Yapraklarını yaz kış dökmediği için ‘kutsal’ sayılan süslenmiş çam ağaçları neredeyse her kilisenin bahçesindeydi. Kentteki Katolikler bu Kutsal Doğuş gününü kutlamak için en güzel kıyafetlerini giymiş, kiliselerin yolunu tutmuştu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de Hıristiyanlar kiliseleri 24 Aralık gecesi doldurmuştu.
İstanbul’da son yıllarda Hıristiyanlar’ın kutladığı Noel günü için özel tur programları düzenleniyor. Antonina Turizm de bu yıl sekizinci kez böyle bir gezi düzenledi. Program İstanbul’daki sekiz kiliseyi kapsıyordu. Her bir kilise kutlamalar ve ayin için farklı hazırlanmıştı Noel’e. En görkemlisi ise Harbiye’deki St. Esprit’te yapılanıydı.
Ayin öncesi kilisenin altında bulunan mezarlık da özel izinle ziyarete açıldı. Cemaatin en güzel sesli insanlarından oluşan koro yaklaşık bir saat boyunca ilahi okudu. Tüyleri diken diken eden kilise orgu eşliğinde hazanların, mugannilerin okuduğu ilahiler çan seslerine karıştı.
VAFTİZ OLMAYANLAR EKMEK AYİNİNE KATILMADI
Harbiye’deki Notre Dame de Sion Fransız Lisesi avlusunda bulunan St. Esprit Kilisesi’nde Peder Lui Pelad’ın yönetimindeki ayin, gece yarısı buhur ve tütsüler eşliğinde ruhbanların geçişiyle başladı. Hz. İsa’nın kanı ve bedenini simgeleyen ‘şarap ve ekmek’ ayini ile Kutsal Doğuş ayini tamamlanmış oldu. Şarap olmasa da küçük ekmek parçaları ayine katılanlara takdim edildi. Ancak ‘vaftiz edilmeyenlerin ekmekten almaması’ istendi. Kilisede oturanların önemli bir kısmı ekmekten almayınca turistik amaçlı ayini seyredenlerin sayısı da ortaya çıkmış oldu.
Doğuş Üniversitesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi öğretim üyesi kültür tarihçisi Sezai Gülşen, İstanbul’daki Noel kutlamaları hakkında şu bilgileri verdi: "Katolikler ve Ortodokslar ortak kutlamalar yapıyor. Fazla bir şey değişmiyor. Sadece günleri değişiyor (Ortodokslar 6 Ocak’ta kutluyor). Çam önemli bir simge. Çamdaki yıldızlar İsa’nın bir peygamber olacağını müjdeliyor. Çam ağacındaki kırmızı işaretler İsa’nın akan kanını, beyazlar İsa’nın ışığını, aydınlığını ve saflığını temsil ediyor. Süs topları gibi algılanıyor ama öyle değil. Sanat ve dinler kendini sembollerle ifade ediyor. İslamiyet’te de Hz. Muhammed’in doğumunda Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri yapılıyor. Noel’de ilahiler okunuyor ama biraz daha neşeli. İslam biraz daha içedönük."
Yunan adaları her geçen yıl popüleritesini artırıyor. Ancak Midilli’nin yeri ayrı... Denizi, köyleri, tarihi, sanatı... Her bir başlığın hakkını dolu dolu alırsınız buraya gittiğinizde.
Sonbahar girdik, havalar soğuyor... Ancak yine de ara ara güneş yazdan kalan yüzünü gösteriyor ve içimizi ısıtıyor. İşte böyle bir hafta sonu Midilli’deydim. Üstelik normal yolla değil, İstanbul’dan ilk kez adaya kalkan bir yolcu uçağı ile yaklaşık 100 kişiyle birlikte...
Adanın Osmanlı döneminde son mutasarrıflarından Halim Bey’in akrabaları Elgiz ailesi, dedelerinin yaşadığı konakta bir sergi açtı. Hem kuşaklararası bir bağın hatırına, hem de iki toplum arasındaki ilişkilerin gelişmesi adına çok önemliydi bu sergi. Adı da “Geçiş Çizgileri”... Elgiz Daimi Koleksiyonu’ndan Bedri Baykam, Pınar Yolaçan, Oleg Dou gibi 25 sanatçının eserleri yer aldı.
