Cezaevinden iki kez kaçtıktan ve 11 yıl yargılandıktan sonra Ted Bundy, 30 kişiyi öldürdüğünü ittiraf etti ve 1989 Şubat’ında elektrikli sandalyede can verdi.
O gün havai fişek ve "Yan Bundy Yan" basılı tişört satışlarında patlama oldu. Ted Bundy’yi ölüme, iki görgü tanığının hipnoz altında verdiği ifade götürdü.
Hipnoz, psikolojinin en gizemli, karanlıkta kalmış ve yanlış anlaşılmış konularının başında gelir. Bunun temel nedeni, kullanılan tekniğin filmlerde, basında yer alış biçimi ve sahneye çıkan hipnotistlerin sansasyonel davranışlarıdır. Bilim dünyası bile hipnoza karşı ortak bir yargıya varmış değildir. Genel olarak hipnoz, telkine yatkınlık gösteren bir tür yapay uyku ya da uyku-uyanıklık arası hal olarak tanımlanır. Hipnoz altındaki kişinin daha dinamik ve daha güçlü bir zihin yapısına kavuştuğu, bu sırada hafızanın keskinleştiği, dış görünüşü gevşemiş ve hafif uyku pozisyonunda olduğu halde, tüm algılama eşiklerinin yükseldiği, işitme, hissetme, anlama, kavrama ve yorumlama kapasitelerinin arttığı iddia edilir.
İşbirliği yapmak isteyen, dikkatini bir noktada toplayabilen herkesin hipnotize edilebileceği, bilinçaltı düşüncelerine erişilebileceği ve zihinlerinin kontrol edilebileceği öne sürülse de, bu doğru değildir ve her 100 kişiden sadece 10-15 kadarı hipnotize edilebilir. (Halbuki gözleri önündeki bir tahtaya çizgiler çekerek ya da parmağı gözlerine yaklaşıp uzaklaştırarak her tavuğu hipnotize etmek mümkündür!) Dört yaşından küçüklerle ihtiyarların hipnotize edilemediği, hipnoza yatkınlık açısından kadın ve erkek arasında fark olmadığı, aptalların da, akıllıların da hipnotize edilebildiği, 19. yüzyıldan bu yana bilinen gerçeklerdir.
Geçen yüzyılın başından beri tedavi amaçlı uygulanan hipnozun, yaşanan bir olayın ya da karşılaşılan bir kişinin ayrıntılarını anımsatabilmesi, suçları aydınlatmaya çalışanlara çok cazip gelmiştir. Bu nedenle başta ABD olmak üzere, İngiltere, Rusya gibi birçok ülkede polisler bu tekniği, bir tanığın, mağdurun hatta şüphelinin veya sanığın hafızasını "tazelemek" ve suçla ilgili olarak, unuttuğu ya da çok yüzeysel hatırladıklarını su yüzüne çıkartmak amacıyla kullanmış ve halen kullanmaktadır. Türkiye’de hipnoz altında ifade almak yasaktır. Ancak daha önce hipnoz uygulanmış ve sorgulanmış bir kişinin aynı konuda ifadesinin alınamayacağına dair bir düzenlemeye rastlamadım.
BİNLERCE HİPNOTİST POLİS
1968’de bir Amerikan mahkemesi ilk kez bir tanığın hipnoz altında söylediklerini delil kabul etti (Harding v. State). Adaletin hipnozlu yılları da böylece başlamış oldu. Ancak adli hipnozun ününü ABD sınırları dışına ve dünya medyasının manşetlerine çıkartan, hiç kuşkusuz Kaliforniya eyaletinin 10 bin nüfuslu Chowchilla kasabasındaki servis aracı kaçırılmasıdır.
25 Temmuz 1976 günü, üç kişi, 55 yaşındaki Frank Edward Ray’in kullandığı servis otobüsünü, taşıdığı 26 küçük öğrenciyle birlikte kaçırdı. Şoförle çocukları, iki minibüse doldurup 11 saat yol gittiler ve bir taşocağına hapsettiler. Amaçları, ailelerden fidye istemekti. 16 saat uğraştan sonra ocaktan çıkabilen şoför Ray ve çocuklar, gece boyunca yürüdükten sonra, sağ salim kurtuldu.
