Paylaş
GEÇEN hafta İstanbul’daydım. Kadıköy’den 16.30’da yola çıkan bir aracın Ataköy’e ancak saat 19.30’da ulaşabildiği İstanbul’un halini görünce İzmir’in bütün kusurlarını görmez oldum. Ama İzmir ders çıkarabiliyor mu o ayrı konu. Sabah ve akşam trafiğinde adım adım gidilen Alsancak’tan Bornova’ya, Konak’tan Buca’ya, Karabağlar’a ana yollar ve bunlara bağlanan yan yollar İzmir’i giderek İstanbul’a benzetiyor.
Örneğin, Bayraklı’da yükselmeye başlayan her birine günde 15-20 bin kişinin girip çıkacağı gökdelenler bölgesine dikkat etmek gerek. İstanbul’un yüksek binalarla dolu Maslak bölgesine benzeyecek Bayraklı’ya gidip geleceklerin yaratacağı trafik bir süre sonra içinden çıkılmaz hale gelebilir.
Şu an İstanbul’da metro, tramvay gibi toplu ulaşımla gidilemeyen yerlerde hayat çekilmez durumda. Günde en az 2 saatlerini trafikte geçirmeleri insanların yaşam kalitesini ve iş verimlerini iyice düşürmüş. Öyle ki bazı şirketler çalışanlarını plazalarda toplama yerine belirli semtlerde uydu ofisler kurup evlerine kolayca gidip gelmelerini sağlamaya başlamış. Uygulama olumlu sonuçlar vermiş olmalı ki bazı büyük bankalar ve holdingler Avrupa yakasına ayrı, Anadolu yakasına ayrı merkezler kurup en azından çalışanlarını köprü trafiğinden kurtarmayı başarmış.
Çok geç olmadan
Geçmişte İstanbul’da belli bölgelerde yapılaşmanın yoğunlaştığı zaman mimar ve mühendis odalarının yaptığı “Trafik kilitlenir” uyarılarını hatırlıyorum. O günlerde bu uyarılar sırf muhalefet için ideolojik uyarılar olarak yorumlandı. Bugün ise söylenenlerin hepsinin doğru olduğunu görüyoruz.
Kentsel dönüşümün eşiğindeki İzmir’in geleceğini kurtarmak için henüz çok geç değil. Planlı bir kentleşme, toplu ulaşıma ağırlık veren ulaşım stratejisiyle sorunun kangren olmadan önü alınabilir. Ancak, bugün “Ah İstanbul” diye yakınırken, yarın “Vah İzmir” dememek için hızlı hareket etmek gerek.
Paylaş