Paylaş
Öyle olduğu için de TEOG ilk gündeme geldiğinde pek çok uzman gibi ben de itiraz etmiştim. O dönemde şu adresten indirebileceğiniz detaylı bir de rapor yazmıştık. Ol sebep, TEOG iyi ki kalktı, diyor ve bu tecrübeden gereken dersleri çıkartacağımızı umarak yerine gelecek sistem için bir öneride bulunmak istiyorum. Olabildiğince kısa ve somut yazacağım zira biliyorum ki uzun raporlar okunmuyor.
TEOG’un yerine ne gelmeli?
Öncelikle TEOG’un temel eğitimden gelen milyonlarca öğrenciyi orta öğretim kurumlarına yerleştren bir araç olduğunu hatırlayalım. Araç ortadan kalksa da sorun ortada duruyor. Ortaokuldan mezun olan 1 Milyonu aşkın çocuk liselere nasıl yerleştirilecek? Bu sorunla bir tek biz uğraşmıyoruz. Dünyanın her yerinde belli okullara talep, kontenjanın üstünde oluyor. Ve evrensel olarak baktığımızda ortaya dört farklı kayıt kriteri ortaya çıkıyor: Adrese dayalı yerleştirme, okul notlarına dayalı yerleştirme, sınava dayalı yerleştirme ve bireysel portfolyeye dayalı yerleştirme. Kimi sistem, bu kriterlerin hepsini kullanılıyor, kimi sistem de sadece bir kritere göre seçim yapıyor. O hale yanıtlamamız gereken ilk soru şu: Türkiye’de ortaöğretime geçiş için hangi kriter ya da kriterlere göre öğrenciler yerleştirilmeli? Tek tek inceleyelim.
Türkiye’de adrese dayalı sistem yoksul çocukların aleyhine işler!
Adrese dayalı sistem demek, her çocuğun ikamet ettiği yere göre bir okula yerleştirilmesi demek. Başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok yerinde yaygın olarak kullanılan bu yöntemin işlemesi için okullar arası kalite farkının çok az olması gerek. Bir başka ifadeyle, iyi okulların bir semt, il ya da bölgeye yığıldığı ülkelerde adrese dayalı yerleştirme yoksul çocukları kalitesiz okullara mahkum etmekten başka bir işe yaramıyor. O nedenle adrese dayalı sistem okullar arası kalite farkının çok düşük olduğu, yani eğitimde fırsat eşitliğinin tüm ülkeye yayıldığı ülkelerde çok rahat bir şekilde işliyor. Örneğin Finlandiya’da okullar arasındaki başarı farkı yüzde 10’u geçmediği için kimin nerede doğduğu çocuğun kaderini belirlemiyor. Ancak başarı farkının önemli bir kısmının öğrenciler arası değil okullar ve bölgeler arasındaki okul kalitesi farkından kaynaklandığı Türkiye’de bu sistem işlemez. Yine de bu sisteme geçilirse eğer, haberlerde bir daha falan köyde çoban filan okulu kazandı haberleri duyamayız. Ancak bir gün kaliteli eğitimi ülkenin her yanına eşit şekilde taşımayı başarırsak bu sistemi kullanabiliriz.
Okul notları tek başına sorunlu!
Okul notları bir sonraki başarının en iyi göstergesi. O nedenle yeni sistemde okul notlarının bir ağırlığı muhakkak olmalı. Ancak okul notları tek başına belirleyici olamaz. Olamaz, çünkü her değerlendirme gibi okul notları da epey hatalı olabiliyor. Benim Amerika’da yaptığım bir araştırmada ortaya koyduğum gibi, öğretmenler farklı nedenlerle kendilerine yakın gördüğü öğrencilere daha yüksek not verebiliyor. Aynı şekilde bazı öğrenciler toplu sınıf ortamında perofrmanslarını sergileme fırsatı bulamadığı için gerçek seviyesinin altında not alabiliyor. Tabii bir de not enflasyonu ve ailelerin sürece yapacağı olası müdahaleler sözkonusu. Bu ve farklı nedenlerle notlar bir gösterge ama hatasız bir gösterge değil. Zaten okul birincilerin notların ötesindeki performansına baktığınız zaman bunu görmek münkün. O nedenle okul notları yeni sistemin mutlak bir parçası olmalı ama salt belirleyicisi olmamalı.
Sorun sınavda değil, sınavın içeriğinde!
Sınavsız geçiş Türkiye gibi öğrenci sayısın çok olduğu, okullararası kalite farkının yüksek olduğu bir ülkede pratik olarak mümkün değil. Mülakat, portföy vesaire yöntemlerle milyonlarca öğrenciyi değerlendirmek imkansız. O halde bir sınava ihtiyacımız olduğu açık. Sorun bu sınavın içeriğinin ne olacağı sorunu.
TEOG’un kaldırılmasında tüm sistemi dönüştürecek bir fırsat var!
