Paylaş
İnsan kaçakçılarının hurda tekneleri battığında ambarlarda kilitli 21’i çocuk, 3’ü bebek, 18’i kadın tam 61 kişinin boğularak ölmesinin üzerinden sadece iki ay geçti. Eylül ayındaki bu facia henüz sıcaklığını kaybetmemişken, hafta sonu Hürriyet Ege’de çarpıcı fotoğraf ve rakamlarla insan kaçakçılarının yeni bir organizasyonu yer aldı.
Bu kez yakalanan kaçak sayısı tam 331 kişiydi. Yunan adalarına göçmenlerin sürat motorlarıyla kaçırılmanın tarifesi ise daha çarpıcıydı. Erkekler 5 bin, kadınlar 3 bin, çocuklar ise bin dolara kaçırılıyormuş. Zaten insan kaçakçılarının ölümlere ve yakalanmalarına rağmen hiç çekinmeden organizasyonlarına devam etmesinin nedeni rakamların büyüklüğü.
Türkiye’de kaçak göçmen ticaretinde dönen para yılda ortalama 300 milyon dolar. Hurda teknenin kaptanından kaçakları saklayan ev ve otel sahibine, nakliyeyi yapan araç şoföründen olan bitene göz yuman resmi görevlilere kadar herkes bu pastadan pay alıyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü raporuna göre 2011 ile 2012’nin ilk yedi ayında tam 70 bin kaçak göçmen yakalanmış. Bunlar yakalananlar. Yakalanmayanların sayısının daha fazla olduğu düşünülecek olursa bilançonun büyüklüğü çok daha iyi anlaşılır.
Van’a ilk seyahatimde vızır vızır gidip gelen kasaları bomboş kamyonlar dikkatimi çekmişti. Ne taşıdıklarını sorduğumda bir emniyet görevlisi olağan bir ifadeyle, “Mazot, beyaz ya da canlıdır” demişti.
Mazotu biliyoruz, beyazın da uyuşturucu olduğunu “Bir kilo toz, bir otoboz” diye halk arasında ifade edilen değeriyle birlikte öğrenmiştim. O zamanlar Van sınırları dışına bir kilo uyuşturucu çıkarabilen, bir otobüs alabilecek kadar para kazanabiliyordu.
Ama ‘Canlı’ dedikleri insan ticaretinin ulaştığı boyutlar karşısında şaşırıp kalmıştım. Sınıra yakın noktada sohbet ettiğimiz bir jandarma görevlisi sadece kendi bölgelerinde haftada ortalama 100 kaçak göçmen yakaladıklarını söylemişti. Çin’den gelenler bile oluyormuş.
Terör, çatışma ve savaş ortamları uyuşturucu, silah, insan ticareti yaparak kara ekonomiden para kazananların en sevdikleri ortamlardır. Türkiye’de Güneydoğu ve Kürt sorununun 30 yılı aşkın süreden beri bir türlü çözülememesinde milyarlarca dolarlık kara para ekonomisinin bitmesini istemeyen güçlerin payı çok büyüktür. Daha iki ay önce İzmir’de çoluk çocuk 61 kişiyi boğan insan tüccarlarının daha bu facia unutulmadan yeniden organizasyonlara başlamaları gözlerinin ne kadar dönmüş olduğunun çarpıcı bir örneği.
İzmir burada Anadolu Kaplanları nerede
Türkiye’deki 81 ilden sadece 12’si devlete yük değil. Kendi kendine yeten bu iller İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, Kocaeli, Muğla, Tekirdağ, Zonguldak ve Kırıkkale. Manisa, Aksaray ve Yalova da fena değil. Son zamanlarda buralarda toplanan vergiler de devletin bu illere harcadığı paraları karşılamaya aşağı yukarı yaklaşmış.
İzmir devlete en çok gelir aktaran iller arasında dördüncü sırada. Bu yılın ilk 10 ayında devlet hazinesine tam 28 milyar 73 milyon lira aktarılmış. Hazine’nin gelirlerinin yüzde 10.36’sı İzmir’den toplanan vergilerden oluşuyor. Devlet, İzmir ve diğer 11 ilden topladığı vergilerle diğer 69 ilin ve kendi ihtiyaçlarını karşılamış.
Bu sayılara bakınca insan ister istemez burkuluyor. Öyle ya Türkiye o kadar yoksul bir ülke olmalı ki 81 ilden sadece 69’unda insanların ve şirketlerin gücü vergi vermeye yetmiyor. Mesela son 20 yılın yıldızları Konya, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi ‘Anadolu Kaplanları’ bile devlete muhtaç iller listelerinde görülüyor.
Ya da bir ihtimal daha var. O da vergi dairelerinin yolunu bilmemekten geçiyor. Ya da teşvikli iller olmanın getirdiği avantajlardan yararlanılıyor. Bazı illerde ise koca koca fabrikaların bile kaçak elektrikle çalıştırıldığını duyuyoruz. Ama bu durum başta İzmir olmak üzere, kanuna, nizama uygun çalışan yerlere karşı müthiş bir haksız rekabet yaratıyor. İzmirli sanayicinin pazarı yıllardır yavaş yavaş eriyip gidiyor.
Acaba iktidar partisi arı kovanına çomak sokup vergi toplayamadığı illerde gelirlerini artırma çabasına girebilecek mi? Ne de olsa işin ucunda oy var ve ufukta bir çok seçim görülüyor...
Paylaş