Araçlardan hiçbirinin plakasını hatırlayamayan şoföre, Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Psikiyatri Profesörü Dr. William S. Kroger hipnoz uyguladı. Ray, minibüslerden birinin plakasının tüm harf ve sayılarını, sadece bir eksiğiyle ve doğru sırada hatırladı. Saldırganlar, Kanada sınırında yakalandı, yargılandı ve ömür boyu hapse mahkûm edildi.
Hipnozun bu ve benzeri başarıları üzerine, polis teşkilatları psikiyatri uzmanlarından her an yararlanamayacaklarını düşünüp, kendi uzmanlarını yetiştirmeye kalktı. 1980’lere gelindiğinde, sadece Los Angeles’ta, adli amaçlı hipnoz eğitimi almış polislerin sayısı binin üzerindeydi. Teksas’ta 800 ve ABD genelinde 5 binden fazla polis memuru bu amaçla yetiştirilmişti.
"Soruşturmada Hipnoz" adlı kitabın yazarı Dr. Martin Reiser başkanlığındaki Los Angeles Polis Hipnoz Enstitüsü, "kapsamlı bir eğitim programı" sunan en önemli merkezdi ve 4 gün süren 32 ders saatlik kuramsal ve uygulamalı eğitim sonunda polis memurları sertifikalarını alırlardı. Amerika’nın diğer kentlerinde daha kısa süreli hizmet içi eğitim programları sunan çok sayıda organizasyon vardı.
YALAN MAKİNESİ YERİNE HİPNOZ
Ülke genelindeki polis teşkilatlarından farklı olarak Federal Soruşturma Bürosu, Maliye Bakanlığı ve ordunun soruşturma birimleri, Amerikan Tıp Birliği’nin uyarılarını dikkate alarak, adli hipnoz alanında özel eğitimden geçmiş psikiyatrlar ve psikologlar dışında kimseye hipnoz yapma olanağı tanımamıştır.
Bununla birlikte günümüzde dahi, dört günlük programla, adli hipnotist sertifikası veren ve bunu uluslararası düzeyde yapan özel şirketler bulunmaktadır.
Hipnoz altında hatırlanan her zaman gerçek değil. Boşluklar, farkına varılmadan ve genellikle hipnozu uygulayanı memnun etmek amacıyla, hayal ürünleri ile doldurulabiliyor. Bu ve benzeri bilimsel araştırma bulguları nedeniyle Amerikan mahkemeleri, hipnoz altında ya da hipnozdan çıktıktan sonra alınan ifadeleri, delil olarak değerlendirmekten kaçınsa da, başta cinsel saldırılar olmak üzere, tek tanıklı ve tanığın aynı zamanda olayın mağduru olduğu suçların aydınlatılmasında, saldırganın eşkaline ilişkin önemli ipuçları sağlayabilecek bir yöntem olduğunu kabul ediyorlar.
Ancak, acımasız eleştiriler nedeniyle bir ara gözden düşen adli amaçlı hipnozun yıldızı, şu aralar yeniden parlamak üzere. "Kandırılabildiği" defalarca kanıtlanan yalan makinesinin (poligraf) yavaş yavaş yerini alıyor ve yakın bir gelecekte, tıpkı 1970’lerde olduğu gibi, eskilerin deyimiyle "ipten alıp, ipe götürmeye" aday. Seri katil Ted Bundy’yi ölüme götürdüğü gibi.
HİPNOZ ALTINDA TANIKLIK
İlk kurban, üniversite öğrencisi 18 yaşında bir genç kızdı. 4 Ocak 1974 gecesi, yurttaki odasında kafasına vurulmuş, bir demir parçasıyla ırzına geçilmişti. Bulunduğunda, kendi kanı içinde boğuluyordu. Ölmedi, ama bir daha hiç konuşamadı, elini, bacağını kımıldatamadı. Ona bunu kimin yaptığı bulunamadı.
