Paylaş
İyi niyeti tartışmıyorum. Kentimizde oldukça geniş bir kitle, laik, ulus devlet modelimizin elimizden kaydığı, ülkenin bölüneceği ve giderek bir din devletine dönüşeceği endişesi yaşıyor.
Bu yaklaşım özellikle, İzmir kıyı yerleşim yerlerinde çok baskın.
Mesela Kütahya’ya bakıyorsunuz, oraların sivil toplum kuruluşlarının yöneticileriyle konuştuğumuzda, AK Parti’nin her icraatına derin bir şüpheyle bakmadıklarını gözlüyorsunuz. “Beyim” diyor, kentin önde gelen bir ismi, “Biz öteden beri sağ partilere oy veririz. Zamanında Adalet Partisi’ni, sonrasında ANAP’ı, Doğru Yol’u destekledik, şimdilerde AK Parti var. Buralardan Halk Partisi’ne oy çıkmaz.”
Mesele, Anadolu’nun pek çok yerinde bu kadar basit.
Demoktar İzmir
Oysa İzmir bambaşka bir ruh halinde.
Geçmişe baktığınızda bu böyle değildi.
Kentimiz “demokrat İzmir” diye nam salmıştı.
Osman Kibar Adalet Partili’ydi. Burhan Özfatura ANAP’lı.
Bu partiler de muhafazakardı.
Tamam, AK Parti kendi çizgisini çok daha net hissettiriyor. Ama bunun bir nedeni de, geçmişin muhafazakar partilerine konjonktürün müsaade etmemesidir.
Neticede Türkiye’de hiç kimsenin laik devlet yapısından, demokrasiden yana bir sıkıntı ifade eden söylemi yok. Sadece bazı şeylerin artık eskisi gibi olamayacağını bizim gibilere hissettiriyorlar, halkın gücüyle yeni bir Türkiye oluşturuyorlar.
Yeni Türkiye’de şayet birlikte, bir arada yaşayacaksak, muhafazakar beklentilerin yanında, Şırnak’daki, Cizre’deki Kürt vatandaşlarımızın da duyarlıklılarını nazara almalıyız.
TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi Tarkan Kadoğlu’nın bir röportajı yayınlandı.
“Küçüktük. Cizre’liyim. 7 yaşında Türkçe öğrendim. Türkçe konuşmaya çalışanlara bizim oralarda sosyetik denirdi. İlkokul da, ‘Türküm, doğruyum’ yerine, ‘Kürtüm, doğruyum’ der, öğretmenlerden azar işitirdik. Çocuktuk, o aklımızla bile kabullenemezdik.”
Bakın, yakın zamana kadar “Dağ Türk’ü” olan bu vatandaşlarımızın sayısı en az 15-20 milyon.
İzmir’de oturup, kafamızı kuma gömerek yaşayamayız.
Neden bazı şeyler bu kadar zor geliyor, anlamamakta ısrarcı davranıyoruz.
Gençlere çağrı
Bu ülke hiç kimsenin kesin bir tavırla itiraz etmediği gerekçelerle, o dönemin yöneticilerine makul gelen bir şekilde, bir sosyal mühendislik projesi olarak tasarlandı.
Oysa tarih bu ülkede cumhuriyetle başlamamıştı. Bu kadim toprakların binlerce yıllık gerçekleri, 21. yüzyıl değerlerine paralel tekrar aslını arıyor, cumhuriyet birikimleri ile birlikte yepyeni bir sentez oluşuyor.
Kurucu lider kültü ile birlikte, Atatürk’ü de kullanarak, zihinlerimize enjekte edilmiş korku ve endişelerle tasarlanmış bir biçimlenme üzerinden ülkeye ve dünyaya bakmak tuhaf kaçıyor.
Kimimiz muhafazakarları sevmiyor, kimimiz Kürtler’den hoşlanmıyor, kimimiz Alevileri anlamak istemiyor… özellikle 1940’lı yıllardan sonra ölçüsünü kaçırmış toplumsal dizayn her bir kesimin diğerine tereddütle baktığı, özgüveni tahrip ettiği bir bir tablo ortaya çıkarttı.