İlk ama son olmayacak
Sevda ve Can Elgiz’in özel girişimiyle gerçekleştirildi organizasyon. Can Elgiz’in dedesinin babası Halim Bey, adayı yöneten son Osmanlı temsilcisi. Mübadele ile Türkiye’ye göçmek zorunda kalmış ve bir daha da adaya dönememiş. Konakları da Yunan devletine kalmış. Halim Bey Konağı, bugün Midilli Belediyesi’ne ait bir sanat galerisi. Yılda 200 sergi yaptıklarını anlatan Can Elgiz, Midilli’nin yerinin çok ayrı olduğunu şöyle anlatıyor:
“Hem Türklerin her türlü izlerini taşıyan hem de 35 dakikalık uçuş mesafesinde olan bir yer. Nereye el atsanız Osmanlı döneminden bir eser çıkıyor. Adadaki ‘Yeni Cami’ ailemden kaldı. Türkiye’de Vakıflar Genel Müdürlüğü burayı restore etmek istiyor. Ancak biraz prosedürel sorunlar var. Aileden kalan ayrıca binlerce kitap var. ‘Balçıkova’ bölgesindeki bir camide... Sonrada cami kiliseye çevrilmiş. Biz de bu kitapları yeni keşfettik. Bu sergi bir ilkti. Ancak son olmayacak. Önümüzdeki dönemde adada Türk faaliyetlerine devam etmek istiyoruz.”
Sonbahar çok renkli, romantik ve tatil için güzel bir mevsim. Ama bence sonbaharda asıl güzel olan deniz. Yazın yoğunluğu geride kalır. Fiyatlar ucuzlar, karalar soğur ama deniz suyu sıcaklığını uzun süre korur.
Bu nedenle özellikle Ege ve Akdeniz’de denizin en özel zamanı sonbahardır. Türkiye’de deniz ve tekne dendiğinde de ilk akla inci gibi adaları, bakir koylarıyla Göcek’tir.
Yerel yönetimlerde yapılan yeni düzenlemeye göre Göcek artık bir mahalle. Aslında hem nüfus hem de yerleşim yerinin fizik yapısı itibariyle bir mahalleden de farksız. 6.500 kişi yaşıyor. Bir ucundan diğerine gitmeniz yürüyerek bir saatinizi almaz. Denize girecek yer de çok sınırlı.
Bu nedenle Göcek için “Motor yatların, yelkenlilerin, Venedik evlerinin bulunduğu bir zenginler kulübü” derler. Hem öyle hem de değil. Hele de şu sıralar... Çünkü kötü giden turizm fiyatların iyice ucuzlamasına neden olmuş. Teknelerin çoğu boşta. 4-6 kamaralı 30-35 metrelerde bir guletin haftalık kirası 10 bin dolarlardan 6 bin dolarlara kadar inmiş. Yani kişi başı 1000-1500 TL’ye eşiniz, dostunuzla, rotanızı kendiniz çizdiğiniz unutulmaz bir mavi yolculuk tatili yapabilirsiniz.
Ya da bundan üç yıl önce yazın haftalığını 9 bin TL’nin altında kiralayamayacağınız üç kamaralı bir yelkenliyi çok rahat 3 bin TL’ye kiralayabilirsiniz.
Hafta sonu kaçamağı için ideal
Şimdiden bir gezgin gibisin. Nasıl başladı? Babanın pilot olması ile ilgisi var mı?
- 10 yaşından 19 yaşına kadar yazlarım her hafta Türkiye’nin başka bir şehrinde turnuvalara giderek geçti. Annem çalıştığı için genelde antrenörümle ve arkadaşlarımla birlikte giderdim. Sorumluluk sahibi olmayı, tek başıma bavul hazırlamayı o yaşlarda öğrenmek zorunda kaldım. Babamın pilot olması ve üç günlüğüne olsa bile Amerika’ya veya Japonya’ya gidip gelmesi beni seyahate oldukça yakınlaştırdı. Bir de annemin turizmci olması var. Çocukluğumdan bu yana beni çok kez yurtdışına gezmeye götürmesi de seyahat arzum ister istemez kendiliğinden oluştu.
