Paylaş
-Girişimcilik toplum için neden bu kadar önemli hale geldi?
İki perspektiften bakalım isterseniz; devlet ve birey. Devlet için neden önemli derseniz 3 sebebi var; istihdam, cari açık ve orta gelir tuzağı. Türkiye’de son verilere göre tarım dışı işsizlik yüzde 13 seviyelerinde. Bu işsizlik hesabında da çok ilginç varsayımlar yapılıyor biliyorsunuz. Gidip de ben iş arıyorum demezseniz ya da mühendis çıkıp da pizza dağıtıyorsanız işsiz sayılmıyorsunuz. Bütün ülkelerde bu rakamlar siyasilerle ekonomistlerin kurguladığı matematik modelinin sonucu. Bizde de işsizlik aslında çok daha yüksek. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) raporuna göre, ülkemizin 15-64 yaş aralığında, işgücüne katılım oranı yüzde 57. OECD ortalaması ise yüzde 72. Türkiye’de her çalışan neredeyse 3 kişiye bakmakla yükümlü. Ağır bir yükü, az sayıda çalışan kaldırmak durumunda. İşgücüne katılımı OECD’ye yaklaştırabilirsek, işsizlik oranının çok daha yukarılara çıktığını göreceğiz.
İSTİHDAM SORUNUMUZ BÜYÜYECEK
- İşsizliğin de kendi içinde kronik boyutları var?
Örneğin, kadın işsizliği! Bütün iktidarlar tarafından uğraşılmasına rağmen, kadının istihdama katılımı yüzde 32’ye çıkarılabildi ancak. OECD’de bu oran yüzde 51’dir. Aynı zamanda üniversite mezunu işsizliği yükselen sorunumuz. Bir milyon üniversite mezunu işsiz. Üniversitelerimizde kaç kişi var biliyor musunuz? 6 milyon. 6 milyon kişi de arkadan geliyor. İstatistikler hesaplandığında 20-24 yaş grubunda stajda ve işte olmayan gençlik; Türkçesi boş gezenler, yüzde 33. Çok tehlikeli bir rakam, çünkü boş gezen insanın topluma katkısı olmadığı gibi zararı da olabilir. Dolayısıyla istihdam sorunumuz çok net ve bu sorun büyüyecek.
- İşsizlik oranlarının büyümemesi neye bağlı?
Biz de çok sayıda istihdama dâhil olmak isteyen insan varken, az sayıda emekli olan insan var. Dolayısıyla her sene 750 bin civarında net yeni istihdam yaratmamız gerekiyor ki, işsizlik yüzde 13’lerde kalsın. Bakın işsizlik azalsın demiyorum! Bu çok büyük bir rakam, kolay kolay altından kalkılabilecek bir yük değil. Bir banka 3 bin kişi alacağım dediği zaman gazetelerde haber oluyor. Ama ülkemizde bu durum yıllarca devam edecek.
- Gereken istihdamı kim yaratacak?
Biz memur devleti olduğumuz için önce devlet babaya bakıyoruz. Oysa bütün dünyada devlet küçülmeye çalışıyor. Sivil toplum kuruluşlarına Türkiye’de yok denecek kadar az. Geriye özel sektör kalıyor ancak büyük şirketler de küçülmeye, aynı işi daha az sayıda insanla yapmaya çalışıyorlar. Geriye bir tek yeni girişimciler kalıyor. Amerika’da 1980-2005 arasında 5 yaşın üstündeki şirketler tarafından yaratılan net yeni istihdam koskoca bir sıfır. Türkiye’de de net yeni istihdamını yeni girişimciler yaratıyor ve bu rakam yüzde 10 civarında. Dolayısıyla istihdam problemini çözmek için girişimcilikten başka alternatif yok.
KATMA DEĞERLİ ÜRÜN ŞART
- Peki sebepler arasında saydığınız cari açığı nasıl kapatacağız?
Cari açıkta 20 ülke arasında dördüncülüğe çıkmış durumdayız. Biz bir tane iPhone almak için 2 ton yaş çay satarak ya da mermer satıp emar cihazı alarak cari açığı kapatamayız. Bu doğru bir alışveriş değil. Bizim tarım da dahil yüksek katma değerli ihracat ürünleri üretmemiz gerek bunun için de tekno girişimcilik gerekiyor.