İkincisi, aynı yurtta kalan bir başka öğrenci kızdı. Aradan sadece üç hafta geçmiş, onun da ırzına geçilmişti. Parçalanmış cesedi bir yıl sonra dağlarda bulundu, kafası yoktu. Temmuz geldiğinde, ABD’nin kuzeybatı ucundaki Seattle’de, başına vurulan, ırzına geçilen ve faili bulunamayan kız cinayetlerinin sayısı 10’u bulmuştu. Sonbaharda, bu kez Utah eyaletinde Salt Lake City’de kızlar ortadan kaybolmaya başladı, ertesi yıl Florida’da, sonra başka kentlerde, sonra yine Florida’da. 1978 olduğunda, ölen kızların sayısı 40’a ulaşmıştı. Bir tek ipucu, bir tek tanık yoktu.
15 Ocak 1978 gecesinin ilerleyen saatlerinde Nita Neary, yurt kapısından içeri girdi, merdivenlere doğru ilerledi, birkaç basamak çıkmıştı ki, gözlerine kadar inmiş lacivert beyzbol kasketli, elinde beze sarılı beyzbol sopası bulunan biri, yıldırım hızıyla yanından geçti, kapıdan çıkıp, karanlıkta kayboldu. Nita Neary’nin o gece, o binada, dört kızın uykudayken başlarına sert bir cisimle vurulduğunu, bunlardan ikisinin öldüğünü anlaması, fazla sürmedi. Bir hafta kadar sonra, Nita hipnotize edildi ve sorgulandı. Yanyana sıralanmış fotoğraflar arasından birini seçti. Bu, liseli ve üniversiteli genç kızları baştan çıkartmakla ün yapmış, hukuk fakültesi öğrencisi yakışıklı Ted Bundy’den başkası değildi.
Yaklaşık bir ay sonra, 9 Şubat 1978’de, beyaz kamyonetli birisi, 12 yaşındaki küçük kız Kimberly Leach’i okulunun hemen yanıbaşından kaçırdı, dövdü ve öldürdü. Olayın tek görgü tanığı Clarence Anderson’du. Anderson iki kez hipnoz altında ifade verdi. Hemen ardından kendisine gösterilen fotoğraflara baktı ve Ted Bundy’yi teşhis etti. Ted, sayıları 40’ı bulan genç kız cinayetlerinden bazılarını üstlendiyse de, halk hepsini onun öldürdüğüne inandı. 24 Ocak 1989’da elektrikli sandalyeye oturduğu ana kadar, her gün en az 200 hayranından mektup aldı. Yıllar geçti, Ted Bundy’nin tecavüz ettiği ve boğazını keserek öldürdüğü sanılan 15 yaşındaki Katherine Devine’in çamaşırlarındaki sperm lekeleri nihayet incelendi. DNA profili, ırza geçme suçundan cezaevinde bulunan William E. Cosden adlı birisini tuttu. Cosden, ölünceye dek cezaevinden çıkamayacak. Öte yandan, idam edilmiş olsa bile, Ted Bundy’nin en azından Katherine’in katili olmadığı anlaşıldı. Tarih, 2001’i gösteriyordu. Adalet, 28 yıl sonra olsa da, tecelli etmişti.
SERİ KATİLİN NUMARASI
10 kadının ırzına geçmek ve öldürmekle suçlanan Kenneth Bianchi, 22 Ekim 1979’daki tutuklanmasından hemen önce "Sybil" adlı bir film seyretmişti. Film, çocukluğunda cinsel istismara uğramış ve daha sonra dissosiyatif kimlik bozukluğu (eski deyimiyle çoğul kişilik) gelişmiş bir kadınla ilgiliydi (Tıpkı Mustafa Altıoklar’ın Beyza’nın Kadınları filmindeki gibi). Filmin kahramanından esinlenen Bianchi, kendisinde aynı hastalığın olduğunu ve cinayetleri ikinci kimliği Steve Walker’in işlediğini iddia etti.
Geçmişindeki olaylarla ilgili büyük hafıza boşlukları fark eden avukatı Dean Brett, psikiyatri uzmanı Dr. John Watkins’in müvekkilini hipnotize ederek görüşmesini istedi. Videoya kaydedilen konuşmalar sırasında Bianchi, bir anda "kötü adam" Steve Walker’e dönüşüyor, kadınları nasıl kandırdığını ve cinayetleri nasıl işlediğini anlatıyordu. Dr. Watkins, Kenneth Bianchi’nin hasta olduğuna karar verdi.
