Her çikolata yenmez

Üç bin yıldır buradaydılar. Yemyeşil tepeler arasından akan nehrin kıyısında.

Vebaya, Bavyeralılara, Norveçlilere, hatta Tuna’nın taşmasına direnerek bugünlere gelmişlerdi. Yeryüzünün bu cennetinde üzüm yetiştirir, dünyanın en iyi şaraplarını üretmeye çalışırlardı. Hele bir Spitz Brut Sekt şampanyaları vardı ki, Avusturya’nın iftiharıydı. Gelin görün ki Bay Helmut, atalarının mesleği bağcılık ve meyhanecilikten vazgeçmiş, otelcilik yapmak istiyordu ve bu hayalini gerçekleştirmek için her şeyi göze alabilirdi. Adam öldürmeyi bile.

9 Şubat 2008, soğuk, kuru, bol güneşli bir kış günüydü. "Haydi gel, bu sabah birlikte koşalım" dedi adam, "Hava bir harika". 34 yıllık hayat arkadaşının elini tuttu. Nehir boyunca bir saat kadar koştular, vadinin her iki yamacını süsleyen üzüm bağlarını keyifle seyrettiler, geri dönüp kahvaltı ettiler. Adam, cumartesi olmasına rağmen takım elbisesini giydi, özenle kravatını bağladı, evrak çantasını aldı, karısını öptü, kapıya doğru yürüdü.

Tam o sırada "Şuna baksana" dedi, "Dün akşam belediyeden çıkarken Mercedes’in sileceğinin altında ne buldum!" Dış cebinden, hafifçe buruşmuş, kalınca, orta boyda bir zarf çıkarttı.

"İçinde bu vardı" dedi, iki sevimli ayıcığın resmedildiği açık sarı renkteki kartpostalı göstererek. Ayılardan biri, diğerinin kulağına eğilmiş, "Sana önemli bir şey söyleyeceğim!" diyordu. Kartpostalı açınca, ne söyleyeceğini anlıyordunuz: "Sen benim için çok özelsin!"

Her iki cümle matbaa baskısıydı. Gönderen, başkaca bir şey eklememiş, ancak kırmızı ruj ya da dudak kalemiyle iki kalp resmi çizmişti. Adam gülerek "Bir rakibin var" dedi. "Üstelik kartla yetinmemiş, bir de bunu bırakmış."

Pembe-kırmızı renkte parlak kağıda sarılı küçük cisme baktı kadın ve hemen tanıdı. Bu bir "Mon Cheri"ydi. Ferrero firmasının imal ettiği, içindeki likörlü kirazıyla ünlü, yarı bitter çikolata. "Hoşçakal" dedi adam, bir yandan çikolatayı ağzına atarken, "Krems’e gidiyorum. Akşama görüşürüz". Üşenmeden mutfağa kadar gitti, çikolatanın kağıdını çöpe attı. "Yavaş sür" dedi kadın. "Saat henüz erken, B3’te trafik azdır, 20 dakikada varırsın."

ÇİKOLATADAKİ ACI SÜRPRİZ

B3 Donau Bundestrasse üzerindeki devriye aracı, Unterloiben yakınlarındaki eve vardığında, hastanenin helikopteri çoktan caddeye inmişti. Krems yönünde seyretmekte olan siyah bir Mercedes’in önce sağa sola yalpaladığı, sonra yol kenarında durduğu, aracın kapısını açan sürücünün, kendisini asfaltın üzerine bırakıverdiği bildirilmişti. Bir tanık, titreyen ve kasılan adamın sadece "Yardım edin, zehirlendim" diyebildiğini, ardından bilincini kaybettiğini anlatıyordu.

Adam, saat dokuzu on geçe, her bir yanına tüpler bağlanmış biçimde, Krems hastanesinin yoğun bakımında yatıyordu. Felç olmuştu. Adı Dr. Hannes Hirtzberger’di, sabah karısıyla kahvaltı eden adamdı, yani Spitz kasabasının belediye başkanı.

