Jamaika’da ölümü bulan bir yabancıydı o. Bu yüzden, kimse dokuz gece rom içip, şarkı söylemedi ardından.
Uzun yolculuğunda aç kalmasın diye, balıklar kızartıp, beyaz örtülere dizmedi. Nasıl öldüğünü bir anlatabilse, çekip gidecekti buralardan. Gidecek ve kül olacaktı. Ama derdini bir türlü anlatamıyordu.
Eski Scotland Yard dedektifi Mark Shields, 2005’te emniyet genel müdür yardımcısı olarak göreve başladığında, 3 milyon nüfuslu Jamaika’da bir yılda öldürülenlerin sayısı, 1500’den fazlaydı. İstatistiklere bakılırsa eğer, nice James Bond filmine dekorluk etmiş bu cennet, dünyanın en tehlikeli on ülkesinden biriydi. Ne kapalı devre televizyon kamerası vardı, ne parmakizi alan, ne de DNA analizi yapan.
Geçen iki yılda, Mark Shields ve iki İngiliz meslektaşı, polis teşkilatının yeniden yapılandırılması için dört yıllığına davet edildikleri ülkeye, modern polisliğin "olmazsa olmaz"larını yerleştirdiler ve çok ciddi başarılar sağladılar.
18 Mart 2007 günü, bir pazardı. Her polis yöneticisi gibi Mark Shields, pazar günlerinin, hafta içinden farksız olduğunu gayet iyi bilirdi. Bob Marley dinleyerek bir-iki saat güneşlenebilse, bir iki kulaç atsa, yeter de artardı bile. Saat 10.50 sularında telefonu çaldı. "Pakistan takımının antrenörü, Pegasus Oteli’ndeki odasında şuuru kapalı biçimde bulunmuş. Üniversite hastanesine kaldırdık." "Hay Allah!" dedi müdür, "Dünkü İrlanda mağlubiyetine üzülüp, kalp krizi geçirmiş olmalı. Umarım, kurtarırlar." Umduğu gibi olmadı.
BANYODAKİ CESET
O günlerde Karayip Adaları, Dünya Kriket Kupası’nın ev sahibiydi. Açılış töreni, Jamaika’nın başkenti Kingston’un, 30 bin kişilik Sabina Park Stadı’nda yapılacak, D grubunun maçları da orada oynanacaktı. Bu gruptaki Pakistan takımının kriketçileri Pegasus Oteli’ne yerleşti. Tabii, İngiliz asıllı antrenörleri Bob Woolmer de.
Kupanın favorilerinden Pakistan, 17 Mart 2007 Cumartesi günü, İrlanda’yla karşılaştı ve şaşkınlık yaratarak, dünya kupasına ilk kez katılan deneyimsiz rakibine yenildi. Londra’dan Lahor’a televizyonların başına toplanan Pakistanlılar yastaydı. Kriket, en popüler sporlarıydı. Dünyanın en büyük kriket stadyumlarından biri kendi ülkelerindeydi. 1992 Dünya Kupası’nın finalini, İngilizlere karşı oynayıp şampiyon olan, 2000 yılında Asya Kupası’nı eve getiren sevgili takımları, eleniyordu. Yas tutmakla yetinmeyenler, Pakistan’ın dört bir yanında sokaklara fırlamış, bütün güçleriyle "Antrenöre ölüm! Kaptana ölüm! Şike var, bizi satanları tutuklayın!" diye bağırıyor, fotoğraflarını yakıyordu.
O akşam antrenör Bob Woolmer, saat tam 19.30’da, takım kaptanı İnzaman ül Hak ile birlikte basının karşısına çıktı ve bir daha kendisini gören olmadı. Ta, ertesi sabah, saat tam 10.45’te, Fidel Castro’dan Nelson Mandela’ya, pek çok ünlüyü ağırlamış Pegasus Oteli’nin bir temizlik görevlisi, 12. kattaki 374 numaralı odasına girinceye dek. 1.90’lık boyu ve 113 kg.’lik ağırlığıyla, 58 yaşındaki antrenör, çıplak bedeninin beline doladığı havluyla, kan, dışkı ve kusmukla kaplı banyo taşlarında, yüzükoyun yatmaktaydı.
HİNTLİYE GÖRE ELLE BOĞMA
Hastaneye girişinden 40 dakika sonra, Bob Woolmer’in tüm müdahalelere rağmen kaybedildiği, kesin ölüm nedeninin daha sonra açıklanacağı bildirildi. "Hem çok şişmandı, hem de şeker hastası. Buna bir de İrlanda mağlubiyeti eklenince, kalp krizi geçirmiş olmalı" diye düşündü herkes.