Sorun TEOG’da değil, TEOG’un neyi ölçtüğünde! Yukarda da ifade ettiğim gibi TEOG ezberi, bilgi tekrarını ölçen bir nevi hafıza testiydi. Oysa 21. Yüzyılda yaşayacak bir bireyin artık bilgiyi ezberlemesine gerek yok. Google var. Bu yüzyılda rekabet etmek için gerekli olan becerileri geçen hafta bu köşede yazdım. Nedir o becerilerin özü: Farklı kaynaklardan bilgi toplamak, bu bilgileri sorgulayarak analiz etmek ve ortaya bir sentez çıkarmak. TEOG’un yerine gelecek yeni sınav işte bu becerileri ölçmek zorunda. Ancak bu becerileri bir sınavla ölçebildiğimiz zaman eğitim sistemi baştan aşağı ezber mantığını terk edip eleştirel düşünce ve problem çözmeye odaklı 21. Yüzyıl seviyesine taşınabilir. Bu anlamda TEOG’un kaldırılmasında ben tüm eğitim sistemini topyekün dönüştürecek bir fırsat görüyorum. Çünkü bir kez daha önümüzde 21. Yüzyıl becerileri odaklı, ezber değil problem çözme becerisi ve yaratıcılığı ölçen, açık uçlu soruların da olduğu yeni bir sınav geliştirme fırsatı var.
TEOG yerine konacak sınav bakanlığın çekmecesinde duruyor!
Türkiye’nin alelacele ortaya çıkan sınav krizini aşmak için çok uzakta çözüm aramasında öyle uzmanları falan toplamasına gerek yok aslında. Ortada hazır bir seçenek var. Bakın Milli Eğitim Bakanlığı 12 yıldır ulusal düzeyde iki farklı sınav gerçekleştiriyor. Evet OECD gözetiminde geliştirilen PISA ve Dünya Bankası gözetiminde gerçekleştirilen TİMSS sınavlarından sözediyorum. Bu sınavlar Türkçe, Fen Bilgisi ve Matematik becerilerini tam da yukarda ifade ettiğim şekilde bilgi tekrarına göre değil, bilginin kullanımına göre ölçüyor. Türkçe hazırlanmış, geçerlik ve güvenirliği defalarca test edilmiş bu sınavlarda hem çoktan seçmeli sorular var hem de açık uçlu sorular var. Ben de TEOG yerine bu sınavların güncellenerek kullanılmasını öneriyorum.
Tek bir günde tüm ülkeyi sınava sokmanın bir anlamı yok
Sınav demişken bir noktanın da altını çizmek gerekiyor. Milyonlarca çocuğu senenin bir günü aynı saatte sınava sokmak akıl karı değil. İhtiyaç da yok. Bu çağda elimizdeki teknoloji ve kaynaklar her çocuğun hazır olduğunu hissettiği gün gidip bir merkezde sınava girebilmesini mümkün kılıyor. Yeni bir şeyden söz etmiyorum. GRE, TOEFL, SAT gibi testlere öğrenciler dünyanın dört bir yanında bu şekilde giriyor. Türkiye’de de var bu merkezler. Bizim de bilgisayar ortamında uygulayacağımız ve ezbere dayalı olmadığı için tekrar alınmasında sıkıntı olmayan bu tarz bir değerlendirme sistemine geçmemiz gerekiyor. Bu yöntemin sınav kaygısını da ciddi bir oranda azaltacağı aşikar.
Porfolyeye dayalı seçme en iyisi ama
Aslında olması gereken her öğrencinin notlarını, sınav puanını ve okuldışı etkinliklere katılımını hesaba katan bir sistemi yerleştirmek ve öğrenci alımını her okulun kendi seçim kriterine bırakmak. Türkiye’de bunu ancak bazı özel okullar yapabilir. Fakat uzun vadede gidilecek yer burası olduğu için özel okullardan başlayarak bu sisteme geçişin önünü açmalıyız. Ama hiç bir kayıt değerlendirme sistemi olmayan devlet okulları için bu sistem suistimal ve kaostan başka bir sonuç doğurmaz.
Sınav ve notlara dayalı yeni bir merkezi yerleştirme sistemi
Özetlersem, ben devlet okulları için okul notları ve yukarıda ifade ettiğim tarz merkezi sınava dayalı yeni bir yerleştirme sistemi öneriyorum. Adrese dayalı bir sistemin felaket olacağına inanıyorum. Sadece notlara dayalı bir sistemin pek çok çocuğun elinden merkezi sınavla potansiyelini ortaya koyma fırsatını alacağını düşünüyorum. Portfolyeye dayalı bireysel değerlendirme sisteminin pratik nedenlerle sadece özel okullardan başlatılmasını ve zamanla yaygınlaştırılmasını öneriyorum.
Bu yazıda sadece seçme kriterlerini irdeledim. Eğer haftaya yeni sistem hayata geçmez ise meselenin yerleştirme kısmına dair fikirlerimi de anlatacağım. Malum ben bu köşede haftada bir yazıyorum; Türkiye’de eğitim sistemi haftada iki kere değişiyor...
Paylaş