Başkanın sol cebinden bir zarf çıktı. Zarftan da aşk sözcükleri basılı, rujla iki kalp resmi çizilmiş ayılı kartpostal. "En son bir Mon Cheri yedi" dedi Bayan Renate ağlayarak, "Dün, arabasının ön camına bırakılan zarftan çıkmış. Kağıdı, bizim evdeki çöpte." Olay yeri inceleme ekibi zarfı, kartpostalı, çikolatanın ambalajını kriminal laboratuvara gönderdi. Savcılık, DNA analizleri için, özel bir şirkette çalışan moleküler biyolog Christa Nussbaumer’i görevlendirdi.

Doktorlar, yaşamla ölüm arasında gidip gelen Dr. Hannes Hirtzberger’in kanını, idrarını, mide yıkama sıvısını toksikoloji laboratuvarına yolladılar. Başkanı felç eden, belki bir zehirdi ve belki zehirli olan çikolataydı.

10 Şubat günü, Avusturya’nın kuzeydoğusundaki, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’ya komşu Aşağı Avusturya eyaletinin sakinleri radyo ve televizyonlarını açtıklarında, kriminal laboratuvarlardan sorumlu emniyet müdürü Ernst Schuch’nun hiç alışık olmadıkları bir açıklamasıyla karşılaştı. Aynı bilgi, yerel gazetelerin baş sayfalarında da yer bulmuştu. "Kamu çalışanları, kendilerine gönderilen mektup ve hediyeleri kesinlikle açmasın ve bulundukları yerin güvenlik birimine iletsin."

Halk henüz başkanın neden yoğun bakımlık olduğunu anlamamıştı ama polis, hastaneye bu kadar yakın olmasaydı ve midesi hemen yıkanmasaydı, Dr. Hannes Hirtzberger’in felç geçirmekle kalmayıp çoktan ölmüş olacağını gayet iyi biliyordu. Kriminal laboratuvar, çikolatanın kağıdında; hastane de başkanın vücudunda aynı maddeyi bulmuştu. Striknindi bu, yani fareleri, köpekleri öldürmekte kullanılan zehir. Başkanın midesinde kalan ve midesi dolu olduğundan henüz kanına geçecek vakti bulamayan striknin miktarı, sadece onu değil, onun ağırlığında en az birkaç kişiyi öldürmeye yetecek kadar çoktu.

Striknin acıdır. Hem de çok acı. Başkan, çikolatayı pek çiğnemeden, hızla midesine yuvarlamış olmalıydı. Ayrıca, çikolatanın "bitter" denen tipte olması, zehrin acılığını örtmüştü herhalde.

PARMAK İZİ YOK AMA DNA’SI VAR

14 Şubat günü müdür Ernst Schuch’nun keyfine diyecek yoktu. Sevgililer Günü olduğu için değil elbette. Polis kriminalin uzmanları, sileceğin altına iliştirilen kartpostalın Krems’te satıldığını saptamıştı. Dış yüzeyinden parmak izi ya da DNA elde edememişlerdi ama, şans yüzlerine gülmüştü. "Rujla çizilmiş kalpleri mikroskop altında inceledim, üzerine kepek taneciği düşmüş, DNA elde edilebildi, bir erkeğe ait" demişti uzman Christa Nussbaumer. "Başkan’ınki olmalı" diye yanıtlamıştı müdür. "Hayır, onunki değil, başka birinin, üstelik Mon Cheri’nin ambalajında da onun DNA’sı var." Bundan daha güzel bir haber olamazdı. Hele bir de ulusal bankada DNA profilinin karşılığı varsa, başkanı öldürmeye kalkanı elleriyle koymuşçasına bulacaklardı. Başsavcıya bilgi verdi.

Müdürün keyfi fazla uzun sürmedi. Aradıkları adam, bankada yoktu. "Krems’te oturan erkeklerden örnek alıp, DNA analizi mi yaptırsam?" diye düşündü bir an. Ocak ayından bu yana Avusturya yasaları kitlesel DNA analizlerine izin vermekteydi. "2-3 bin kişiyi bulabilir. En az 30-40 bin Euro’ya mal olur. Yaratacağı rahatsızlık da cabası. İyisi mi Başkan Hirtzberger’i kimlerin ortadan kaldırmak isteyebileceğini bulalım. İhbarda bulunana 20 bin Euro ödül vereceğimizi ilan edelim."

