Kokpit'teki adam

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bizim Uğur Cebeci son derece tuhaf bir insandır.

Eskiden de tuhaftı, şimdi yıllar geçtikçe egzantrizmi geometrik bir şekilde tırmanarak artmaya başladı.

Onunla orta yaş bunalımına hemen hemen aynı tarihlerde girdiğimize eminim. Gerçi o benden biraz büyüktür ama olsun benim olumsuz şeyleri erkenden yapmak gibi bir adetim olduğundan bunalıma da onunla aynı tarihte girmeyi başardım.

Şimdi diyeceksiniz ki nasıl da biliyorsun bunalımlarınızın senkronik olduğunu.

Çok basit. Benim orta yaş bunalımına girdiğim günlerde bir gün Uğur'la odasında oturuyorduk.

Tabii ki konuşmuyorduk.

Uğur'la konuşmak eskiden de çok kolay bir iş değildi ama özellikle son iki yıldır bu tamamen imkânsız bir hal aldı.

O, ilgilenmediği bir konuda konuştuğunuzda katiyen sizi dinlemiyor.

Israrlı olup dinlettirmeye çalışırsanız o zaman da bir neden bulup sizi mutlaka azarlıyor.

Adamın daha da üzerine giderseniz o zaman da neden aramaksızın size öylesine laflar söylüyor ki ilk önce onun durup dururken yabancı bir dil konuşmaya başladığını düşünmeye başlıyorsunuz.

Sonra eve gelip ‘Argo kelimeler lügatından’ gerekli araştırmaları yaptığınızda Uğur‘un aslında o anda Türkçe konuştuğunu, ancak dedelerimizin ‘Bizim Türkler ne de olsa utangaçtır. Bu lafları katiyen söyleyemezler. Onun için bunlar gizlenmeli' diye hüküm buyurdukları bazı kelimeleri tarihin derinliklerinden çıkartıp kullanmaktan başka bir suçu olmadığını da anlarsınız.

Özet olarak Uğur ile -keyifli olmadığı takdirde- sohbet etmek Stephen Hawking ile kayak kaymaya gitmekten bile daha zordur.

***

Neyse konuya dönelim.

Uğur o gün bana baktı, baktı, baktı ve ‘‘Hem televizyonda uçaklarla ilgili program yapacağım, hem de yazı yazacağım’’ dedi.

Ben bir gün önce orta yaş bunalımına girmiştim. Uğur'un da 24 saat gecikmeli olarak bunalıma girdiğini o anda tespit ettim.

Çünkü bence uçaklarla ilgili ilgi çekici bir yarım saatlik program hazırlayabilmenin tek önkoşulu o uçağın düşmüş olmasıydı.

Bunun dışında konuyu ilgi çekici hale getirebilmenin başka bir yolu yoktu.

Böyle düşündüğüm için içimden ‘‘Vah vah, Babıali bir adamın daha kafasını tamamen yemesine neden oldu’’ dedim, dışımdan ise ‘‘Harika olacak her şey. Şimdiden kutlarım’’ diye konuştum.

***

İçimden yaptığım konuşma fena halde yanıltıcı oldu.

Çünkü ben o anda potansiyeli zaten olan insanların delirme noktalarını hangi boyutlara taşıyacağını bilememiştim.

Evet, Uğur da uçmak ve uçaklarla kafayı tam anlamıyla bozmuştu.

Bunu bir gün Kaşıbeyaz Restoran'da yemek yerken anladım.

Kaşıbeyaz Restoran bence Atatürk Havalimanı'nın en işlek iniş pistinin tam üstünde yer alıyor.

Kimse bu fikrime katılmıyor ve bana paranoyak diyorlar.

Peki kardeşim ben paranoyaksam o zaman iniş ve kalkış yapan uçakların restoranın camının iki metre ötesinde ne işi var?

Diyorlar ki orası havalimanının içinde değil, sadece çok yakın.

Hakikaten çok yakın olmalı, çünkü bir gece bütün hava trafiği kontrol elemanları tam kadro Kaşıbeyaz'daydılar.

Dediklerine göre Kaşıbeyaz'da oturduklarında hava trafiğini kontrol kulesindekinden çok daha iyi görebiliyorlarmış.

***

Uğur her yemeğe çıkma teklifini ‘‘Peki, Kaşıbeyaz'a gidelim’’ diyerek kabul eder.

Bilmem bunun nedenini hâlâ daha açıklamama gerek var mı?

Var diyen olursa aranızda kendisinden ricam bir daha beni kendisine muhatap almasın ve yazımı okumasın.

Neyse orada bir gece Uğur ve eşiyle oturuyorduk.

Harika mezeler geldi, tam yiyeceğim, bir baktım Uğur 30 saniyede bir yerinden doğruluyor ve ‘‘Haydi canım uğurlar olsun’’ diye homurdanıyor.

İlk önce bir sinir krizi geçiriyor sandığımdan bunu görmüyormuşum gibi davranmaya çalıştım.

Ancak siz de kabul edersiniz ki 30 saniyede bir bu hareketi yapan bir insanın karşısında ona bakarak sağlıklı bir şekilde çiğköfte yemek de hemen hemen imkânsız.

Ne yaptığı konusunda küçük bir bilimsel araştırma yaptım ve karısına ne oluyor diye sordum.

Meğer Uğur'un adeti yakınında havalanan her uçağı ‘‘Haydi canım uğurlar olsun. Yolun açık olsun’’ diyerek yolcu etmekmiş.

İnen uçakları da Allah bilir sarılıp öpüyordur.

O anda farkına vardım ki Uğur eski Yunan tanrılarının uçuşlarla ilgili olanı zannediyor kendini.

Gözlerim yaşardı.

O bunu benim kendi hislerine katılmam olarak yorumladı. Ben tabii ki aksini söylemedim, çünkü itiraf etmeliyim ki Uğur'dan oldukça korkarım.

Rakı tokuşturduk.

O geceyi de sağ salim atlattığım için çok mutluyum.

***

Şaka bir yana, Uğur ve ekibi benim her zaman severek seyrettiğim bir programı uzun süredir omuzlayıp getirdiler.

KOKPİT, 22 Haziran'da ekrana veda ediyormuş.

İnşallah geçici olur, sonra tekrar başlarlar programa.

Bu arada Uğur'un uçuş kültürü ve keyfini anlattığı yazıları allahtan var da programın bitmesinden duyduğum üzüntü biraz azalıyor.













Yazarın Tüm Yazıları