Bakın, akıllarımız o kadar karışık ki, örneğin gayrimüslim vatandaşlarımız, maddi, manevi, sayısal, hangi cepheden bakarsınız bakın en fazla zararı bu ideolojinin öncülü olarak İttihat Terakki döneminden başlayan süreçte görmüştür.
100 yıl önce bu topraklara yaşayan gayrimüslimler aynen muhafaza edilseydi, herhalde bugün en az 20 milyon nüfusa sahip olacaklardı.
Tamam,geçmiş geçmiştir, mazi olmuştur.
Ama, vurgulamak istediğimiz şudur.
Bugün İzmir’de sayıları bin civarında olan Musevi vatandaşlarımızın çoğunluğu eski statükoya oy verme eğilimindeler. Zira 100 yıllık ideoloji, onlara da öyle bir “irtica” endişesi pompalamıştır ki, “biz neydik, kimin döneminde böyle olduk” sorgusunu bile serinkanlı yapamıyorlar.
Her bir kesim, bir sebepten diğerini “tehdit” olarak algılar hale getirilmiştir.
Başa dönersek, gençler, sizi anlıyoruz.
Pırıl pırıl insanlarsınız. Ama lütfen, biraz kafanızı yukarı kaldırın. Dünyayı, 21. yüzyılı ezberlerinizi zorlayarak kavramaya çalışın.
Demokrasinin yüzeysel bir bilinç olmadığını, empatiyi, sevgiyi gerektirdiğini, ötekileştirmeyi reddettiğini göreceksiniz. Belki sonrasında da, pek bir umudum olmasa da, anne ve babalarınıza bir katkınız olur.
Yaşasın bayram
Dokuz günlük bayram tatili, açıkça biraz erken geldi.
Daha hepimiz yaz yorgunuyuz.
Öyle ya da böyle, hiçbir şey yapamayanlarımız bile hafta sonları deniz kenarlarına kaçtı, bol bol yüzdü, güneşlendi ve bir biçimde kendisini ve ailesini hafifletti.
Şunun şurasında iki hafta öncesine kadar bu imkan vardı.
Şimdi bile “pastırma yazı” ile, 90+3 keyiflerini yakalayabiliriz.
Yani, henüz bardağımız dolmamıştı.
Şöyle, Kasım sonu, Aralık başı falan olsaydı bu tatil sanki daha iyi olacaktı.
Ama olsun, tatilin kötüsü olmaz. Kaldı ki “cepteki kuş, daldaki kuştan” iyidir.
Hepimiz bir güzel ayaklarını uzatacak, bazılarımız tatile dair, “durmak yok yola devam” diyecek, hülasa mutlu bir 9 gün yaşayacağız.
Herkesin bayram kutlu olsun efendim.
Tuncay Filiz
Bazı gazetelerde sağlık köşeleri vardır.
Genellikle doktor yazarlar okuyuculara faydalı tıbbi bilgiler verirler.
Kentimizde de bu işi uzun yıllardır yapan bir doktorumuz var. Tuncay Filiz.
Sevgili doktor halen Habertürk Egeli’de yazıyor.
Geçmişte uzun yıllar Yeni Asır’da köşesi vardı.
Sevgili doktoru diğer örneklerinden farklı kılan, özellikle Yeni Asır’da yazdığı dönemlerde kendi dünya görüşü üzerinden çok hoş sosyal mesajlarla yazısına başlamasıydı.
Duru, hesapsız, platonik bir sol anlayış hele sahici olunca ruhumuzu kıpır kıpır ederdi.
Sevgili Filiz, şimdilerde Talatpaşa’daki muayenehanesini kapatmış ve Kent Hastanesi Alsancak Tıp Merkezi’ne transfer olmuş.
Anlaşılan, kurumsal organizasyonlar marka isimleri toplamaya devam ediyor. Sevgili doktor başarılarının devamını dileriz.
Paylaş