2009’un son aylarında anne oldum ben. 2010 benim için baştan sona yeni annelik... Birçok duyguyla bu yıl tanıştım. Endişe neymiş, sabır neymiş, korku neymiş, gerçek ve karşılıksız sevgi neymiş, Hanya-Konya neresiymiş bu yıl anladım
Geçen sene yılbaşında Rüzgar dört aylıktı. Arkadaşlarıma söz vermiştim. Yılbaşı gecesi eğlenecektik. Sütler yedeklendi, uzun süredir ilk defa dudaklarıma alkol değecekti. Ama evdeki hesap çarşıya hiç uymadı. Bir yıldan fazla süredir hiç alkol almadığım için bir kadehle başım döner, hemen neşelenirim zannediyordum. Hiç öyle olmadı. Başım ağrıdı, tadım kaçtı, kasıldım kaldım. 12’yi biraz geçe de oğluma döndüm zaten... Bu yılbaşı ne olur onu bilmiyorum ama bu yazıda 2010 nasıl geçti onu değerlendirmek istiyorum: * Bebek bezi değiştirme konusunda profesör oldum. Kaka püre kıvamında olsa da, bele bacağa bulaşsa da, yoğunluktan pipi görünmeyecek kadar kapansa da en fazla üç dakikada temizleyebiliyorum artık. * Organik sebze ve meyveler nereden alınır? Hangi semt pazarındakiler daha az hormonludur? Güvenilir tarım yapan markalar hangileridir? Püreye brokoli koyduğun gün, kabağın oranı nasıl ayarlanır bana sorun. * Hepsi böyle mi bilmiyorum ama Rüzgar yerinde duramayan bir çocuk. Altını değiştirmek için eline oyalanacağı bir şey vermek şart. Yoksa ters dönüyor, ayağa kalkmaya çalışıyor. Hatta bırakırsan çıplak bir şekilde evde koşturmaya, beş dakika sonra da önüne gelen yeri sulamaya başlıyor. Telaşla eline neler vermedim ki? Oyun kağıdı, bilgisayar mouse’u, burnundaki tatakları temizlediğim Otribebe’nin kordonu, pişik kremi, çay kaşığı, açık çaya batırılmış çay kaşığı, minik hayvancıklar... Bir keresinde tırnak makası verdim, burnunu kesti. Az kalsın bayılıyordum. Ama aylar geçtikçe Rüzgar’ı alt açma masasında oyalama konusunda da kendimi geliştirdim. Şimdi tuhaf sesler çıkararak, komik şarkılar söylediğimde kıpırdamıyor, bakakalıyor! * 2010 pek çok ilke tanık olmakla geçti. İlk sözcükler en keyiflisiydi. Hele o “anne” yok mu? Sonra ilk adımlar... Tanrım evin içinde koşturarak yürümeye başlaması için nasıl da sabırsızlandım. Ne bileyim o minik adımların bana hayatımın en büyük korkularını yaşatacağını. Evin en yüksek noktasına tırmanıp, kafa üstü atlamalara kalkışacağını... * Günler film izlemeden de geçti, bir pazar hiçbir gazeteye bakmadığımda kıyamet kopmadı, şehrin yeni açılan en ‘in’ gece kulübünü altı ay sonra gördüğümde daha bir cool oldu. Bu yıl benim için sürüden ayrı geçti. * Diğer taraftan başka bir sürüye dahil oldum. Ama bu taraf daha huzurlu inanın. Bizim buralarda öyle küçük şeyler sorun değil artık, şükür etmek en büyük nimet, çekirdek gibi hak yenmiyor, nazar en korkulan, dualar hep yardımcı... * Kesinlikle uykusuz geçti. Uyku problemimizi hala çözebilmiş değiliz. Ben kural koymaya, rutin oluşturmaya çalıştırdıkça o daha çok coşuyor. 10 dakikada bir uyanıp “anneee” diye bağırmaya başlıyor. * Artık kendime daha çok güveniyorum. Eskiden talihsizlikler birbiri ardına geldiğinde “Teker teker gelin ulan” diye geçirirdim içimden... Şimdi işler ne kadar kötü giderse gitsin, oğlum var ya, vız geliyor tırıs gidiyor. * Bu yıl mucizelere her zamankinden fazla inandım. “Bebek nasıl çocuğa dönüşür” konulu belgesel bizim evde çekildi. İzlemek de oynamak da çok büyük keyifti. Rüzgar, çocuklaştıkça aramızdaki bağ güçlendi. Oyunları, uykuları, uykusuzlukları, mamaları, kakaları paylaştıkça çoğaldık. Babası hiç kızmasın ama oğlumla aramda çok farklı bir şey olduğuna inanıyorum. En azından şimdilik!
EN ANLAMLI YILBAŞI HEDİYESİ
En güzel, en anlamlı yılbaşı hediyesini bir PR ajansından aldım. Global Hill&Knowlton’a buradan çok teşekkür ediyorum. Gönderdikleri mailde şunlar yazıyordu: “Değerli dostumuz Sibel Arna; her yeni yıl, yeni umutları da beraberinde getiriyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Neonatoloji Bilim Dalı uzmanları, üniversite bünyesindeki Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde prematüre veya sorunlu dünyaya gelmiş bebeklerin hayata tutunması için var güçleriyle çalışıyor. Geçen yıl bu ünite ve ekibi sayesinde evlerine gidebilen, dahası isim konulabilen bebek sayısı 350’ye ulaştı. Bu sayı 2011 yılında artsın, bu yıl daha da fazla bebeğe ve ailesine umut olunabilsin diye üniteye verdiğimiz desteğe devam ediyoruz. Yine sizlerle birlikte... Prematüre doğan bu bebeklerin çoğu soluk alabilmeleri için vantilatör solunum desteği alıyor, kimilerine sarılıkları için fototerapi uygulanıyor. Çok küçük olduklarından üşümemeleri için kuvöz içinde yatıyorlar. Nabızları, solunumları monitörle izleniyor. Enfeksiyondan korunmak için laboratuvarlara gönderilmiyorlar; ünite içinde taşınabilir USG, EGK, EEG cihazları kullanılıyor. Bu üniteye yolu düşen her bebeğimizin diğerlerinden bir farkı kalmaması temennisi ile adınıza, Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı’na bağışta bulunduk. 2011 yılının size ve sevdiklerinize mutluluk, sağlık ve bereket getirmesi dileğiyle...”