YAŞAMIN her alanında iddiaları olan genç bir medya patronuydu o.
Hırslıydı, acımasızdı ve hedef koyduğu şeyleri elde etmek için fazla kural da tanımazdı.
Hakkında çeşitli hikáyeler anlatılır, çalıştığı sektörde kendinden zaman zaman korkuyla bahsedilirdi.
Lüksü için para harcamaktan kaçınmazdı.
New York'ta satın aldığı daire jet sosyetenin bile dedikodu malzemesi olmuş, daireye ödediği para insanları hayrete düşürmüştü.
* * *
Gazetesine başlarda kimse önem vermezken, tabloid bu, bir işe yaramaz denirken, gazetesi büyük paralar kaybederken patron hırsının peşini bırakmamış, büyük paralar harcamaya devam etmiş ve sonunda gazetesini şöyle ya da böyle topluma kabul ettirmişti.
Ancak gazete patronunun içinden hiçbir zaman atamadığı başka bir hırsı da vardı.
Siyasete atılmak ve ülkesini yönetmek istiyordu.
Ve medya yöneticileri her ne kadar bu adımı atmaması için kendisine ne kadar yalvardıysalar da fayda etmedi.
Hırslı genç patron bir gün meydanlara indi.
* * *
Halka nutuklar atmaya başladı.
Nutuk atacağı alana mutlaka halkı eğlendirecek bir müzik grubu da götürüyordu.
Siyasetten bıkmış insanları meydana başka türlü toplamak belki de imkánsızdı, o da bunu biliyordu.
Attığı nutuklarda kendi ait olduğu sınıfla ilişkilerini tamamen kopartmak ister gibi konuşuyordu.
Kendi yaşam biçimi içinde katiyen haberi olması mümkün olmayan geçim sorunlarına giriyor, popülizm yapıyor, halka ezildiğiniz yeter artık beni seçin mesajını veriyordu.
İşin tuhafı ilk başlarda profesyonel siyasetçilerin biraz burun kıvırarak seyretmeye çalıştıkları bu amatör siyasetçinin lafları bir süre sonra maya tutmaya da başladı.
Çünkü ister inanarak konuşsun ister inanmayarak, meydanlara inmiş genç medya patronu son derece zeki de olduğundan, meydanlarda sadece tutacağına yüzde 100 emin olduğu lafları konuşuyordu.
* * *
Başta kimse onun neden siyasete girme ihtiyacı içinde olduğunu anlamadı.
‘‘Paralı insanın heyecanıdır, yakında geçer’’ diyenlerin sayısı hayli fazlaydı.
Ama genç medya patronu seçim alanlarını dolaşmaya devam etti sonuna kadar.
Lafı fazla uzatmaya da gerek yok aslında.
Arada ne olup bittiği de önemli değil.
Bütün bu olan bitenin son noktasında patron William Randolph Hearst bütün gücüne, parasına, hırsına ve arkasına almış olduğu kendi gazetelerinden gelen desteğe rağmen (o kendi gazetelerinden bu şekilde açık destek almayı hiçbir zaman yanlış bir şey olarak görmemişti) profesyonel siyasetçilerin kurmuş olduğu dünyayı yıkamadı.
Güç ilişkilerini kurmuş olan insanlar, aslında kendi içlerinden çıkmış ve kendi sınıflarına ait olan genç patronun, kendi hırslarını tatmin etmek için sistemin çıkarları açısından sonuç itibarıyla ‘‘tehlikeli’’ olabilecek söylemleri uzun süre sürdürmemesi için ona karşı kapandılar.
Zaten halk da güçlü, zengin insanın bir anda fakir fukara hakları koruyucusu olabileceğine hiçbir zaman gerçekten inanmamıştı.
O da siyasette hayal kırıklığına uğradıktan sonra bu işleri tamamen bırakıp asıl işine döndü.
* * *
William Randolph Hearst uzun yıllar sonra artık yaşlı bir adam iken siyaset yıllarıyla ilgili öyle yazdı:
‘‘Gençliğin mutluluklarına ve güzelliklerine ait olan günlerdi onlar. O günlerde yaşam ‘bir Allah'ın cezası şeyin ardından gelen başka bir Allah'ın cezası şey dah'dan ibaret değildi henüz benim için. Bir harika maceradan başka bir harika maceraya atlanan günlerdi o dönem.’’