Paylaş
Zira yapılan tartışmaların Türkiye’deki çocuk gerçekliği ile pek alakası yok. TÜİK verilerine göre Türkiye’deki çocukların % 38’i ‘yoksulluk’ içinde değil, ‘şiddetli maddi yoksunluk’ içinde yaşıyor. Bu verileri okurken şunu unutmayın: Çocuk yoksulluğu yetişkin yoksulluğuna benzemez. Aşırı sefalet içinde yetişen çocuk, yoksulluk boyunduruğunu bir ömür taşımakla kalmıyor, o yoksulluğu kendi çocuklarına miras bırakıyor. O nedenle bu verileri dikkate almadan Türkiye’de çocuklar ve eğitim üzerine kafa yormak, boşa kürek çekmek demek.
Bahçeşehir Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren BETAM’ın dün yayınladığı verilere geçmeden bir noktanın altını çizmek istiyorum. Türkiye’nin sorunlarını çözmenin ilk adımı her bir sorunun boyutunu ortaya koyan verileri bilimsel yöntemlerle toplamak ve analiz etmektir. Bu bağlamda üniversite ve ‘think tank’ dediğimiz bağımsız düşünce kuruluşlarına hayati bir görev düşüyor. Bahçeşehir’de BETAM, TOBB’da TEPAV ve eğitim alanında ERG bu işi düzenli olarak dünya standartlarında yapan kuruluşlar. Kıymetlerini bilmeliyiz...
BETAM, ‘şiddetli maddi yoksunluğu’ AB kriterlerine göre bireylerin hayatlarına düzgün bir şekilde devam edebilmeleri için asgari ihtiyaçların temini olarak ölçüyor. Bu ölçüme göre aşağıdaki tabloda sıralanan toplam 9 ekonomik göstergeden 4’ünü yerine getiremeyen hanelerde yetişen çocuklar ‘şiddetli maddi yoksunluk’ içerisinde kabul ediliyor. TÜİK verilerine dayanan analize göre Türkiye için ortaya çıkan manzara maalesef içler acısı. Türkiye’de çocukların % 38’i şiddetli maddi yoksunluk içerisinde yetişiyor. Bu oran İsviçre’de % 1’in altında! 2015 yılında Bulgaristan’ın en kötü durumda olduğu bu sıralamada Türkiye 2016 yılında ivme kaybederek en dibe düşmüş bulunuyor. Avrupa’da çocuklarını bizden daha yoksul koşullarda yetiştiren başka bir ülke yok.
EN TEMEL İHTİYAÇLAR
Tabloda da göreceğiniz gibi Türkiye’de 7.5 milyon çocuk şiddetli maddi yoksunluk içinde yaşıyor! Bunun en önemli nedeni barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlardan yoksun olan çocukların oranının çok yüksek olması. Örneğin, Türkiye’deki çocukların % 40’ının evinde beslenme sorunu var, % 28’i evinde ısınma sorunu yaşıyor. Ve tabii şu da var: Çocukların yüzde 70’i tatile gidemiyor ama hepsinin evinde televizyon mevcut. Uzun okul dışı dönem için tehlikeli bir alaşım bu... Ama başka bir yazının konusu.
YOKSULLUK BOYUNDURUĞU
BETAM raporunda da ifade edildiği gibi yoksul doğan bir çocuk, çocukluğunun büyük kısmını şiddetli yoksunluk içinde geçirdiğinde genelde ömür boyu yoksul kalıyor ve hatta sonraki nesillere de bu yoksulluğu miras bırakıyor. Bunun nedeni yoksulluğun başta beyin gelişimi olmak üzere sağlıktan eğitime geniş bir alanda çocukların normal bir şekilde yetişmesine ket vuruyor olması. Öyle ki daha ana rahminde yoksul çocuklar, akranlarından fiziksel olarak ayrılıyor. Yoksul bir çocuk doğum anında düşük kilo ile başlıyor hayata, ardından gelişimin en hızlı olduğu ilk 36 ayda yetersiz beslenen çocuklar gerek fiziksel gerek zihinsel bakımdan akranlarından geriye düşüyor. Daha sonra bu riskler katmerlenerek artıyor. Okulöncesi eğitim kurumlarına katılımdan, kaliteli okullara devama kadar neredeyse her alanda yara üstüne yara alıyor bu yoksul çocuklar. Sonrasını ise biliyorsunuz, ortaokulda lise yıllarında okul terkle başlayan, vasıfsız işçilikle devam eden ve sonrasında bir sonraki kuşağa geçen bir kısırdöngü... Tablo karamsar ama yoksulluk elbette kader olamaz. Çaresi olan bir dert sefalet...
ÇOCUK YOKSULLUĞUNU AZALTMAK İÇİN NE YAPMALI?
ÇOCUK yoksulluğu bize has bir sorun değil. Dünyadaki çocukların yarısı yoksulluk içinde yaşıyor ama son yıllarda bu oran hızla düşüyor. Kalkınma uzmanları yıllardır bu soruna çare arıyor ve buluyor da. Hal böyle olunca elimizde hangi reformun ne kadar etkili olduğuna dair zengin bir repertuvar var. Bu bağlamda bildiklerimiz şunlar. Her sorunda olduğu gibi çocuk yoksulluğunu da azaltmanın ilk adımı sorunu dert etmektir. Teşhis olmadan tedavi olmuyor. Bu bağlamda önümüzdeki seçim döneminde çocuk yoksulluğunun gündeme gelmesi çözüm için önemli bir adım olabilir.
Somut olarak çocuk yoksulluğunu ve bu yoksulluğun çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmak için benim reform önerilerim şunlar:
- Doğum öncesi (prenatal) dönemde yoksulluk sınırındaki annelere temel sağlık hizmetlerine ek olarak gıda yardımı sunmak zorundayız.
- 0-36 aylık dönemde çocukların temel sağlık ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak ve bundan daha da önemlisi bu dönemin çocuk gelişiminin en kritik dönemi olduğunu topluma anlatmak zorundayız.
- 36-66 aylık dönemde, yani okulöncesi çağda, özellikle yoksul çocuklar için kaliteli bir okulöncesi hizmeti sunmak zorundayız. Tüm kalkınma iktisatçılarının üzerinde hemfikir olduğu sihirli formül bir formül varsa o da budur.
- Çocuk yoksulluğunu azaltmanın temel mekanizmalarından biri yoksul kadınların ekonomik konumunu iyileştirmektir. Bu bağlamda kalkınma reformları tasarlanırken yoksul kadınları eğitime ve istihdama
katan politikalara öncelik vermek zorundayız.
- Son olarak Türkiye’de çocuk yoksulluğu coğrafi bölgeler arasında büyük farklılık gösteriyor. Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan çocukların neredeyse yarısı şiddetli maddi yoksunluk içinde yetişiyor. Önümüzdeki dönemde hayata geçecek reformlarda önceliği bu bölgelere vermek zorundayız.
Paylaş