Zombi ağaç

URLA’daki bir çamlık, yıllardır bakmaya doyamadığım yeşil bir deniz gibidir. Neredeyse her ağacını bilirim o çamlığın. Hele bir ağaç vardır ki, heybetiyle doğanın erişilmez, yıkılmaz gücünü hissettirir. Hepsinden yüksek gövdesi, uzun, geniş dalları ile diğer ağaçları koruması altına alan bir ana gibidir.

Haberin Devamı


Bundan birkaç ay önce kuş sesleri, köpek havlamaları dışında pek ses duyulmayan o huzurlu bölgeden makine homurtuları gelmeye başladı. Kepçelerin, dozerlerin inşaat için alan hazırladıkları anlaşılıyordu. Sonra sesler kesildi. Aradan zaman geçti. Geçen hafta ‘ormanın kralı’ dediğim o ulu çam ağacına gözüm takılınca gözlerime inanamadım. Yemyeşil yaprakları kirli sarı bir renge dönmeye başlamıştı. Biraz daha dikkatli bakınca etrafındaki ağaçlardan bazılarının yangın geçirmiş gibi kahverengi renge bürünüp kuruduğunu gördüm.
Kurumanın nedeni belli. Kepçeler acımamış 50 - 100 yıllık çamlara baltayı indirmişti. Şimdi ulu çamın yaprakları her gün biraz daha sararıyor, koca gövdesi kaçınılmaz sona doğru gidiyor. Birkaç hafta sonra “Bu ağaç kurumuş” denip yere serilecek.
AKILLI MÜTEAHHİT AĞACI KORUR
Aslında aklı başında bir yatırımcı bırakın kesmeyi, içinde öylesine heybetli bir ağaç olan araziyi alabilmek için fazladan para öder. Akıllı bir müteahhit, ulu çam ağacının işgal ettiği 3 - 5 metrekare yerin sağlayacağı kazancın kat be kat fazlasını, doğa konseptli bir projenin kendisine kazandıracağını bilir.
Afrika kökenli bir kelime olan “zombi” (Yaşayan ölü) olarak tanımlanıyor. Ben filmlerdeki zombileri, kendilerini ölüme gönderenlerden intikam almak isteyen korkunçlaşmış yaratıklar olarak düşünüyorum. Şimdi o çamlar da bana ‘zombi ağaçlar’ gibi görünüyor.
Zombi ağaçlar insanlardan intikamlarını iklim değişiklikleri, kayan mevsimler, fırtınalar, seller ve su baskınlarıyla alıyor.
Katliam böyle devam ettiği sürece, zombi doğanın laneti insanların üzerinden eksik olmayacak.

Haberin Devamı

Zombi ağaç

 
Kültürpark’a kültür projeleri

KENDİ İstanbul’da kalbi Ege’de kalmış bir İzmirli’den geçen haftaki yazım üzerine mail geldi. Hürriyet’in İzmir’deki ilk temsilcisi olan Ertuğrul Kale, “Evet 40 medeniyete iki müze yetmez. Üç de, beş de. 40 medeniyete İzmir Kültürpark yakışır” görüşünü savunuyor.
Çok da ilginç projeler öneriyor. Örneğin, Kültürpark’ın Batı Anadolu Medeniyetleri Kültür Merkezi olabileceğini, burada Ege’nin çok özel değerlerinin sergilenebileceğini söylüyor. Örneğin, Yunanlıların Korint seramikleri kadar ünlü Ege seramiklerinin müzesinin yapılabileceğinden söz eden Ertuğrul Kale, “Sökeli Kayhan Bey’in elinde dünyanın en önemli sikke koleksiyonu var. Tatışların şahane koleksiyonu var. Böyle özel koleksiyonların sergilenebileceği müzeler yapılabilir” diyerek, İzmir ve çevresi için uzun bir yapılabilecekler listesi veriyor.
Bu düşünce bana da hiç fena gelmedi. Önümüzde Arkas Müzesi gibi güzel bir örnek var. Fransız Konsolosluk binası Arkas Müzesi olduktan dünyaca ünlü ressamların eserlerini herkes görebilir oldu. Diğer İzmirli koleksiyoncular için de neden böyle projeler geliştirilmesin.

Yazarın Tüm Yazıları