Paylaş
Ne güzel anlatır Hilmi Yavuz, “Doğu’nun bebeleri” şiirleriyle o bölgede çocuk olmanın nasıl bir alın yazısı olduğunu...
Orada doğanların futbol tutkusunu anlatan bir kitap geliyor. Hakkâri’den. Hakkâri’nin futbol albümü... ‘Dağların Kentinde Futbol’... Derleyen Murat Taş... Albümde Hakkâri’nin efsanevi Belediye Başkanı Abdurrahman Keskin’den Mustafa Erdoğan’a, Yılmaz Erdoğan’a kadar birçok isim var. 1960’lı yıllardan başlayarak günümüze kadar dağların eteklerinde top sürmüş o dönemin çocuk şimdinin ünlülerinin fotoğrafları albüme dönüştürülmüş.
ZAP’TA FUTBOL OYNAMAK...
DOĞU’nun bir futbol takımı var. Hakkâri Zapspor. Kaç zamandır Hakkâri’nin, Zap’ın çocuklarını yazmak niyetindeydim. Asıl derdim de Zap’ın topçularını yazarken doğuda çocuk olmanın zorluğundan dem vurmaktı... İşte Murat Taş’ın kitabı bana bu fırsatı verdi...
Real Madrid, Barcelona, Arsenal, Bayern Münih, Liverpool... Hepsinin stadlarını, kamp tesislerini defalarca gezdim... Ama inanın, hiçbiri beni Zapspor’un, -kamp tesisleri diyeceğim ama yoktur- antrenman yerini gezebilmek kadar heyecenlandırmadı. En kısa zamanda oralara gidip bir şeyler yazma düşüncesindeyim. Bir tarafta Ronaldo, Messi, Gerhard, Mario Gomez... Diğer tarafta Mecit, Sidar, Fesih, Özgür...
Varlığın zirvesi ve yokluğun dibi... Nedense sefillikle daha fazla ilgiliyim.
Belki de rahmetli dedemin dilinden düşmeyen şu sözü çok işttiğimdendir: “Ölüm olsun ama yokluk olmasın, evlat”...
‘AMCAM AŞIK OLMASAYDI FUTBOL STARI OLURDU’
‘DAĞLARIN Kentinde Futbol’ kitabında adı sıkça geçen dostum Mustafa Erdoğan’ı aradım... Anlattı o günleri... “Bizim için unutulmaz günlerdi. Hakkâri’nin derbi maçları Sümbülspor ile Zapspor arasında oynanırdı. Sümbül, Hakkâri’nin Galatasaray’ı; Zap da Fenerbahçe’siydi. Kıran kırana ama dostça maçlar oynardık. Kardeşim Yılmaz’la ben Sümbülsporda oynardık. Ben sahada futbol tabiriyle bir kazmaydım. Ama bizim Yılmaz tam bir ‘inceci’ydi”...
Edebiyat öğretmeni babası Nazım Erdoğan’ın da futbola meraklı olduğunu söyleyen Mustafa, devam etti: “Babama ‘Dozer Nazım’ derlerdi. Herkesi biçerdi. Bu arada amcam Necdet Erdoğan bu ülkenin en değerli futbolcusu olabilecek yetenekteydi. İstanbul’a gidip Galatasaray’ın seçmelerine katıldı ve Metin Oktay’la oynadı. Seçildi, ancak Hakkâri’ye geri döndü. Çünkü valinin kızına aşıktı”...
Bir büyük aşk amca Erdoğan’ı futboldan etti. Peki sevgilisine kavuştu mu? Kavuşamamış!. Sağlık Bakanlığı’ndan memur olarak emekli olmuş geçen yıl...
FUTBOL TOPUNDAN ÇOK HAVAN TOPUNU GÖRDÜLER
BU platontik aşkı bir tarafa koyalım... Futbol sevdası her yerde farklı ama oralarda bambaşka. Gazeteci olarak yolum çok düştü o coğrafyaya... Bilirim. Oradaki çocuk topa düşkündür, izlemeye bayılır... Ne varki, yaşıtları Anadolu’nun sakin bölgesindeki arsalarda top koştururken onlar kerpiç evlerinde dışardan, dağlardan gelen silah sesleriyle büyüdü...
Futbol topuna hasret bir yaşam sürdüler... Özellikle de 80’li yıllardan sonra havan topu, meşin yuvarlaktan daha çok girdi o sarışın, mavi gözlü, yalın ayaklarında çamur kurumuş çocukların hayatına... Ama herşeye rağmen topun yanına ne bıçağı ne de silahı yanaştırdılar... Ölüm, sıradan hatta bir şaire göre aşiret adı olmasına rağmen oralarda top yüzünden Buraklar ölmedi. Saftır, onların futbol aşkı... Kaldı ki Anadolu’nun tüm mahalle maçları masumdur...
HOBİSİ GEZMEK... AMA SADECE ‘KÖYÜNÜ’...
ZORDUR doğuda çocuk olmak... Yıllar önce doğudaki çocukların dramını bir mektupla öğrendim. Çocuktum ve hiçbir şeyden haberim yoktu. Şimdilerde uygulanıyor mu bilmiyorum... İlkokuldayken Anadolu’nun başka kentlerindeki öğrencilerle mektup arkadaşlıkları kurardık. Benim arkadaşım Hakkâri’nin bir köyündendi... Ben mektubumda hobi olarak gezmeyi sevdiğimi ve yarı yıl tatilinde dedemle İstanbul’a gittiğimi yazmıştım. Bana gelen cevapta şöyle bir bölüm vardı... “Benim de hobim, gezmek. Gezilerim çok kısa... Köyün bir ucundan öbür ucu yavaş yavaş adımlasan bile bir saati geçmiyor...”
ONLAR UCUZ HAYATIN PAHALI ÇOCUKLARI
ONLAR çobanlığı kitaplardan okuyup, kafada canlandırma yapmadan bire bir yaşar. Doğu’da çocuk olmak, Eskişehir’de, Edirne’de, Artvin’de Antalya’da yoklukta çocuk olmakla eşdeğerdir...
O çocukların pahalı, marka hiç bir şeyi olmadı. Anne ya da babalarıyla çarşı pazarı dolaşır en ucuz ayakkabı, pantolon ya da gocuğu ararlar. Herşeyleri ucuzundan olmalı. Onlar, en çok da pazarda satılan plastik toplara bir gün sahip olabilme ihtimalini severler...Onlar ucuz bir hayatın pahalı çocukları. Siz hiç Hakkâri’de çocuk oldunuz mu?
Paylaş