Paylaş
Berlin’in, parlamento binası ya da Brandenburg kapısı kadar ünlü turistik atraksiyonlarından biri, Schöneberg’deki yüz yıllık Kaufhaus des Westens, ya da herkesin bildiği kısa adıyla KaDeWe’dir. Kıta Avrupası’nın bu en büyük çok katlı mağazasından içeriye her gün 40-50 bin kişi girer, bayram ve yılbaşı öncesinde bu sayı 150 bini bulur. Dokuz katta, dokuz futbol sahasını kaplayacak alanda satışa sunulan 380 bin kadar ürünün önemli bir bölümü yükte hafif, pahada ağır olduğundan, güvenliğe çok önem verilir. Sayısı iki bini bulan personel, binayı sadece Passauer Caddesi’ne bakan kapıdan terk edebilir. Böylelikle çanta ve poşetleri özel dedektörlerle denetlenir. KaDeWe’nin tepesindekiler, doğal afetlerle, yangına ve tabii hırsızlığa karşı Avrupa’nın en iyi korunan mağazalarından birini yönetmekten gurur duyarlar. Daha doğrusu, 27 Ocak 2009’a kadar duyarlardı. Yani, filmlerde görülebilecek ustalıktaki büyük soygunun ertesi sabahına kadar.
FİLM GİBİ BİR SOYGUN
KaDeWe, 25 Ocak Cumartesi akşamı 20.00’de kapandı. İçeride hiçbir personel kalmayacak biçimde boşaltıldı. Mağaza, pazartesi sabahı 10.00 da yeniden açılacaktı. Pazartesi saat 6 sularında beklenmedik bir şey oldu. Tiffany & Co., Bulgari, Cartier, Chopard gibi markaların bulunduğu dillere destan Luxusboulevard’a giren bir güvenlik görevlisi, kuyumcu Christ’in soyulduğunu bildirdi.
Binaya, Ansbacher Caddesi’ne bakan cephenin birinci katında bulunan ve büyük bir olasılıkla içeriden açılmış küçük bir pencereden girilmiş, aynı yolla çıkılmış olmalıydı. Yürüyen merdivenlerin her birine ve bazı koridorlara yerleştirilmiş, ışık ve hareket değişikliklerine duyarlı alarmların hiçbiri devreye girmemişti. Hırsızlar bina içindeki güvenlik önlemlerinin yeri ve şeklinden haberdardı anlaşılan. Ya da bu bilgilere sahip bir çalışan onlara yardım etmişti.
Kapalı devre kamera kayıtları incelendi. Pazar günü sabaha karşı binaya giren, eldivenli, kar maskeli üç kişinin, ipten kayarak alt kata indiği, işlerini kısa sürede tamamlayan soyguncuların telaşsız, sakin, nereye gidip, hangi dolabı açağını bilen profesyoneller olduğu bildirildi. Çalınanların bedeli 6 milyon Euro’yu buluyordu. Mücevher ve saatlerin sadece pahalı olanları alınmış, ucuzlarına dokunulmamıştı. Genellikle Breitling ve Bell & Ross markalı saatler tercih edilmişti.
Gazeteler, Breitling markalı saatlerin, özellikle doğu bloku ülkelerinde popüler olmasından yola çıkarak senaryolar üretti, soygunun sipariş üzerine gerçekleştirildiğini, malın çoktan Moskova’ya ulaştığını yazdı. KaDeWe soygunu, geçtiğimiz yıllarda biri Baden-Württemberg, diğer ikisi Nordrhein-Westfalen eyaletinde gerçekleşen, alarm tesisatı devreye girmeyen, failleri hala meçhul kuyumcu soygunlarına benzetildi.
Hafta sonuna doğru rüzgarın yönü değişti. Güvenlik birimlerini beceriksizlikle suçlayanlar sustu. Polis, olay yerinde bir lastik eldiven bulduğunu, içinden DNA elde edildiğini, hatta kime, daha doğrusu kimlere ait olduğunun bile belirlendiğini açıkladı.
ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR
Eldiveni önce hırsızlardan birinin, ardından diğerinin giydiğini, bu nedenle içinde iki kişinin DNA profilinin bulunduğunu sanmayın sakın. Profil tekti tek olmasına da, yıllar önce Aşağı Saksonya’nın Rotenburg kentine yerleşen Lübnanlı bir çiftin 11 çocuğundan ikisine birden aitti. 27 yıldır, öğretmenlerini, sevgililerini, bu arada polisi aldatmanın keyfini süren tek yumurta ikizleri Hassan ve Abbas’a.
