Paylaş
BAKIN hem parlamenter sistem, hem de halkın seçtiği cumhurbaşkanı, bu esaslara göre düzenlenmiş bir anayasa tarifi olmadan bir arada olmaz, olamaz.
Bundan böyle Türkiye siyasetinde “çarşı” daima karışacaktır.
Mesele Tayyip Erdoğan değildir.
Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Gül ya da bir başkası “seçimle” cumhurbaşkanı olursa, hiç tartışmasız icrai ağırlıklarını hissettirmek isteyeceklerdir.
Kenan Evren’e göre yapılmış 1983 Anayasası sistem tercihi yönünden “kafası karışık” bir metindir.
Eski anayasada halk seçmediğinden cumhurbaşkanlarını temsili bir çizgide durmak zorunda kaldı.
Ama Tayyip Erdoğan’ı, Evren’e uyumlaştırılmış bir “muğlak” anayasa ile doğrudan halk seçti.
Yani, yeni bir anayasa ile ya tekrar parlamenterizme döneceğiz, ya da başkanlık sistemine.
Yoksa, iki ara bir derede kalan ülke siyaseti ve her türden istikrar mevcut hibrit anayasa ile daha çok dayak yer.
Çözüm süreci tıknefes mi?
ADI konmamış bir “mağdur dayanışması heyecanı” vardı AK Parti iktidarının ilk yıllarında.
Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Romanlar... vaatler makinalı tüfek mermisi gibi fışkırıyordu.
Sonra “gücü” paylaşmak sanki anlamsız hale gelmeye başladı.
Demokrasi herkesin mutluluğuna sorumluluk duymaktı.
Oysa sandık sonuçları sadece kendilerinin mutlu olmasına imkan sağlıyordu.
Kendilerini tercih ettiler.
Hal böyle olunca Kürt politikası da ne olduğu anlaşılmayan, iki ileri bir geri, bazen “verici” bazen “rencide edici”, giderek “Askerle uyumlu” bir çehreye bürünmeye başladı.
Açıkça görülüyor, cin artık şişeden çıktı, 21.yüzyıl demokrasi ilkelerinin rehberliğinden vazgeçildiğinde bu güzel ülkeye huzur gelmez, yazık olur.
Paylaş