Seyahatlerini kimle yapıyorsun?
- Genelde çok yakın iki arkadaşımla seyahat ediyorum. Hatta biriyle daha uzak rotalara; özellikle Uzak Doğu’ya, diğeriyle ise daha çok Avrupa’ya veya daha yakın ülkelere gittiğimizi fark ettim. Her ikisiyle de gittiğimiz tatilin son iki gününde bir sonraki gezimizin yaklaşık olarak tarihini ve yerini belirlediğimiz için ve son derece uyumlu oldukları için onlarla birlikte çok keyif alıyorum.
Seyahatlerinde ne kadar kalıyorsun, kaç para harcıyorsun?
- Gittiğim yerin uzaklığına göre veya boş zamanıma göre seyahat sürelerim de değişiyor. Asya seyahatlerimin her biri yaklaşık 8-9 gün sürerken, Berlin’e ve Lizbon’a yalnızca hafta sonluğuna gitmişliğim de oldu. Avrupa’ya yaptığım seyahatlerde ortalama 1500- 2000 lira arası harcıyorum. Asya seyahatlerim Avrupa seyahatlerime göre daha uzun olmasına rağmen oralarda da aynı miktarda para harcadım.
Seyahatte olduğun zaman kendini nasıl hissediyorsun? Gittiğin bir yerde nelere dikkat edersin, seni en çok ne etkiler?
Mesafe uzun, zaman da öyle. Ancak bu işin en zorlu kısmı başvuru aşaması. Kaş Belediyesi’nce yapılan kayıt aşamasını geçerseniz sonrası kolay. Pasaport, sağlık raporu gibi evrak işleri hallolduktan sonra gerisi yüzme becerinize kalmış...
Geçen pazar sabah erken saatlerde Kaş Limanı’nda toplandıktan sonra Meis’e doğru yola çıktık. Kaş’ta ve yol boyunca hiç ‘carreta caretta’ göremedim. Ancak Meis’e daha yaklaştığımız anda bu sevimli deniz kaplumbağaları ile karşılaştım. Başlangıç noktası olan Meis Limanı’nda ve yol boyunca toplam 10 caretta caretta’yı suyun içinde gördüm. Akdeniz’in ortasında bir ara baş başa bir kovalamaca bile yaşadık. Tabii kovalayan ben, kaçan caretta caretta oldu.
Daha önceki yarışlarda Meis Adası’ndan Yunanistanlı yüzücüler katılırdı. Ancak bu kez sahilde tek bir Yunan yüzücü vardı. Pantazis Houlis, bu yıl tek olmasının sebebini ülkedeki krize bağlıyordu. Yaklaşık 212 kişiyle birlikte iki ülke arasını yüzdük. Normal mesafe 7.150 metre. Ancak akıntı, rotayı tutturamama derken 8 km’den fazla yüzdüğümüz garanti. Uzun ama derin bir mavilik içinde tarifsiz bir keyifti 3.5 saatlik bu macera...
Gurme gibi pazar
Bu kez Kaş’ın halk pazarına da denk geldim. İlçe küçük bir yer, bir noktadan diğerine en mantıklı ulaşım yürümek. Pazarda birbirinden lezzetli zeytinler, bölgeye ait otlar, adaçayları, pekmezler, ballar vardı. Hepsi taze, hepsi lezizdi. Ancak pazar esnafı da bu yıl işlerin kesatlığından dert yandı. Zira pazar normalde olması gereken kalabalığın yarısı kadarmış...
Şölen Yücel, 17 yıldır reklamcılıkla uğraşıyor. Seyahat etmek onun en büyük tutkusu. Hürriyet Seyahat’in de sıkı bir okuyucusu. İşini bırakan, evini boşaltan gezginimiz Yücel’le yolculuğunun tüm detaylarını konuştuk.