Polis, soygundan 17 gün sonra, Berlin’in 300 kilometre batısında, A1 otobanı üzerindeki Aral’a ait Bockel dinlenme tesisini çevirdi, Manhattan oyun merkezine girdi ve kumar makineleriyle eğlenen iki genci tutukladı. İkizleri elleriyle koymuşçasına bulmalarının nedeni, evvelce karıştıkları hırsızlık, uyuşturucu satışı gibi suçlar yüzünden DNA bankasına girmiş olmalarıydı. Polis, KaDeWe’deki eldivenin tekinden yola çıkarak birini, diğerini, ya da her ikisini mahkum ettiremeyeceğinin farkındaydı. “Elbette başka delillere de ulaşırız, belki bu arada çalınan mücevherlerin, saatlerin izini buluruz” diye düşündüler.
Ancak ikizler, soygun sırasında Rotenburg’da olduklarını, KaDeWe’nin yolunu bile bilmediklerini anlattılar. Avukat Axel Weimann, eldivenin mağazada bulunmasının, ikizlerin orada olduğunu kanıtlamadığını, gençlerin bir komplo kurbanı olabileceğini söyledi. Polis aksini kanıtlayamadı, başkaca bir delile ulaşamadı, mücevherleri bulamadı, üçüncü soyguncuyu saptayamadı. Soruşturma yargıcı, 11 Şubat’ta tutuklanan ikizleri, 18 Mart’ta salıverdi. “En azından biri oradaydı, ama hangisi? Günümüzün teknik olanakları, tek yumurta ikizlerinin DNA’sını birbirinden ayırmaya yetmiyor” dedi. Alman yasalarına göre telefonları dinlenemeyecek, banka hesapları izlenemeyecek, seyahat özgürlükleri kısıtlanamayacak. İzleyen 10 yıl içinde yeni bir delile ulaşılırsa, tekrar tutuklanabilecekler.
Beş hafta boyunca ayrı yerlerde tutulan Lübnanlı ikizler, serbest kaldıklarında kameraların karşısına geçtiler. “Alman adaletiyle gurur duyuyoruz” dediler, teşekkür ettiler, hatta biri, dilini bile çıkarttı.
Polislerin korkulu rüyası TEK YUMURTA İKİZLERİ
İstatistiklere göre, her 83 doğumda bir, çift yumurta ikizi (dizigot) ve her 250 doğumda bir, tek yumurta ikizi (monozigot) dünyaya gelir. Şüpheli dizigot ikizi olduğunda mesele yok da, monozigot ikizi olduğunda, tıpkı KaDeWe soygununda olduğu gibi iş sarpa sarıyor. Örneğin, bundan altı yıl önce, Malezyalı Sathis ve Sabariş Raj kardeşlerin otomobilinde 166 kilo esrar, 2 kilo kadar ham afyon bulunmuştu. Geçen sürede, ne geleneksel soruşturma teknikleri, ne DNA analizleri, uyuşturucunun gerçek sahibini belirlemeye yetti. 2009 Şubat’ında, yargılandıkları Kuala Lumpur ağır ceza mahkemesinin başkanı Zehra Ibrahim, “Hangisini suçlayacağız, hangisi kendini savunacak, bu dava bitmiştir, her ikisi beraat etmiştir” dedi. Kararı duyan Raj’lar, birbirlerine sarılıp, sevinçten ağladılar. Ağlamayıp da ne yapsınlar? Malezya’da uyuşturucu kaçakçılığının cezası idamdır, tıpkı Asya’nın 16 ülkesinde olduğu gibi. (Cezanın ne kadar caydırıcı olduğu ise tartışılır.)
26 Ağustos 2000 gecesi, Boston yakınlarındaki bir evin açık penceresinden giren ve kanepede uyumakta olan genç kadına tecavüz eden, tek yumurta ikizlerinden Darrin mi, yoksa Damien Fernandez mi? Bu soru yanıtlanmaya çalışılırken yıllar geçti. Arada Damien, üç kez açık pencerelerden evlere girdi. İkisinde, uyumakta olan kadınlara saldırıp kaçtı. Üçüncüsünde yakayı ele verdi. 2006 martında 10 yılı denetimli serbestlik olmak üzere 20 yıla mahkum oldu. 26 Ağustos 2000 gecesindeki tecavüz olayı ise aydınlatılamadan kaldı.