Bu düşünce pek uzun sürmedi. Pazartesi sabahı, müdür yardımcısı Mark Shields bir basın toplantısı düzenleyecek, "Otopsi yapıldı, bazı şüpheler var, kesin ölüm nedeni için laboratuvar sonuçları bekleniyor. Soruşturma sürüyor, bu olayı mutlaka aydınlatacağız" diyecekti. O gece dünya haber ajansları, Pakistan Milli Takım antrenörünün Jamaika’da bir cinayete kurban gittiğini, geçmeye başladılar.
Polis, "Bazı şüpheler var" demekte haklıydı aslında. Dr. Ere Seshaiah’ın otopsi raporunda, "elle boğulma sonucu havasızlıktan ölüm" yazılıydı çünkü. Doktor, Hint asıllıydı. 12 yıldır Jamaika’da çalışmaktaydı ve ülkenin tek adli tıp uzmanıydı. Antrenörün boynundaki, at nalı biçimindeki kemiğin, iki boynuzunun kırıldığını görmüştü. Klasik adli tıp ders kitapları, hyoid kemiğindeki bu çıkıntıların, asılarda, elle ve bağla boğmalarda genellikle kırıldığını yazardı. Polis Mark Shields, varlığı sayesinde konuşmayı becerebildiğimiz bu garip şekilli kemiğin, son yüz yıl içinde 1600’den fazla bilimsel yayında ele alındığını nereden bilecekti? Nereden bilecekti hyoid kırıklarının, adli tıbbın en tartışmalı konularından biri olduğunu? Doktor söylemiş, o da açıklamıştı.
KATİL KİM?
Polis müdürü Mark Shields, antrenörün katilini bulabilmek için hemen harekete geçti. Faili meçhulleriyle ünlü Jamaika, bu olaydan alnının akıyla çıkmak zorundaydı. Antrenörü kim öldürmek isteyebilirdi? Kriket mafyası mı, bahisçiler mi, rakip takım oyuncuları mı, oynatmadığı bir sporcu mu, bir fanatik mi? Katil adayları öylesine çoktu ki.
Pegasus Oteli’nin 12. katına ait kapalı devre televizyon kamera kayıtlarının incelenmesini, o sıralar otelde kalan ve tüm çalışanların, ayrıca Pakistan Milli Takım oyuncuları ile D grubundaki diğer kriketçilerin fotoğraf ve parmakizlerinin toplanmasını emretti. Ağızlarının içinden DNA analizi için örnek alınacaktı. Zan altında kalanların sayısı, 400’ü geçiyordu.
Antrenör Bob Woolmer’in otel odasının kapısı, zorlanmamıştı. Demek ki, ya tanıdığı birisiydi ya da katil, otelin her kapısını açan master anahtarlarından birini ele geçirmişti. Bob, gücü kuvveti yerinde, iri yarı bir adamdı. Boğazını sıkmak öyle kolay bir şey olmasa gerekti. Odada, boğuşmayı düşündürecek hiçbir dağınıklık yoktu. Üstelik tam karşısında yardımcısı kalıyordu. Bağırış, çağırış olduysa duymaması mümkün değildi. O halde yiyecek ya da içeceğine, direncini kıran bir şey mi katılmıştı? Saat 20.30’da oda servisini arayıp ısmarladığı yemekten, buzdolabından alıp içtiği şampanyadan zehirlenmiş olamaz mıydı? Yoksa içeriye zehirli bir yılan mı bırakılmıştı? Polis müdürünün hiç kuşkusu yoktu. Kamera kayıtları, toksikoloji raporu bütün bu soruları yanıtlayacaktı.
İngiliz’e göre elle boğan yok
Cinayetin üzerinden bir hafta geçti. VHS banda çekilen kamera kayıtları, hálá dijital şekle dönüştürülemediğinden, incelenemiyordu. Toksikoloji laboratuvarı, çalışmasını bir türlü bitirememişti. 250 kişinin ifadesi alınmış, bir ipucuna ulaşılamamıştı. Mark Shields kararını verdi. Londra Metropolitan Polisi’nden yardım isteyecekti.
2 Nisan 2007 günü, Jamaika’ya gelen dört İngiliz müfettiş, ele geçen tüm verileri bir bir incelemeye başladı. Kısa bir süre sonra onlara, Pakistanlı iki uzman eklendi. Raporlarını 11 günde tamamladılar. Elle boğulma sonucu havasızlıktan ölüm konusunun bir kez daha gözden geçirilmesini, bu amaçla, İngiltere İçişleri Bakanlığı’na bağlı görev yapan patolog Dr. Nat Cary’ye danışılmasını önerdiler.