Los Angeles polis teşkilatı dedektiflerinden Frank Salerno, hipnoz sürecini kapalı devre televizyondan seyredenlerden biriydi. Kenneth Bianchi’nin, kötü adam Steve’e dönüştüğü bölümlerde, "Ben yaptım, ben öldürdüm" yerine, "O yaptı, o öldürdü" şeklinde (yani Kenneth olarak) konuştuğunu fark etti ve sanığı bir başka uzmanın muayenesini istedi.
Kenneth Bianchi’ye bu kez Dr. Ralph Allison hipnoz uyguladı. Üç saat sonunda o da ikna olmuştu. Bianchi, ağır bir ruh hastasıydı. Ceza ehliyeti yoktu, kesinlikle hapsedilemezdi.
Dedektif Frank Salerno, bir kez de Pensilvanya Üniversitesi Deneysel Psikiyatri Bölümü ve Amerikan Tıp Birliği Bilimsel Araştırmalar Konseyi Başkanı Dr. Martin Orne’nin bilirkişiliğini istedi. Dr. Orne, Kenneth Bianchi’yi hipnotize etmeden önce, ona dissosiyatif kimlik bozukluğu olan kişilerle ilgili bilgi verdi ve onu kandırmak amacıyla, bu hastaların benliklerinde sadece iki kişiyi değil, çok daha fazlasını barındırdıklarını söyledi. Hipnoz sırasında Bianchi, hem "kötü adam" Steve Walker’e, hem de bir üçüncü kişi "Billy"ye dönüşünce, Dr. Orne kararını verdi. Bianchi hipnoz altında yalan söylüyordu. Ceza ehliyeti vardı. Sahtekarlığı ortaya çıkan Bianchi, idamdan kurtulmak için, cinayetleri tek başına değil, yeğeni Angelo Buono ile birlikte işlediğini itiraf etti. Her ikisi ömür boyu hapse mahkûm edildiler. Halen Washington cezaevindeler. Bianchi davası, hipnoz altında alınan ifadelere ne denli dikkat edilmesi gerektiğini öğreten iyi bir derstir.
HİPNOZ ALTINDA VE SONRASINDA SUÇ
Björn Nielsen ile Palle Hardrup, 1945’te bir Danimarka cezaevinde tanıştılar ve dört yıl boyunca birbirlerine hipnoz uygulayarak vakit geçirdiler. Cezaevinden çıktıktan sonra Hardrup, başarısız bir banka soygunu sırasında iki güvenlik memurunu öldürünce, Nielsen’in hipnoz sırasındaki telkinleri yüzünden suç işlediğini iddia etti. Yapılan psikiyatrik muayenesi sonunda da cezai ehliyetinin olmadığına karar verilerek bir hastaneye yatırıldı. Buna karşılık, Björn Nielsen, hipnoz aracılığıyla cinayete azmettirme suçundan ömür boyu hapse mahkûm edildi. Nielsen ve Hartrup davası, hipnozun suça yönlendirip yönlendiremeyeceği konusunu yıllarca gündemde tuttu.
Her ne kadar bir kişiye hipnozla, istemediklerini yaptırmanın olanaksızlığı ileri sürülse de, Leipzig Üniversitesi’nden Hans Pfeiffer’in 2000 yılında yayınladığı "Ruhun Ölümcül Gücü" adlı kitabı, tehdit ve telkinle birleştirilen hipnozun, dengesiz ve ahlaki değerleri olmayan kişileri suça ittiği örneklerle doludur. Bundan birkaç yıl önce Alman RTL televizyonundaki bir canlı yayında hipnotize edilen kadının, en yakın arkadaşının aslana dönüştüğü ve kendisine saldırmakta olduğu telkin edildiğinde, elindeki tabancanın tetiğini nasıl çektiği, bir diğerinin 1 milyon marklık borç senedini nasıl imzaladığı hatırlardadır.
Tabii, bir de hipnozla insanların programlanabildiği ve daha sonra bir telefon, bir e-posta ya da bir sözcükle (tıpkı, Woody Allen’in, Akrebin Laneti filminde "Konstantinopl" ve "Madagaskar"ı duyduğundaki gibi) suç işleyebilir hale getirildiği meselesi var ki, henüz şehir efsanesi tadındadır.