2001 Ekim’inde 9 yaşında bir kız çocuğu, gün ortasında Houston caddelerinden birinden kaçırıldı, bir otomobilin arka koltuğunda ırzına geçildi. Kızın giysilerinden faile ait DNA elde edildi, ancak kime ait olduğu saptanamadı. Polis saldırganların iki kişi olduğunu, birinin otomobili kullandığını, diğerinin kıza tecavüz ettiğini düşündü. Bir yıl sonra Hugo Penaflor hırsızlık yaparken yakalandı. Hugo hapse, DNA profili Teksas eyaletinin DNA bankasına girdi. Güzel olan, Hugo’nun profilinin küçük kızın üzerindeki DNA’yı tutmasıydı. Ancak Hugo’nun bir tek yumurta ikizi vardı (Aldo) ve adli bilimlerin sihirli değneği DNA, otomobili kimin kullandığı, kıza kimin tecavüz ettiğini ayırmaktan acizdi. Hugo, suçu Aldo’nun üzerine atmasa, Aldo suçu üstlenmese davanın karara bağlanması imkansızdı. Aldo ömür boyu, artı yirmi yıla, Hugo 15 yıla mahkum oldu. Hugo hırsızlık yapmasa, Teksas’ın DNA bankası olmasa, yakalanamazlardı.
TEK YUMURTA İKİZLERİNİN GENETİĞİ AYNI EPİGENETİĞİ FARKLI
Bildiğiniz gibi, tek yumurta ikizlerinin parmakizleri birbirinden farklıdır. Olay yerinde parmakizi bulunursa, ikizlerden hangisinin suçu işlediği kolayca anlaşılır. Ancak, her bırakılan parmakizi karşılaştırmaya elverişli değildir. Ayrıca, KaDeWe soygununda olduğu gibi, suçlu eldiven takmış olabilir. Bu durumda, başka deliller bulmak gerekir. İlk akla gelen, kan, kıl, tükürük, ter, kepek vb. biyolojik delillerdir. Nitekim, anlattığım gerçek suç öykülerinin her birinde biyolojik deliller ele geçmiş ve suçlunun DNA profili belirlenmiştir.
Günümüzde, dünyanın güvenlik birimlerinin hemen tamamında, profilin eldesinde, molekülün en az 7 bölgesindeki baz dizini incelenir ve Interpol’ün tavsiyesine uyarak, ülkelerarası veri paylaşımına imkan sağlamak üzere, hep aynı bölgeler araştırılır. Tek yumurta ikizlerinin baz dizinleri, bir başka deyişle DNA’yı oluşturan yapı taşlarının dizilişi aynı olduğundan, her ikisinin DNA profili birbirinin tıpatıp aynı çıkar. Bu nedenle, onların karıştığı suçları, DNA’yı kullanarak aydınlatmak olanaksızdır.
Tek yumurta ikizlerinin genetiği birbirinin aynı ama, epigenetiği farklı. “Bu da nereden çıktı?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Eğer tek yumurta ikizi tanıdıysanız, küçükken birbirine çok benzedikleri halde, dış görünüşlerinin giderek az-çok farklılaştığını gözlemişsinizdir. Tek yumurta ikizlerinin farklılığı dış görünüşle sınırlı kalmaz. Biri kanser, diyabet gibi bir hastalığa tutulduğu halde, diğeri yaşamını sapasağlam sürdürür. Biri, uyuşturucu bağımlısı olduğu halde, diğeri olmaz. Son on yıldır bu farklılığın nasıl meydana çıktığı artık biliniyor. Tek yumurta ikizlerinin DNA moleküllerindeki baz dizini aynı olduğu halde, DNA’nın belli bir bölgesine bağlanan metil ya da DNA’nın sarıldığı histon adlı proteinlere bağlanan asetil gibi küçük atom grupları, gen ifadesini değiştiriyor. Bu değişimlerin incelendiği bilim dalına “epigenetik” (genetik üstü) deniyor. Başlangıçta, DNA metilasyonu ve histon asetilasyonunun sadece anne karnındaki embriyonik gelişimin ilk dönemlerinde gerçekleştiği sanılıyordu. Birkaç yıldır, bu değişimlerin hayat boyu sürdüğü, bir sonraki kuşaklara aktarılabildiği ve tek yumurtadan oluşsalar bile, epigenetiği aynı iki kişinin bulunamayacağı kesinlik kazandı.
İşte tam da bu nedenle, epigenetik işaretler, olay yerinde bırakılan biyolojik örneğin, ikizlerin hangisinden kaynaklandığını ya da çocuğun babasının ikizlerden hangisi olduğunu saptamada işe yarayacak. İşaretlerin ölçümlerinde kullanılan yöntemler, henüz mahkemelerin delil olarak kabul edeceği güvenilirlikte değil. Ancak, “değişimin bilimi” olarak nitelenen epigenetiğin, birkaç yıla kalmadan bizleri ikizler kabusundan uyandıracağı açık.
Paylaş