Paylaş
NASIL ki alkolikleri zaman zaman delirium tremensi tutar, ben de zaman zaman sosyal bilinç krizleri geçiriyorum.
Her yıl birkaç kez olur bu bana.
Geçmişten kalma bir hastalık bu, bilimsel tahminlere göre takriben 1970 yılı kış aylarında başladı.
Ne yaptılar ne ettilerse beni bir türlü tamamen tedavi edemediler. Vücudumdaki bilinç virüsü zaman zaman aktive oluyor ve beni teslim alıyor.
Çoğunlukla bir-iki günde atlatırdım bunları.
Nedendir anlamadım, sonuncu krizim biraz uzun sürdü.
İki aydır filan sosyal bilinçli halde dolaşıyorum etrafta.
Zaten arkadaşım, dostum az sayıdaydı, bu kriz döneminde onları da tek tek kaybettim.
Bizim bu çevrelerde sosyal bilinçten fazla hoşlanılmıyor.
Kendi ait olduğu sınıf dışındaki sınıfları düşünmeye başlayan insanı, pek fena halde kınıyorlar bizim çevrelerde. Daha üst sınıfları düşünmeniz OK'de, daha altı NO-NO.
Sokakta selamı sabahı kesiyorlar.
Siz selam verseniz göz aşinalığınız olanlara, bu sefer de onlar başlarını çeviriyorlar
Öğle yemeğine gidiyorum, lokanta neredeyse bomboş, bayan beni alıp tuvaletin tam karşısındaki masaya oturtuyor.
Arkadaşlarımı arıyorum, buluşalım görüşelim diye; hemen her defasında hepsinin başka bir işi oluyor, bu geçen iki aydır.
Zaten ben aramazsam onlar katiyen aramıyorlar. Ben aradığımda da kimse ‘‘Merhaba, nasılsın’’ demiyor, halimi hatırımı sormuyor, sadece ‘‘Ha, sen miydin?’’ diye tepki veriyorlar.
* * *
Anlayacağınız, 6 milyonluk ülke bölümünde bugünlerde itibarım hiç iyi değil.
Bunun böyle olacağı belliydi; çünkü bir ay kadar önce sokakta bana tepki veren insan profilinde radikal bir değişim olmaya başladı.
Aslında o aşamada tüyoyu alıp, sosyal bilinçli yazılar yazmaktan tamamen vazgeçmem gerekiyordu.
Ama dediğim gibi, bunu engellemek benim fazla elimde olan bir şey değil. Bu bir tür hastalık olduğu için kriz geçinceye kadar beklemem gerekiyor, yapılacak bir şey yok.
Normal yazılarım sürerken, yani Türkiye'nin 6 milyonluk kesiminin hayatında onu mutsuz edecek fazla bir olay yokken, sokakta beni genellikle bayanlar ve gençler durdurur, sohbet etmek isterlerdi.
Bir ay kadar önce bu kitle sokaktan sanki tamamen çekildi.
36'ncı günden itibaren, minibüs şoförleri, inşaat işçileri, simitçiler, sanayide işyerlerine gitmek için otobüs sırası bekleyen çıraklar, işsiz oldukları halde iş aramayan, çünkü iş bulamayacaklarından emin olan insanlar, öğle tatilinde simit almaya çıkan memurlar, belediye işçileri ve bunlara benzeyen halk kesimleri sokakta beni görünce durdurup tebrik etmeye başladılar.
Bir ay önce bu olanları bir uyarı olarak kabul edip de sosyal bilinçli yazılar yazmayı kesebilseydim, bugün belki en azından birkaç arkadaşımı beni terk etmemesi için ikna etme şansına sahip olabilirdim. Bilemiyorum.
Ama artık her şey için çok geç olmuş durumda.
* * *
Bu dönemin bana maliyeti büyük oldu, biliyorum. Ancak bütün bu olan bitene karşın geçirmekte olduğum travmanın bir de pozitif yanı var.
Okuyucu profilimin değişmeye başladığı andan itibaren, Allah onu başımızdan eksik etmesin, üst düzey yöneticilerin en üst düzeyi genel yayın yönetmenimin bana karşı tavrı 180 derece değişti.
Artık eve pizza yemeğe filan gelmek istemiyor. Eskiden gelmesin diye binbir türlü yalan uydurmak zorunda kalırdım, şimdi davet etmek için arayacağım, bu kez de telefonlarıma çıkmıyor.
Ve tabii eskiden iki günde bir telefon açıp, neyi nasıl yanlış yapmakta olduğumu anlatırdı ve ben de, ekmek parası ne yapayım, dinler gibi yapardım. Şimdi çok şükür bu zulüm de bitti.
Bir haftadır arayıp sormayı da kesti. Olan bitenin tek olumlu yönü bu, bilmem anlatabiliyor muyum?
* * *
Artık ben de Rana gibi bu seferki sosyal bilinç krizimin artık hiç geçmeyeceğine tam inanmaya başlamıştım ki...
Evet tam büyük bir depresyona da girmek üzereydim ki, Kanal 7'de geçen hafta cuma günü İskele-Sancak programına katıldım.
Sabah saat 4.30'a kadar sürdü program ve ben o programdan hemen sonra bu defaki sosyal bilinç krizini atlatma sürecine hemen girdim.
Anlayacağınız, o program bende ilaç etkisi yarattı.
Bunun nedenlerini yarın anlatacağım.
Paylaş