Gezgin olmaya nasıl karar verdiniz?
Dünyayı dolaşmak çocukluk hayalimdi. Saatlerce atlasa bakar, ülkeleri merak eder dururdum ama insan büyüyünce unutuveriyor. Bundan birkaç yıl önce ‘Couchsurfing’ sistemine dahil oldum ve dünyanın her tarafından gezginleri evimde ağırlamaya başladım. Onlar anlattıkça, ben de çocukluk hayalimi hatırladım. “Başkaları yapabiliyorsa, ben neden yapamayayım?” diye düşündüm ve uzun bir seyahat için para biriktirmeye başladım...
Bugüne kadar nerelere gittiniz?
Arjantin, Şili, Brezilya, Danimarka, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Finlandiya, Yunanistan, Fransa, İtalya, GABD, Hollanda, İspanya, Portekiz, Birleşik Arap Emirlikleri, İsviçre, Hindistan, Malezya, Tayland, Kamboçya, Vietnam ve Filipinler dahil olmak üzere toplam 22 ülkeye gittim.
Gidello ile kendi turunuzu planlayın
Dünya turu fikri nasıl çıktı?
Bu tutku nasıl başladı?
- İlk yurt dışı yolcuğumu 25 yaşındayken yaptım. O yaşıma kadar Marmara Bölgesi’nin sınırlarından dışarı çıkmamıştım. Sonra her fırsatta tekrar yurt dışına çıkmaya çalıştım. O dönemde özellikle Avrupa’ya seyahat bugünkünden çok daha zordu. Her ülke farklı bir vize sistemi uyguluyor ve farklı para birimi kullanıyordu. Farklı kültürlere karıştıkça seyahat tutku haline geldi.
TalinKaç ülkeyi gezdiniz, ilk seyahatiniz nereye oldu?- 70'den fazla ülke gezdim. Kısa gezileri tercih ettiğim için özellikle Avrupa ve Ortadoğu’yu ağırlıklı olarak gezdim. İş ile ilgili olarak ise Uzak Doğu’daki birçok ülkeye defalarca gitme fırsatım oldu. İlk gittiğim ülke İtalya’ydı ama daha sonra bu ülkeye 100'ün üzerinde giriş yaptım. Sanırım İtalya’yı İtalyanlardan daha iyi gezdim. Bu ziyaretler sayesinde kısmen İtalyancayı anlar hale geldim. Şimdi de bir kitap projesi üzerinde çalışıyorum.
“Memleketin dört bir yanı ayrı güzel...” Bu nedenle benim için gidilecek, görülecek yerler listesi de bir hayli uzun. Frig Vadisi de listenin başlarında olan ancak bugüne kadar fırsat bulup gidemediğim bir yerdi.
Frig Vadileri Bisiklet Turu, aslında üç günü kapsayan, 220 kilometrenin üzerinde bir yolculuk. Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 60 bisikletli de bu macerayı yaşamak için oradaydı. Düzenli bir bisiklet kullanıcısı olmadığım ve bir anda uzun mesafeler kat etmediğim için “Birkaç saat binip bırakırım” diye düşünüyordum. Ancak bu büyülü coğrafyaya girdikten sonra 80 kilometre nasıl geçti hiç anlamadım.
İlk durak: Ayazini
Frig Vadisi’nin belki de en güzel noktalarından Ayazini. Bisikletliler kamp atmış, geceyi binlerce yıl önce burada yaşamış insanlar gibi mağaralarda geçirmişti. Ciğerlerimiz temiz oksijen dolmuş vaziyette tura başladık.
Ayazini Köyü’nden Friglerden kalma çok sayıda eser var. Kaya kütlelerine kazılarak yapılan kilise, aslan kabartmalı mezar odaları, tüf kaya kütlesine oyularak yapılan Aydalas Kalesi bunlardan bazıları. Friglerden sonra çok sayıda medeniyet bu coğrafyada yaşadı.
Gidello öneriyor: Bisiklet turları