh doldurduğum yer... Çocukken Kemal Sunal’ı görüp ‘kal gelen’ yer... Kabak da, levrek de, ayva da ayrıntı; aslolan aile, Koço, nostalji, Moda. Ruhun şad olsun üstat Koço Bey!

Gençler Arnavut ciğerine rağbet etmiyormuş, o yüzden yaprağa çevirmişler. Yapmayın gençler!

Yazarın Tüm Yazıları