Paylaş
Özellikle ebeveynlerin en çok merak ettiği soru bu. Nedir bir çocuğu hayatta başarılı kılan şey? Zekâ mı, çaba mı? Genetik mi, çevresel etkenler mi? Bu sorulara yanıt vermek için bir çocuğu alıp on yıllarca takip etmeniz gerekiyor. Biz buna ‘boylamsal araştırma’ diyoruz. Aynı kişiyi yıllar itibariyle defalarca yeniden gözlemleyip neyin niçin değiştiğini anlamaya çalışan zahmetli çalışmalar bunlar. Bugün size o araştırmalardan ikisinin hikâyesini anlatacağım. İlki 1960’larda başlayan basit bir test, ikincisi de bir gün bizde de yapılmasını umduğum milli bir araştırma.
BASİT BİR TEST
1960 senesinde çocuklarda sabır üzerine araştırma yapan Stanford Üniversitesi profesörü Walter Mischel çok basit test geliştirir. Bir odada çocuğu karşılayan araştırmacı elindeki lokumu (marshmallow) çocuğa göstererek ona iki seçenek sunar: İstersen bu lokumu hemen sana verebilirim ama eğer 15 dakika beklersen sana iki lokum vereceğim. Araştırmaya katılan 4-6 yaş arası çocukların küçük bir kısmı lokumu hemen yer, bekleyebilenlerin ise yaklaşık üçte birlik bir kısmı 15 dakika bekleyip ikinci lokumu da hak eder. Buraya kadar ilginç bir şey yok ama bu basit testin ortaya çıkardığı gerçek ancak yıllar sonra belli oluyor.
SABRIN SONU!
Lokum testinin bugün tüm çocuk gelişim kitaplarında klasik bir çalışma olarak anlatılmasının nedeni bu testin uzun vadede çok şaşırtıcı sonuçlarının olması. 4-5 yaşlarında bu testte ikinci lokumu bekleyecek kadar sabırlı olan çocuklar ile lokumu gördüğü anda yiyen çocuklar arasında ileriki yaşlarda çok ciddi farklar ortaya çıkıyor. İkinci lokumu bekleyecek kadar sabırlı olan çocuklar hem tüm standart testlerden daha yüksek puan alıyor, hem daha az kötü alışkanlıklara başvuruyor, hem de sağlıktan maddiyata pek çok başka alanda daha pozitif sonuçlar gösteriyor. Kısaca bu basit test yıllar sonra kimin hayatta başarılı olacağına dair şaşırtıcı bir barometre sunuyor bize. İster obezite oranlarına bakın, ister eğitim ve gelir göstergelerine sonuç hep ikinci lokumu bekleyenlerin lehine... Peki nedir bu testi sihirli kılan şey? Nedir ölçülen? Yanıtlar sol altta.
DUNEDIN ARAŞTIRMASI
YENİ Zelanda’da bir üniversite şehri Dunedin. 1972 yılında bir ekibin yaptığı çalışma şimdi bu kenti tüm dünya literatürüne sokmuş durumda. Çalışma ilk başta iddialı ama kısa vadeli bir hedefle yola çıkıyor: 1 yıl boyunca kentin en büyük hastanesinde doğan tüm çocukların temel sağlık bilgileri kayıt altına alınacak ve bu çocuklar 3 yıl sonra yeniden ziyaret edilecek. Toplam 1037 çocukla başlayan bu boylamsal araştırmaya katılan her çocuk, önce 3 yaşında, sonra da belli aralıklarla toplanan verilerle izlenmeye halen devam ediyor. Peki bu araştırma hayatta başarının sırrı konusunda bize ne söylüyor?
BENLİK KONTROLÜ
Dunedin araştırması üzerine binlerce araştırma var. Ama bana göre en önemli sonuçlardan biri hayatta sağlık, refah ve başarıyı neyin daha iyi belirlediği sorusuna verilen yanıt. Zekâ mı? Sosyal sınıf mı? Yoksa başka bir faktör mü? Böylesine kapsamlı bir soruya yanıt vermek için yola çıkan Moffitt ve arkadaşları 40 yıllık veriyi incelediğinde karşılarına hiç umulmadık bir faktör çıkıyor: Benlik kontrolü! 5 yaşındaki çocukların kendi duygularını kontrol edebilme becerisi onların yetişkin hayatlarındaki başarı durumunu belirliyor. Zekâ ve sosyal sınıf bir noktaya kadar başarıyı etkiliyor ama benlik kontrolünün etkisi bunların çok daha ötesinde. Öyle ki eğitimde başarıdan gelir seviyesine, hapse girme olasılığından evlilikte tatmine kadar araştırmacıların baktığı tüm yetişkin başarı göstergelerinde temel belirleyici olan şey çocuk yaşta ölçülmüş olan benlik kontrolü becerisi. Dikkatinizi çekerim, zekâ ya da sosyal sınıf değil, benlik kontrolü! Üstelik benlik kontrolünün bu saydığım farklı alanlardaki kalıcı etkisi hem zengin çocuklar hem de fakir çocuklar için, hem IQ testlerinde yüksek puan alan çocuklar hem de IQ testlerinden düşük puan alan çocuklar için geçerli. Peki nedir bu benlik kontrolü denilen şey? Öğretilebilir mi?
NE YAPMALI?
Hem lokum testi, hem de Dunedin araştırması bize okulöncesi dönemin insan gelişiminde oynadığı kritik rolü hatırlatıyor. Şimdi tüm dünya harıl harıl bu dönemde çocuklara nasıl daha iyi duygu yönetimi kazandırırız sorusuna yanıt arıyor. Duygu yönetimi işte bu arayışın bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir kavram. Amaç, çocuklara erken yaşta kendi duygularını tanıma ve kontrol etme becerisi kazandırmak. Bunun ilk yolu onlarla güvene dayalı bir ilişki ise ikinci yolu onlara iyi bir rol modeli olmak. Eğer siz bir ebeveyn olarak çocuklarınızın ihtiyaç duyduğu anda onların yanında yer alıyorsanız ve onlara sinirlerinize hâkim olduğunuzu yaşayarak gösteriyorsanız onlar da bunu size bakarak öğreniyor. Çocuklara benlik kontrolü kazandırmanın diğer yolu da onlara sorumluluk duygusu kazandırmak için sınırlar koymak. Yasaklama ya da şımarıklık değil, açıklanabilir makul sınırlardan söz ediyorum.
TÜRKİYE’NİN MİLLİ BİR ARAŞTIRMASI NEDEN OLMALI?
Bu yazının konusu bu değil ama söylemeden geçemeyeceğim. Dunedin araştırması şu anda hem Yeni Zelanda’ya kendi çocuklarını nasıl daha iyi yetiştireceğine dair ışık tutuyor hem de ülkeyi dünya literatürüne sokuyor. Aynı şekilde Almanya’nın, Amerika’nın, İngiltere’nin 50-60 yıl devam eden ulusal araştırmaları var. Bizde maalesef böyle milli bir araştırma yok. Bir ilçede doğan tüm çocukları belli aralıklarla takip ettiğimizi, Türkiye’de çocuk olmak, ergen olmak, yetişkin olmak üzerine veriler topladığımızı, o verilerin eğitimden sağlığa pek çok alanda bize ışık tuttuğunu bir hayal edin...
Paylaş