Hepimiz dünya vatandaşıyız

MİLLİ bayramlar artan ölçüde bir ilgiyle kutlanır oldu.

Haberin Devamı

 

2023 yılında Cumhuriyetin 100. yılı idrak edilecek.
Bu yıla ilişkin 19 Mayıs kutlamalarında Ankara Şehir Stadı’nda zemine iri puntolarla dizilmiş bir slogan dikkatimizi çekti.
“Biz bize yeteriz.”
Bu slogan bu aralar sık kullanılır oldu.
Zihinlerde dışa kapalı bir toplum modelini çağrıştırıyor.
Vaktiyle Türkiye böyle bir ülkeydi.
Ancak 1980’li yıllardan itibaren her alanda dışa açılmaya başladık.
Bu sayede ticaret hacmimiz 350 milyar dolar mertebelerine kadar çıktı.
Yine bu sayede daha şeffaf, demokratik ve öngörülebilir bir yönetim çabası içine girildi.
Şimdi ne oldu da tekrar içe dönük bir anlayışı yansıtan sloganlara ihtiyaç duyuluyor?
Daha bir kaç gün önce Sayın Cumhurbaşkanı, AB yolunda tam üyelik perspektifinden vazgeçmeyeceğimizi net şekilde ifade ediyordu.
AB, hem ekonomik hem de siyasi bir entegrasyon projesidir.
Yine geçen ay 23 Nisan kutlanırken, bu bayramın tüm dünya çocuklarına armağan edildiğini söylemiyor muyduk?
Her şey bir yana, Ramazan ayı 1,5 milyar kişiyi aşkın Müslümanlarla beraber yaşanmıyor mu?
Madem “Biz bize yeteriz” o halde turizm gelirlerimiz düşecek, yabancı sermaye gelmeyecek diye hiç telaşlanmayalım.
Bakınız, kapalı bir toplum modeli 82 milyonu dar bir alana tıkıştırmaktır.
Hiç kimsenin böyle bir özlemi olduğunu düşünemiyoruz.
Bu anlayış günümüzde Kuzey Kore’ye tekabül ediyor.
Bir fantastik diktatörün zulmü altında dumura uğratılmış toplumun mottosu olabilir, ancak bahse konu slogan.
Hani bir ara icap etmiştir, söylenmiştir.
Tekrarı, zihinlere kazılmak istenmesi, ısrarı yanlıştır.
Türkiye, Atatürk’ün ifade ettiği gibi “muasır medeniyetler seviyesini” hedeflemiş bir ülkedir.
Bu hedef toplumu dışa kapayarak olmaz.
Tabii ki, abartılı tüketim mallarının ithaline mesafelenelim.
Tüm ülke olarak tasarruflarımızın artırılmasını kamu-özel teşvik edelim.
Tabii ki, fiyat-kalite ilişkilerini sağlamaları koşuluyla, aynı standardı yakalayan yerli üreticilerimizi destekleyelim.
Bu arada uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan taahhütlerimize de zarar vermeyelim.
Ama “Biz bize yeteriz” kurumsallaştırılırsa, işin ölçüsü kaçmış demektir.
Kim bilir, kaç kuşak “Yerli malı Türk’ün malı” diye avutularak yaşadık.
Tabanı hemen delinen lastik ayakkabılar ve sibobu dışarıda toplarla futbol oynayarak geçirilen bir çocukluktu bizimki.
Toplumu dışa kapatınca, ithal ikameci gümrük düzenlemeleri ile demode ürünlere, teneke arabalara, siyah-beyaz kötü televizyonlara mahkûm edildik.
Kalite bize uzaktı, iyisi nedir bilmiyorduk.
Amerikan filmlerinde izlediklerimizi kendimize yakıştıramıyorduk.
Ama şimdi dijital çağda, tüm dünya “akıllı telefonlarla” birbirinin içine girmişken, hangi zihniyet bu imkânlara mesafelenmemizi ima ve ikna edebilir.
“Fakir ama onurlu” yutturmacasının bir değişik versiyonunu 2020’li yıllarda yeniden vizyona çıkartmanın ne gereği ne de anlamı var.

Yazarın Tüm Yazıları