Paylaş
Dikkatli okuyucular bugünkü yazı başlığının dünkü başlıkla yüzde 100 aynı olduğunu hemen fark edeceklerdir.
Bu tür bir tekrarın nedeni son derece basit.
Yazılarımı William Faulkner türü serbest bilinç akışı yöntemiyle yazmaya başladığımdan bu yana başlıkla yazı konusu arasında herhangi bir bağlantı kurma zorunluluğum da tamamen ortadan kalktı.
Zaten yılda 500 adet yazı yazan bir insanın her yazıya anlamlı başlık atmasını beklemek kelimenin tam anlamıyla bir zulümdür.
Basın sektöründe patronların bazı insanları cezalandırmak için onları yazı işleri müdürü yapmalarının nedeni de işte budur.
Yazı işleri müdürlerinin çoğu başlık düşüne düşüne ya kafayı tamamen yemiş, ya da yemek üzere olan insanlardır.
Bu nedenle ben gazetenin yazı işleri bölümüne hiç gitmem. Gitmem gerekirse de müdürlere sürekli gülümserim, ne derlerse desinler ‘‘Tabii tabii vallahi haklısın’’ derim ve bana konuşmadıkları takdirde sohbeti başlatan taraf katiyen ben olmam.
Şu aralar bütün ümidim onlardan bir tanesinin tamamen delirip Ertuğrul Özkök'ü hiç ummadığı anda öldürmesine kaldı.
Bu işi onlardan birisi yaparsa hem ben işi üzerimden atmış olacağım, hem de bir yazı işleri müdürü daha azaldığı için dünya çok daha güzel bir yer haline gelecek.
***
Paris'te üçüncü günümde önemli bir ‘ilk olay’ı gerçekleştirdim.
İstemeden gerçekleştirdiğim bu olay Fransa'nın -kırsal kesim hariç- önemli bir bölümünde dalgalandı.
Üçüncü gün Fransa sınırları içinde tarihte ilk kez üç gün üst üste duş almayı gerçekleştiren ilk kişi olmayı başarmıştım.
Birçok Fransız bunu neden yaptığımı anlamadı ama üç gün üst üste her sabah düzenli duş yapan bir insanın var olabilmesinin önemli bir tarihi olay olduğunu fark ettiklerinden bana saygı duymaya başladılar.
Hatta otel yönetimi bir ara bu fevkalede özel olayın gerşekleştiği odadaki banyomu aynen söküp Louvre Müzesi'ne taşımayı bile düşünmeye başladı.
***
Fransızlar'ın temizlikten fazla hoşlanmadıklarını sokaklarına bakarak anlayabilirsiniz.
Paris sokaklarında yürümek, sakatlar olimpiyatında 4 x 100 engelli yarışmasına katılmış olmakla eş değerde bana göre.
Hatta daha ileri giderek pentatlon da diyebiliriz bu işe.
Sokakta öyle çok köpek pisliği var ki, herhangi bir köpek barınma evinde bile aynı anda bu kadar pisliği bir arada görebilmeniz mümkün değildir.
Bunlara basmadan yürümeniz mümkün de değil, çünkü Parisliler kaba insanlar oldukları için turistlere yolda yol filan vermeyip onları mahsustan pisliklerin yoğun olduğu tarafa doğru yönlendiriyorlar.
Ve Türkler dışındaki bütün ülkelerden gelmiş olan turistler de bu tuzağa düşüp boka basıyorlar.
Japon turistler bokun fotoğrafını bile çekiyorlar.
Türkler'in bu tuzağa düşmediklerini yakinen biliyorum.
Ben dış ülkelerde memleketimi çok iyi temsil ediyorum. Vallahi billahi, inanın bana.
Bakmayın Türkiye'ye geldiğim zaman Türkler aleyhine konuşur dururum ama dışarıya çıkınca ben bile milliyetçiyim kardeşim tamam mı?
Parisliler'in bir bölümü bu oyunu bana da oynamaya çalıştı.
Başka ülkelerden gelen turistten hiç omuz yememişler, onlara çakınca ne olduklarını daha anlayamadan aynen köpek pisliğinin ortasına düşüveriyorlar.
***
Yolda neden bu kadar fazla köpek dışkısı bulunduğu, buna karşılık belki de Fransa'dan daha fazla evcil köpeğin bulunduğu ABD'de neden sokakta dışkı görülmediği konusunda iki -birbirine düşman olan- teori çatışıyor:
1- Fransız köpekleri her konuda olduğu gibi bu konuda da Amerikan köpeklerinden daha güçlü ve kuvvetliler.
2- Amerikalılar etraflarına saygılı oldukları için bu pisliği topluyorlar. Fransızlar ise diğer insanlara saygısız olduklarından bunları aynen ortada bırakıyorlar.
Fransızlar birinci teoriye bütün kalpleriyle inanıyorlar. İkinci Dünya Savaşı'nda Amerikalılar olmasaydı bugün -Almanya'nın kolonisi durumunda olacakları için- sokakları bal düküp yalanacak kadar temiz olabilecek bu ülke hayırsızlık yaparak Amerikan olan her şeyi küçümsemeye çalışır. Bu tavırları nedeniyle gün geçtikçe de geriye gidiyorlar.
İkinci teorinin doğru olduğunu ise Fransızlar dışında herkes biliyor.
(Yarın: Fransız tuvaletleri)
Paylaş