Paylaş
Harbi anlatan en çarpıcı roman olarak gösterilir. Tolstoy, Napolyon döneminde Rusya ve Fransa arasında geçen kapışmayı ne de güzel anlatır. Andre, Nikola, Nataşa, Denisof, Piyer, Lisa ve daha nicelerinin savaşa göre vücut bulan kederli yaşamı satırlara dökülür.
Daha yakın dönemi anlatan en güzel savaş romanları ise Ernest Hemingway’e ait. İki muhteşem eser. Silahlara Veda ve Çanlar Kimin İçin Çalıyor. Hemingway, anlattığı her romanda anlattıklarına bizzat şahitlik ediyor. Çünkü Hemingway büyük bir savaş muhabiriydi. Bir dönemde de savaş ambulans şöförlüğü yapmış. Silahlara Veda’da Birinci Dünya Savaş’ın ortasında iki genç insanın sevgiyle taşan yürekleri ve savaşın her şeyi yerle bir eden acımasızlığını kaleme alıyor. Duygu dolu bir anlatımla... Cephede başlayan Henry ile Catherine aşkının dramatik sonu insanı gözyaşlarına boğuyor... İkinci eserde ise İspanya İç Savaş’ını bütün trajedisiyle gözler önüne seriyor. Hele romanda bir köyde gerçekleşen toplu idam sahnesi var ki okurken insanın kanı donuyor.
İspanyol Dili Profesörü olan Amerikalı Robert Jordan’ın gözünden savaşın çelişkilerle dolu anlamsızlığına vurgu yapan Hemingway, öyküde hüsranla biten bir aşkı da anlatıyor. Savaşta tanışan Maria ve Jordan ne yazık ki birbirlerine kavuşamıyor... Gece cephede yıldızları izlerken kurdukları hayallerin hiç birini gerçekleştirmeden Jordan, ölüyor.
Üç eserde de savaş dramatik yüzüyle çarpıyor yüzümüze..
TAM BiR ASIRLIK DRAM
BUNDAN tam 100 yıl önce biz de acımasız bir savaştan geçtik. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında geçen çarpışmada 90 bine yakın şehit verdik. Ve o gün bu kayıpların çoğunu ne yazık ki Ruslara karşı değil de dayanılmaz kışa karşı verdik.
Tarihçiler ve askeri uzmanlar bunun bir savaş taktiği hatası olduğu konusunda hemfikirler. Savaşı yöneten Dönemin Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın başarız taktiği ile kar yaylasında askerlerimiz donarak can verdi. Yaşanan tam bir hezimetti...
Elbetteki ülke tarihleri zaferler ve acılarla hatırlanacak. Nasıl Malazgirt, Çanakkale Zaferi, İnönü, Sakarya bizim zaferimiz ise Sarıkamış da bizim derin ve sarsılmaz bir anımızdır. Acı dolu...
Bakan Çağatay Kılıç, Sarıkamış’ta yaşanan trajedinin 100. yılında bölgedeydi.
BAKAN KILIÇ: ZAFERLERiMiZi DE ACILARIMIZI DA UNUTMAYACAĞIZ
GENÇLİK Spor Bakanlığı her iki konuda da gençlerimizi bilinçlendirmek için kolları sıvamış. Çanakkale Savaş’ının görkeminin hakkını veren bakanlık Sarıkamış’ın yasını da yerinde çok güzel etkinliklerle tuttu.. Bakan Çağatay Kılıç, Sarıkamış’ta yaşanan trajedinin 100. yılında bölgedeydi.. Gençlerin zaferler kadar toplumsal acıları da bilmeleri gerektiğine vurgu yaptı.
Tam bir asır önce Sarıkamış’ta yaşananlar sahnede canlandırılırken yanımda oturan yaşlı amca hüngür hüngür ağlıyordu. “Çanakkale Savaşı’nın ölen son gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın oğluyum” dedi. Turgut Kaçmaz, anma töreni için Gençlik Spor Bakanlığı tarafından Karadeniz Ereğli’den getirilmiş. Kaçmaz, “Babam, her şehit büyük bir acıdır. Ama Sarıkamış’ta donarak can verenlerin ölümü kadar feci bir ölüm yoktur derdi” diye anlattı 100 sene önceki acıyı...
HEMINGWAY SARIKAMIŞ’I NE GÜZEL ANLATIRDI
TÖRENLERİ izlerken aklıma yazının başında yazdığım üç başyapıt geldi.. Özellikle de Hemingway’in Silahlara Veda ile Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanları... Ve dedim ki Hemingway bu Sarıkamış dramını bir savaş muhabiri olarak yerinde görseydi mutlaka vurucu bir roman kaleme alırdı... Tıpkı Henry ve Catherine ile Jordan ile Maria’nın hüsranla biten dramlarını anlattığı gibi..
Kemahlı Vahit, Kösemusaoğullarından Mehmet, Keşanlı Süleyman, Fethiyeli Çopar Osman ve nicelerini kim bilir nasıl dokunaklı anlatırdı... Gazi olan sevdaları ve şehit düşen aşklarıyla... Karın bile üşüdüğü Sarıkamış’ta...
Paylaş