Üçüncü sıkıntımız da orta gelir tuzağında olmamız. Bizim 2000-2010 arasında GSMH’da yüzde 182 büyüyerek ciddi bir sıçrama gösterdiğimiz doğrudur. Ancak çağ atlayan sadece biz değiliz. Yükselen su bütün tekneleri yükseltti. Çin yüzde 400, Hindistan yüzde 258 büyüdü. Yani başka gelişmekte olan ülkelerin de hızla büyüdüğü bir dönem yakalamışız ama 2010’dan sonra çakılıp kalmışız. 7 yıl boyunca yüzde 2.8 büyümüşüz, o da büyümeyse eğer. Çünkü aynı dönemde Çin yüzde 94, Hindistan ise yüzde 43 büyümüş.
HER ŞEY İSTANBUL’DA OLMASIN!
- Orta gelir tuzağından nasıl kurtulacağız?
Bu zamana kadar yaptığımız işleri yapmaya devam edersek kurtulamayacağız! Bir şeyleri artık farklı yapmamız, daha fazla zenginlik üretmemiz gerekiyor. Bunun için de tekno girişim gerekiyor. “Karlılık bu yıl da fena değil, idare ederiz” kafalarını değiştirmemiz gerekiyor. Bu nedenle yeni genç girişimcilerin çıkması için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Bu çocuklar kendiliklerinden çıkmayacaklar. Destek vermek, ekosistem oluşturmak gerekiyor. Her şey İstanbul’da olmasın bir zahmet! Bu işler kendiliğinden olmuyor. Bir sürü kurum, bir sürü üniversite elini taşın altına koyuyor. Benim kafam çok net. Bence Türkiye Devleti bu durumu görüyor ve girişimciliği yukarıya çekmek için hibelerle, desteklerle, fonlarla elinden geleni yapıyor. Daha ne yapsın! Girişimciliği destekleme sırası şimdi iş insanlarına geldi. İstanbul’da gençlerin bir araya gelip fikirlerini paylaşacağı, birlikte üretebileceği, belki şirket tohumlarının atılacağı çalışma ortamları var. Bursa’da da kurulması gerekiyor.
ALTERNATİF ÜRKÜTÜCÜ
- Birey tarafına baktığımızda girişimcilik neden önemli olmalı?
Birincisi, alternatif ürkütücü, gençler için daha da ürkütücü. Çünkü onlar bizden daha uzun yaşayacaklar ve emekli olamayacaklar. Bütün dünyada emeklilik sistemleri çöküyor. Çiftlikbank’a herkes gülüyor ama emeklilik sistemi de aynı sistem. Gençten aldığını yaşlıya veriyor. Genç sayısı azaldığında yaşlı sayısı çoğaldığında ne olacak? Gençler lütfen bireysel emeklilik projeleri üzerinde şimdiden çalışmaya başlasın. Sakın 75 yaşından önce emekli olmayı beklemesin. 50 yıl kesin çalışacak. Ama nerede? Hafta da 5 gün, 20 gün tatil, sabit gelir, az artış terfi için yarıştığın bir yerde. Üstelik başkasının rüyasını gerçekleştirmek için.
OTONOMİ İŞİ ÇOK ÖNEMLİ
- Siz bu noktada girişimci olmayı mı öneriyorsunuz?
Otonomi işi çok önemli, bizler otonom bireyler olarak yaratıldık, işçi kavramı tarım ve endüstri devrimiyle birlikte gelen sadece 500 yıllık bir mesele. İnsanın mutlu olabilmesi için ne yapacağına, nasıl yapacağına, kiminle ve ne zaman yapacağına kendisinin karar verebilmesi gerekiyor. Benim şirketleri anlatamadığım şey budur. Herkes yeni jenerasyonun aidiyet duyguları olmadığını, işi hemen bıraktığını söylüyor. Sen yüksek zekâya sahip, çok iyi okullarda okumuş adamın otonomisini elinden alırsan “bu işi böyle yapacaksın” dersen gider zaten. En iyilerini kaçırıyorlar, orta kalite ve altı ile şirket yönetiyorlar. Eh, o zaman “hayatta başarılar dileriz” derler size. Ya otonomisini geri vermeniz gerekiyor ya da iç girişimciliği desteklemeniz. Kanımca iç girişimcilik kurumların ayakta kalabilmesinin en önemli anahtarıdır. Şu anda maalesef ülkemizdeki kurumlar bunu nasıl tetikleyip yönetebileceklerini bilmiyorlar. Zaman içinde olacağını ümit ediyorum.
SADECE PARA YETMEZ
- Girişimci olmak için şartlar zor mu peki?
