Paylaş
Bu karar kiracılara destek tedbiri olarak açıklandı.
Bakınız, kira bedeli sözleşmede “brüt tutarlar” olarak belirlenmişse, bu karar zaten kiracıya hiçbir yarar sağlamaz.
Kiracı, azaltılan vergiyi maliye yerine mal sahibine ödemiş olur.
Mal sahibi açısından da nihai vergi oranında bir değişiklik olmaz, sadece, bahse konu tutarı yıllık beyanına kadar kullanır.
Hiç şüphesiz üçüncü kişi konumundaki devlet, kira bedeline karışmaz.
Sözleşmede mal sahibine net kira bedelinin ödeneceği, stopajın kiracıya ait olduğu, şeklinde bir belirleme varsa, ki pek çok sözleşme böyledir, stopaj oranı düşürülmesinden kimin istifade edeceği çekişme yaratmaktadır.
Bize göre stopaj, kiracının mal sahibi adına ödeyeceği vergi ile ilgili bir durum olup, oranının değişmesi toplam kira bedeli ile ilgili vecibesini etkileyen bir sonuç doğurmaz.
Dolayısıyla, sözleşme tarihindeki stopaj oranlarına göre kararlaştırılmış brüt bedel, mutabık kalınmış tutardır.
Stopaj oranı düşürülmüş ise kiracının net kira ödemesini arttırması gerekir.
Stopaj oranındaki düşüşün net kira ödemesini değiştirmemesi halinde, mecburen brüt kira tutarları azalacaktır ki, herhalde mal sahibinin böyle bir kabul içinde olması beklenemez.
Aynı şekilde, devlet stopaj oranını %20 de 40’a çıkartsa, sözleşmede net kira yazıyor diye hiçbir kiracı yükünün artmasını kabul etmez ve haklı olarak net kira tutarında azaltıma gider.
Sözleşme hükümlerinin bu mantık içinde değerlendirilmesi gerekir, diye düşünüyoruz.
Mamafih, sözleşme serbestisi içinde aksi hal de kararlaştırılabilir.
Konu; tekrar vurguluyoruz, maliye değil bir Borçlar Kanunu meselesidir.
Sayın Cumhurbaşkanı, stopaj düşürülmesinden kiracıların istifade edeceği varsayımıyla, bir anlamda “mal sahibi kesesinden” destek açıklamış gibi olmuştur.
Kiracının net kira ödemesi değişmeyecekse, gerçek anlamda devlet desteğinden söz edebilmek için mal sahibinin bu gelire ilişkin vergisinin de paralel düzenlemeyle azaltılması icap eder.
Bu değerlendirmeler 49 bin TL’yi aşan ve beyan edilme durumunda olan kira gelirlerine ilişkindir.
Yıllık beyana konu olmayan kira gelirlerinde bu anlamıyla devlet desteğinden söz edilebilir.
-----
Kuantum bilgisayarı
YENİ dünya düzeninde “yapay zeka”yı kontrol edenler insanlığın “efendileri” olacak.
Bahse konu teknoloji, şükür ki, tek bir elde toplanmıyor.
Tabii ki, ABD en ileri durumda.
Ama Çin, Japonya, Hindistan, Almanya, İngiltere, Rusya, Kore gibi pek çok odak bu yarışta mücadele ediyor.
Hani, ABD ile olan mesafeleri kapanır mı, “atı alan Üsküdar’ı geçmiş midir?” bilemiyoruz.
Gelişmeler gösteriyor ki, hakimiyetin dayatılacağı “yerküre”, sınırlı yapısı ile çok sayıda “efendi”yi kaldırmakta zorlanacaktır.
Halen, nükleer teknolojiye sahip ülkeler bir dehşet dengesi oluşturmuşlardır.
Hakikaten, taraflardan birinin gücü tek başına elinde tutuyor olması, kendi “doğrusu” konusunda “frensiz” kalması neticesini doğurur.
Örneğin Hitler, müttefiklerden önce atom bombasını bulsaydı, muhtemelen bin yıllık bir Nazi İmparatorluğu kurulmuş olacaktı.
Şimdi de dünyayı bekleyen en büyük risk, teknolojik yarışta bir devletin diğer tüm devletleri “bloke” edebilecek bir yetkinliğe ulaşmasıdır.
Bu durumda yine “bin yıllık yeni düzen imparatorluğu” ihtimali belirir.
Bu noktada hikmetinden sual sorulamayacak otokratın dünya tasavvuru tüm insanlığın kaderini belirleyecektir.
Geçenlerde Çin, kuantum teknolojisini kullanarak mevcut bilgisayarların işlem yapabilme kapasitesini 10 milyar kere artıran bir keşfini duyurdu.
Bakınız, bilgi toplumu farklı bir çağı aralıyor.
Teknoloji, bilinen toplumsal ilişkilerini yeniden tarifleyecek. Yeni hakim sınıflar bilgiyi elinde tutan zümreler olacak.
An itibariyle dünya coğrafyası, ulus devletler paydasında çeşitliliğini sürdürüyor. Oysa yeni evre tektipleşmeye ve otoriterleşmeye işaret ediyor.
Bu çerçevede klasik iktidar yapılanması yeni sisteme uyumlu, değişecektir. Ancak bu değişim bir süreci gerektiriyor. Öncesinde sancılı bir iktidar mücadelesi yaşanması mukadder gözüküyor.
Umarız, S. Hawking’in korktuğu başına gelmez ve topyekün imha olmayız.
Paylaş