Dr. Cary, soruşturmayla ilgili tüm verileri, otopsiden önce ve sonra çekilmiş fotoğrafları ve video kayıtlarını günlerce inceledi. Toksikoloji raporu hálá çıkmamış olsa da, kararını verdi. "Bob Woolmer’in ölüm nedeni, elle boğulmaya bağlı havasızlık olamaz."
KONUŞAMAYAN CESET
Konu içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Yoksa haftalar boyu, onlarca polisle yürütülen, üstelik sadece Jamaika’yla sınırlı kalmayıp civar adalara da yayılan soruşturma anlamsız mıydı? Yoksa birçok kişinin iyiden iyiye inandığı, birinin antrenörü uyuttuktan sonra boğduğu senaryosu hayal miydi?
Antrenörün karısı Gill ve çocukları, Güney Afrika’daydı. Bir an önce ona kavuşmak, son görevlerini yerine getirmek istiyorlardı. "En iyisi başka bilirkişilere danışmak", dedi müdür yardımcısı Mark Shields. "İki doktor arasındaki çelişkiyi giderelim. Şu hyoid dedikleri kemik bir şeyler anlatıyor ama, ne dediğini anlamadan, sahibini göndermeyeceğim." Gazeteciler, gün 24 saat kapısındaydı. Savcı Patrick Murphy, Duke okulunun bulunduğu binanın üçüncü katındaki bürosundan, saat başı arıyordu. Bir süredir arası açık olan Emniyet Genel Müdürü Lucius Thomas’ın dört yıllık kontratına son vermesi ve onu İngiltere’ye geri göndermesi an meselesiydi. Bir değil, iki uzmanın görüşünü almaya karar verdi.
ACELECİLİĞİN CEZASI
Mark Shields’in korktuğu başına geldi. Olay yeri inceleme tutanaklarından, hyoid kemiğinin röntgenine kadar her ayrıntıyı inceleyen Güney Afrikalı adli patolog Profesör Lorna Martin, İngiliz meslektaşına katılıyordu. Ona göre kemik, kırık bile değildi. Toronto Üniversitesi’nden Dr. Michael Pollanen, otopsinin uluslararası standartlara uymadığından söz ediyordu. Boyunda görülen ve elle boğulmanın işareti sanılan kanamalar, işlemlerin sırasına göre yapılmamasından kaynaklanıyordu. Hyoid kemiğiyse, kırık değildi.
Polis, toksikoloji raporlarının sonucunu beklemeden, antrenörün cenazesini Güney Afrika’ya gönderdi. Bob Woolmer, 4 Mayıs sabahı yakıldı, külleri havaya savruldu. Haziran başında, laboratuvar çalışmasını bitirdi. Antrenörün vücudunda ne zehir vardı, ne de uyuşturucu. Jamaika emniyeti, 12 Haziran’da bir basın toplantısıyla dosyanın kapatıldığını, Bob Woolmer’in öldürülmediğini ilan etti ve verdiği rahatsızlıktan ötürü herkesten özür diledi. Hintli doktor, ölümün hálá elle boğulma sonucu meydana geldiğini savunuyor. Ona inanmak isteyenlerin sayısı, hiç de az değil.
Bu olaydan sonra Jamaika, bütçesinden 80 milyon dolar ayırarak, otopsi salonunu ve toksikoloji laboratuvarını yenilemeye karar verdi. Bir garip kemik yüzünden başı derde giren Hintli doktorla, ona güvenip beyanat veren İngiliz polisin akıbeti ise, şu sıralarda geçirdikleri teftişe bağlı.
GENELGEDE ADI GEÇEN KEMİK
Soruşturmanın vazgeçilmez delillerinden biri olan otopsinin, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılarak gerçekleştirileceği Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda kayıtlıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açılan ve eksik otopsi yüzünden kaybedilen davalardan örnekler veren, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 23 Kasım 2006 tarihli genelgesi de, hyoid kemiğine özel olarak yer verir ve elle, iple boğulmalar ya da asılmalarda incelenmesini öngörür.
Bir genelgede adı geçecek kadar önem taşıyan hyoid kemik, elle boğulmaların sadece üçte birinde kırılır. Kırılma, kurbanın yaşına, boyuna uygulanan şiddetin niteliği ve gücüne, ayrıca kemiğin anatomik yapısına bağlıdır. Kısacası, elle boğmada, hyoid kemiği her zaman kırılmaz.
Öte yandan bu kemik, sadece çok yüksekten düşüldüğünde değil, oldukça alçak bir mesafeden yere düşüldüğünde de kırılabilir. Kısacası, her hyoid kemik kırığı, elle boğma değildir. Bob Woolmer’i haftalarca Jamaika’da tutan karışıklığın nedeni, işte bu konuşan, ama söylediği zor anlaşılan, at nalı şeklindeki garip kemiktir.