İzleyen on günde, 25 kadar polis 150 kişiyi sorguya çekmiş, ancak çikolatanın içine zehri yerleştireni bulamamıştı. 27 Şubat’ta, aralarında Jack Unterweger ve Horst David gibilerinin de yer aldığı seri katillerin soruşturmasına katkıda bulunmuş, kriminal profilci psikolog Thomas Müller’in de konuyla yakından ilgilendiğini öğrendik. Hemen ertesi gün, müdür Ernst Schuch saldırganı bulduklarını, olayı çözdüklerini gururla ilan etti.

Tutuklanan, Helmut Osberger adlı bir adamdı. DNA örneği vermemek için bir hayli direndiği, DNA örneğinin yanak içinden alındığını bilmediğinden, oğullarından birine "Şu çanağın içine tükür, polise benim tükürüğüm diye yutturayım" dediği ortaya çıktı. Polise göre, Bay Helmut’un başkanı öldürmek istemesinin nedeni açıktı. Uzunca bir süredir belediyeye gidip gelmekteydi. Sahibi olduğu üzüm bağını sökmek, onun yerine bir "Spa" inşa etmek istiyordu. Durmadan, geleceğin şarapta değil, turizmde olduğunu söyleyip duruyordu. Değişikliğe gereken formaliteleri bir türlü tamamlamadığından imar izni alamıyor ve giderek sinirleniyordu. 1700 kişinin yaşadığı Spitz’in küçük belediyesinde, isyanını duymayan kalmamıştı. Gerçi hararetle masum olduğunu iddia ediyordu ama, nafile. 56 yaşındaki meyhaneci Bay Helmut Osberger’in DNA profili, hem kartpostaldaki, hem de çikolata kağıdındaki DNA’yı tutmuştu.

CİNAYET EĞİTİMİNE DÖNÜŞEN DAVA

Helmut Osberger’in, belediye başkanını öldürmeye teşebbüsten yargılanması, Viyana Tıp Fakültesi’nden adli tıp uzmanı Prof. Dr. Christian Reiter ile aynı fakülteden farmakolog Prof. Michael Freissmuth’u karşı karşıya getirdi.

Bir davanın hem savunma, hem de iddia makamının bilirkişilerini tanımak bana pek keyif verir. Zaman zaman, önündeki litrelik Vöslauer maden suyu şişesinden bir yudum alan ve tel gözlüklerinin üzerinden bir sağa, bir sola bakan bayan yargıç Ingeborg Kristen için durumun aynı ölçüde keyifli olduğunu sanmıyorum.

Dr. Reiter, bir powerpoint sunumuyla anlatmaya başladı. "Başkan’ın idrarında 40 miligram striknin bulunmuş" dedi. "Bu durumda 700 miligram striknin yutmuş olmalı." Dr. Freissmuth atıldı. "Bir Mon Cheri’nin içine bu kadar çok striknin sokulamaz. "Sokuluyor" dedi Reiter: "700 miligram striknini toz haline getirdim, enjektöre doldurdum, sonra bir Mon Cheri’ye batırdım, ortasındaki sıvıyı enjektöre çektim, bal yoğunluğunda bir karışım oldu, strikninli likörü tekrar çikolataya zerk ettim." Karşı taraf itiraz etti. "Pek çok kez denedik, bir Mon Cheri’ye en fazla 500 miligram striknin doldurulabiliyor."

