Paylaş
Bu sezon zımba gibi golcüleri seyrediyoruz. Gomez (Beşiktaş), Redallega (Akhisar) Eto’o (Antalya) Gekas (Eskişehir), Fernandao (Fenerbahçe), Necid (Bursa), Kweuke (Rize), Podolski (Galatasaray) ve Cardozo (Trabzon).
Türkiye’deki verimi tartışılır ama kariyeri tartışılmaz Van Persie’nin de dünya markası olduğunu hatırlıyoruz.
Yine de ligimizin “gol alanlarında bir bolluk, bir zenginlik yaşadığını” söylemek mümkün.
Şimdi okur haklı olarak “Bizden kimse yok mu?” diye sorup akıllara Burak ile Umut’u getirecek.
Yukarıdaki listede yer alan yabancılar seyirciye nasıl ki “bir gol bayramı” yaşatıyorlarsa, Burak ile Umut’un futbolculukları da birer “kahır şarkısı” gibi geliyor.
Burak ile Umut, 23 Nisan şenliklerinde aile torpiliyle bayrak taşıtılan kaymakam çocuklarına benziyor.
UÇAN TEKMECİ
Seyir zevkine tavan yaptıran Rize-Galatasaray maçında yedi güzel gol vardı.
Heyecan vardı, tempo vardı.
Dört kez yaşanan geri dönüşler vardı.
Benim aklımda Burak’ın akıl dışı hareketi kaldı.
Hani gerilerden bir top attılardı.
O top tam da ceza sahası içinde Burak’ın iki metre önüne düştüydü.
Burak ne kafa ne de şut denedi.
Kendini öne fırlattı.
Top kadar havalanırken sağ ayağını ileri uzattı.
Jackie Chan filmlerinde, düşmanlarına uçan tekme ile dalan esas oğlan gibi uçtu.
Elbette topla bir temas kuramadı.
Ama yarattığı sahne çok filmografikti.
Benzerini hiçbir maçta görmedim.
Yeryüzündeki her hangi bir topçunun da böyle bir deneme yapacağını sanmıyorum.
Şimdi kendinizi Hamza Hamzaoğlu’nun yerine koyun.
Burak ile Umut’un yerine elinde nasıl bir golcü olmasını isterdi, diye düşünün.
Eminim 36 yaşındaki Gekas’a bile razı olurdu.
Bu tablonun içinde Umut’u Burak’tan ayırıyorum.
Çünkü koşuyor, gerçekten rakibe baskı yapıyor.
Topu alıp verebiliyor.
Çalışkan, kuvvetli ve inatçı, tekniği her hâlükârda diğerinden iyi.
(*) Yazarın notu: Rize maçının aklımda kalan ikinci karesi de şuydu. Orta sahadan atılan otuz metrelik bir top, kendisini kontrol etmek isteyen Burak’a çarpıp, sekiz metre ötesine düştü. Böyle bir manzarayı amatör kümede bile göremezdiniz.
FENER DE BOZUK
Van Persie’nin kariyerini tartışacak halimiz yok.
Premier Lig’de harikalar yaratmış, burada kan uyumunu sağlayamamış.
Fener taraftarı Beşiktaş’ın Gomez’ine, Galatasaray’ın Podolski’sine, Antalya’nın Eto’o’suna bakıp “Bizimki niye böyle çıktı” diyerek kendi kendini yiyor.
Bence üzülecek bir durum yok.
Van Persie’nin derdi yetenek noksanlığıyla ilgili değil, formsuzluk.
Bilemedin uyumsuzluk.
Ya forma sokar oynatırsın yahut gönderirsin, gider.
Galatasaray ise elindekilerden sözleşmesi bitene kadar kurtulamaz.
Onlar varken yeni futbolcular alamaz.
Aldığı zaman da “Burak niye oynamıyor?” olur.
Bizim memlekette futbol kamuoyunu oluşturan isimlerin tuhaf halleri var.
Fenerbahçe geçmişi olanlar, düzenli olarak Galatasaray veya Beşiktaş seyircisine saç baş yolduran adamları övüyorlar.
“O oynamazsa olmaz!”
Galatasaray kökenliler de Fener’i hasta eden futbolcuların duacısı.
“O Türkiye’nin bir numarasıdır”
Bana sorarsanız “tersine lobicilik” yapıp, içten içe tuttukları takımlara hizmet veriyorlar.
Herkesin apaçık gördüğünün tersini söylemenin başka mantığı yok.
***
Kweuke denen bir mucize var Rize’de.
Tek başına maç aldırıyor.
Tank gibi kuvvetli ve teknik hem havadan hem karadan kaçanı yok.
Galatasaray’a kan kusturduğu maçta yaşanan bir sahnedeki hali yüreğimi burdu.
Saha karışmıştı.
Bir karışlık Olcan geldi o dağ gibi adama postasını koydu.
Eliyle ittirdi.
Türkiye’de kimsesiz bir Afrikalı’nın yalnızlığını, o itiş kakışın içinde Kweuke’nin yüzünde okudum.
Kabadayılığın manifestosunu yazan bir karış boyundaki Olcan’ın hakaretlerine katlanırken, onun yüzüne “Bunu bana sokakta yapsan seni kibrit çöpü gibi kırardım” dercesine bakıyordu.
Gariplik her daim acıdır.
Olcan bunu bir düşünsün isterim.
Paylaş