Hiç de zor değil, hele bu şartlarda daha da kolay. Türkiye’de ortam daha da uygun. Bakıyorsunuz ABD’den dönen, bilgisini kullanan, gençlere yardımcı olmaya çalışanlar var. Artık yaygın internet, akıllı telefonlarla herkese ulaşabiliyor, insanın cebine kadar giriyorsun. Yarışmalar, zirveler, medyanın ilgisi artık daha çok. Devlet girişimciliğin farkına vardı, iyi niyetiyle bir sürü para dağıtıyor. TÜBİTAK’ın, Sanayi Bakanlığı’nın bir sürü programı var. Melek yatırımcılar, yatırım fonu destekleri mevcut. Üniversitelere tekno-girişim yapabilmeleri için teknoloji transfer ofisi desteği veriyor. Bir sürü Teknopark oluştu. Ben Türkiye’nin 2011 yılında üniversite içindeki ilk hızlandırıcı, kuluçka merkezini açtım. Ama bundan övünç duymuyorum, bu utanılacak bir şey. Şimdi birçok üniversitede var.
- Tüm imkânlara rağmen Türkiye’de girişimcilik neden geri?
Akademisyenler bir ülkenin girişimcilik destek sistemini sekiz boyutta inceliyorlar. Yetenek ve bilgi havuzu, eğitim sistemi, vergi oranları-muafiyetler, hukuk sistemi, fiziksel altyapı, finansman kaynakları, bankalar-piyasalar, kültürel yapı ve sosyal algı. İşte bu boyutların hepsinde eksiğiz. Bazılarında iki adım ileriye giderken bazılarında dört adım geri gidiyoruz. Para toparlayarak girişimciliği pompalamaya çalışıyoruz ama yeterli olmuyor. Herkesin bu dünyada bir rolü var. Dünyayı daha iyi bir yer yapmanın tek yolu da kendi girişimini kurgulamak ve kendi inandığın yönde dünyayı geliştirmeye çalışmak.
DOĞUŞTAN GİRİŞİMCİYİZ
- Sık soruluyordur, nasıl girişimci olunur diye?
Girişimcilik aslında DNA’mızda, hepimiz girişimci olarak yaratıldık. Kimsenin bize girişimci olmayı öğretmesine gerek yok. İnsan 2,5 milyon yıl boyunca girişimciliği yaşadı. Kendi mağaramızı kendimiz seçtik, avlanma aletlerimizi yaptık, kimlerle yaşayacağımıza karar verdik. Sadece son 10 bin yılda tarım devrimi sonrası başkaları için çalışmaya başladık. Bizim sadece yapmaya çalışacağımız şey, eğitim sistemini kullanarak girişimciliği törpülemek.
EĞİTİM SİSTEMİMİZ ÖLMÜŞ
Bizim eğitim sistemimiz tamamen insanları tek tipleştirme mantığıyla, iyi bir fabrika işçisi olsunlar üzerine kurgulanmış. 200 yıldır bunu başarıyla uyguluyoruz. Dünyadaki toplam bilgi 29 saatte bir ikiye katlanırken, biz hala müfredat bazlı eğitim peşindeyiz. Kesinlikle eğitim sistemimiz dünyaya uymaya çalışmıyor, böyle bir derdi de yok. Ölmüş gömeni yok diyorum ben.
Ama 21. yüzyıl için yeterli değil artık, akıllı yaratıcılara ihtiyaç var. Okulun çocuğun yaratıcılığını tetiklemesi, inisiyatif almasına destek vermesi lazım. Dolayısıyla bu eğitim sisteminin paketine olduğu gibi bir kenara koyup, bütün diploma veren kurumlara teşekkür edip, acilen alternatif eğitim kurumları kurgulamamız gerekiyor.
- Girişimci olmak isteyen üniversitelilere önerileriniz ne olur?
Başlıklar halinde kısaca sıralarsam:
• Üniversitenizden pek bir şey beklemeyin.
• En az iki staj yapın, ayrıca yazları çalışın.
• Girişimcilik üzerine en az 5 kitap okuyun.
• Girişimcilik aktivitelerine katılın.
• Ekosistem oyuncularını tanıyın.
• Bir kuluçka merkezinde bir gün geçirin.
• 5 yeni girişim seçip yakından takip edin.
• Yeni bir girişimde ücretsiz part-time çalışın.
• Bir kuruma girip 5 yıl çalışın.
• İçerden girişimciliği (intrapreneurship) deneyin.
Paylaş