Osberger’in avukatı Nikolaus Rast yanında getirdiği, içinde tüpler, pipetler, enjektörler bulunan plastik leğeni masanın üzerine koydu. "İzin verin yargıcım" dedi, "deneyleri bir de burada tekrarlayalım." Dr. Reiter, bu teklife karşı çıktı. "İster 700, 710 ya da 680, hiç önemi yok. 500 miligram striknin bile, bir insanı haydi haydi öldürmeye yeter." Yargıç Kristen, Viyana’nın 80 kilometre kadar uzağındaki küçük duruşma salonunda, kimya deneyleri yapılmasına izin vermedi. Sanırım haklıydı. Anlatılanlar giderek "Tek çikolatayla insan öldürme" dersine dönüşüyordu.

Christa Nussbaumer’in, ruj üzerindeki kepekten DNA eldesi hayranlık uyandırdı. Sekiz kişilik jüri, sunulan delilleri ve komadaki belediye başkanının yaşasa bile, konuşamayacak, yürüyemeyecek oluşunu dikkate aldı, Helmut Osberger’i suçlu buldu.

Osberger, masum olduğunda ısrar etti, Mercedes’in camına zehirli çikolatanın bırakıldığı saatlerde başka bir kentte, ipek kadın geceliği satın almakta olduğunu kredi kartı slipi ve kasa fişiyle kanıtlamaya çalıştı. Dükkan sahibiyle arkadaşlığı anlaşılınca, belgelerin düzmece olabileceği kuşkusu uyandı. Otelcilik heveslisi meyhaneci, 20 Mayıs 2008 gecesi 20 yıl hapisle cezalandırıldı. Dava, temyiz aşamasında. Başkan hálá hastanenin yoğun bakımında.

Asitler, zehirler, bombalı mektuplar

Avusturya, belediye başkanı suikastlarına yabancı değil. Aralık 1993’te, zamanın Viyana Belediye Başkanı, göçmen yanlısı politikalarıyla bilinen sosyal demokrat Helmut Zilk, bir bombalı mektup yüzünden sol elinin iki parmağını kaybetmişti. Saldırıyı gerçekleştiren ırkçı terörist Franz Fuchs, benzeri mektup ve boru tipi bombalarla dört kişi öldürdükten, 15 kişiyi ağır yaraladıktan sonra, bir trafik kontrolü sırasında tesadüfen durduruldu. Kendisinden şüphelenildiğini sandı, intihar etmek amacıyla yanındaki bombayı patlattı. İki eli koptu, çevresindekiler yaralandı. Ömür boyu hapse mahkum edildi, 26 Şubat 2000 günü, Graz-Karlau Cezaevi’ndeki hücresinde, elektrikli tıraş makinesinin kablosuyla intihar etti.

Meyhanesi için işletme izni alamayan biri, 6 Kasım 2003’te, Fohnsdorf Belediye Başkanı Johann Straner’in göğsüne ve karnına doğru iki el ateş etti, ardından tabancasını kendisine yöneltti. Mermilerden biri başkanın karnına saplandı, diğeri kol saatine çarpıp yön değiştirdi. Başkan halen görevinin başında.

Sosyal Demokrat Parti Milletvekili ve Weisskirchen’in eski Belediye Başkanı Rudolf Prinz, 7 Mart 2008 günü kendisine gönderilen puro kutusunu açtı ve açar açmaz üzerine sıçrayan sıvıdan elleri yandı. Polisin aldığı önlem sayesinde, benzeri puro kutuları gönderilen dört siyasetçi yara almadan kurtuldu. Kutulara bütirik asit doldurduğu sanılan kişi Bavyera’da yakalandı. Eylemleri, inşaat izni alamadığı için gerçekleştirdiği düşünülüyor.

Yeri gelmişken belirtelim, bütirik asit sadece cilde zarar vermekle kalmaz, döküldüğü eşyalar üzerindeki acımış tereyağı kokusu haftalar hatta yıllarca çıkmaz. 1990’lı yıllarda ABD’deki kürtaj kliniklerine düzenlenen 100 kadar saldırıda, bu asit kullanılmıştı. Japon bandıralı, balina avcı gemisi Nisshin Maru’daki çalışmaları protesto eden Sea Shepherd (Deniz Çobanı) aktivistleri, bir süre önce geminin güvertesine yüzden fazla bütirik asitli şişe atmıştı.
Yazarın Tüm Yazıları