Rüzgar iiirr yaşında!

Oğlum bir yaşına bastı. Ömrümün en sersem, en yorgun, en dingin, en ahmak, en mutlu, gerçekle rüya arasındaki çizginin en kısa olduğu, en farklı, en çakıl taşlı, en öğrenci, en anlamlı bir yılı geride kaldı

Hastanedeki ilk günüm daha dün gibi oysa. Karnımda kelebeklerin uçuşmaya başladığı, ağzımın kulaklarıma vardığı, içimin büyük bir huzurla kaplandığı ilk gün. Hiç kimsenin üzerinde ahkam kesemediği, ömür biçmeye cesaret edemediği büyük aşkımla tanıştığım mucize gün. Ve şimdi üstünden bir yıl geçti. Ne çok şey değişti...

53 santimlik küçücük şey artık bacaklarıma tırmanabiliyor. Çok uzadı, çok ağırlaştı. Anne, anne diye arkamdan emekliyor. Fırsatını bulduğunda boynumu, elimi, kolumu hatta bacağımı ısırıyor. Ben bu satırları yazarken o oyun parkının içinde kendi kendine oynuyor. İnanmayacaksınız ama, bu ilk defa oluyor. Çünkü ilk defa ben buna mecbur kaldım. Evde başka kimse yok ve bu yazının bir an önce bitmesi şart, hiç kaçarı yok! Demek ki neymiş istenince oluyormuş. Her şey annenin kararlı ve rahat gözükmesine bağlıymış.

ÖĞRET ÖĞRETEBİLİRSEN

Başka neler mi değişti? Rüzgar kaç yaşında diye sorunca ‘iiirr’ diyor ve işaret parmağını havaya kaldırıyor ya, bir tek bu hareketi bile artık hayatımda yepyeni bir sayfa açıldığını söylüyor. O artık bebek değil. Ailesini tanıyor, olup biteni anlıyor, talepte bulunuyor, derdini anlatmaya çalışıyor. Daha da önemlisi ne öğretirsem onu alıyor, havada kapıyor. Kocaman bir sünger gibi bendeki bütün suyu çekiyor. Oğlum bak bu kedi, miyav diye ses çıkarıyor dersem öğreniyor. Demezsem sadece bakıyor. Bakar mısınız, sorumluluğum ne kadar artıyor. Doyur, altını temizle, biraz oynat, uyut dörtlüsünden çok farklı bir faza geçiyoruz. Öğret öğretebilirsen dönemi başlıyor. Hadi kızım Sibel, göreyim seni!

Hissediyorum artık her şey daha farklı olacak. Bir kere bir-iki haftaya kalmaz yürüyecek. Dün akşam babasının telefonunu eline alınca heyecandan üç-beş saniye bir yere tutunmadan ayakta kaldı. Yürüdükten sonra bittin, diyenler çok fazla. Ama ben öyle düşünmüyorum. Yürüyebilmek Rüzgar’a bir dinginlik getirecek, istediği yere kolayca gidebileceğini bildiği için rahatlayacak gibi geliyor. Hayal mi kuruyorum dersiniz?

Bu aralar istediği bir şey olmayınca çığlık atmaya ve ağlamaya meyletti. Mesela az önce beni buradan çıkar demek için bir nara attı, zannedersiniz bir yerine bir şey oldu. Ama tamamen numara. Üç saniye sabredebilirsem hemen susup, oturup, oyuncaklarına yöneliyor. Çok zor ama kafasını bir yere çarptığında, canı biraz acıdığında da böyle soğukkanlı durmam gerekiyor. Eğer beceremezsem bal gibi biliyorum Rüzgar yan tarafta Mesude’nin yaptığı haberdeki ağlayan çocuklardan olacak. Tanrım lütfen bana soğukkanlı olma gücü ver.

BARIŞ MANÇO DİNLİYOR

Rüzgar bebekliğinden beri müzik dinliyor. Doktorunun önerisiyle yalnızca klasik müzik değil, kulağının zenginleşmesi için her tür müzik dinlettiriyoruz. Ve son zamanlarda ilgisi çok arttı. Oyuncakların çıkardığı melodilere bile tempo tutar hale geldi. Altı ay önce aldığım oyuncak davul, marakas ve zil setiyle daha çok vakit geçiriyor artık. Şu anda da elinde onlar var. Bilgisayarımdan çıkan Barış Manço melodilerine eşlik ediyor. Normal şartlarda Arkadaşım Eşşek’e bayılıyor ama bugün bayramın ilk günü olduğu için “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar / Giyelim en güzel giysileri / Elimizde taze kır çiçekleri / Üzmeyelim bugün annemizi?” dinliyor. Ama yavaş yavaş sabrı tükeniyor. 30 saniyede bir ayağa kalkıp bağırmaya başladı. Galiba gidip ona en güzel giysilerini giydirmem ve biraz dışarı çıkarmam gerek. İzninizle bu yazı da burada bitiyor. Herkese mutlu bayramlar. Bugün bayramın son günü. Hâlâ annesine gitmemiş olanlar için Barış Abi söylüyor: “Bugün bayram çabuk olun çocuklar / Annemiz bugün bizi bekler / Bayramlarda hüzünlenir melekler / Gönül alır bu güzel çiçekler...”
Yazarın Tüm Yazıları