Şirketlerin inadı, belediyelerin fırsatçılığı, kamunun ihmali derken üretim aşamalarını doğrudan etkileyecek 5G yarışında da geri kalmak üzereyiz. Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan, bu durumu şu sözlerle özetliyor: “Fiberin baz istasyonlarına kadar temin edilmesi gerekiyor. Hanelere kadar fiber yaygınlaştırılmalı. Mobil altyapının geliştirilmesi adına fiber altyapı yatırımları desteklenmeli. Mükerrer yatırımların engellenmesi adına, altyapı paylaşımları teşvik edilmeli. Son 3 yıldır fiber altyapıyı yaygınlaştırma konusunda ne yazık ki bir yol alamadık. Bu konuda tek bir çivi dahi çakamadık.” Tablo üzücü. Peki bundan sonra ne yapılabilir? Murat Erkan’ın önerisi şu: “Ortak altyapı şirketi kuralım. Altyapı sahibi işletmecilerin, altyapılarını satmaları veya ayni sermaye karşılığında yeni kurulacak Türkiye Ortak Altyapı Şirketi’ne devretmelerini isteyelim. Yapılacak iş modeli değerlendirmelerine göre kurulacak şirketin yüzde 100 kamu veya kamu-özel sektör işbirliği olması değerlendirilebilir. Bu şirket sabit getirili-risksiz yatırım arayan küresel fonlar için önemli bir cazibe unsuru olacak ve ülkemize büyük ölçekli doğrudan yabancı yatırım olanağı sağlayacaktır.”
5G SEKTÖRLERi DEĞİŞTİRECEK
5G alanında yerli teknolojilerin geliştirilebilmesi için oluşturulan girişimlerde de aktif olarak rol oynadıklarına dikkat çeken Murat Erkan, 5G hazırlıklarının tüm hızıyla sürdüğünü söyledi. Erkan, “Ticaret savaşlarının derinleştiği globalleşmenin arka plana itilmeye başladığı günümüzde rekabette önde olabilmek adına 5G gibi yeni gelişen teknolojilerde kendi çözümlerimizi geliştirmek için hızla harekete geçmeliyiz. İlkleri hayata geçiriyoruz. İstanbul Tepebaşı’ndaki mağazamızda 5G’yi cep telefonlarıyla buluşturarak 2.2 Gbps hızları aşıp dünya rekoru kırdık. 5G’nin getirdiği dijitalleşme teknolojisi sektörleri dönüştürecek. Bu nedenle 5G bireylerden çok aslında endüstrilerin ihtiyaç duyacağı bir teknoloji olarak önümüze çıkıyor” diye konuştu.
1-1 biten Fransa-Türkiye maçını birlikte izlediğimiz Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan, “Türkiye Futbol Federasyonu ile olan kader birliğimizi 2021 yılında kadar uzattık. TFF’nin tarihinde ilk dijital anlaşmayı Turkcell’le yapmasından gurur duyduk” dedi.
CEP TELEFONLARI BİRER ATM GÖREVİ GÖRECEK
FİNANSAL çözümlere de el atan Turkcell, Paycell ve Financell markalarıyla sektörün iddialı oyunculardan biri oldu. Her ay tahsilat gerçekleştirdikleri müşterileri sayesinde Türkiye’de kredi skorunu ölçen en güçlü şirketlerden birisi olduklarını vurgulayan Murat Erkan, “Ödeme yapan 26 milyon müşterimiz var. Türkiye’nin en büyük bankasında bu sayı 8 milyon. Cep telefonları birer ATM görevi görecek. ATM kurmaya olan ihtiyacı ortadan kaldıracağız. Milli yemek kartı Paye Kart ise Paycell’in desteğiyle sürekli büyüyen milli yemek kartı. İstanbulkart olarak da kullanılabiliyor” diye konuştu.
Hedef hız şampiyonu 5G’nin nimetlerini onlarca sektörde uygulanır hale getirmek. Türkiye’nin 5G’ye ne zaman geçeceği henüz belirsiz. Ama çok da uzun olmayan bir zamanda özellikle sanayinin iş yapış şeklini baştan aşağıya değiştirecek 5G’yi rekabet yarışında geri kalmamak için hemen gündeme sokmak zorundayız. Gittik, test ettik, yerinde gördük. 5G teknolojisi zamandan bile hızlı ilerliyor!
FİBERSİZ 5G? OLMAZ Kİ!
5G teknolojilerini deneyimlediğimiz ve Vodafone’un davetlisi olarak gittiğmiz Almanya’da Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Hasan Süel’in iki lafından biri fiber oldu. Biz 4G’yi, 5G’yi havadan yakasak bile buna aracılık eden baz istasyonları hem ana şebekeye hem de birbirine fiber ağla bağlanmak zorunda. Ama maalesef fiber ağ uzunluğu istenilen boyuta gelmedi. Hasan Süel’den yıllardır yazıp çizdiğimiz gerçekleri bir kez daha duyuyoruz: “Yerel yönetimler aşırı gelir beklentisiyle engelliyor, yer altından fiber ağ geçiremiyoruz. Oyun kurucu operatör fiber ağını paylaşmıyor, hâlâ bekliyoruz.”
İSTANBUL ÖRNEK OLUR MU?
BAZ istasyonu yatırımlarında belediyeler ile işbirliği içerisinde olmalarını gerektiğini belirten Hasan Süel, üç operatör olarak nefes almak istediklerini söylüyor. Bırakın yeni teknolojileri götürmeyi mevcut hizmeti bile yapamaz durumda olduklarını belirten Süel, “Yatırımın kolaylığını sağlamak şart. Baz istasyonunda kira meseleleri var bu belediyeler için önemli bir gelir haline gelmiş durumda. Rekabet üstü bir konu bu. Yatırımımızı yapmamıza izin verin diyoruz. İstanbul Belediyesi’nin İSTELKOM adı altında bir iştiraki var. Bu İSTELKOM aslında İstanbul’da fiber kanalları inşası yapmaya yetkili bir şirket çünkü bu fiber yatırım işinde kablonun dışında, kablonun içinden geçeceği borunun inşası önemli. Bunu sağlayan şirket. Biz tabii onlarla iletişim halindeyiz. İnşallah İstanbul’da güzel adımlar atarız ki bu Türkiye’ye de örnek olur” diyor.
5G İLE ÇALIŞAN OTOMOBİL FABRİKASI
ALMANYA’DA ziyaret ettiğimiz yerlerden biri de Aachen’deki elektrikli otomobil üreten e.GO otomobil fabrikası oldu. Bu fabrikanın en önemli özelliği 5G’ye hazır şebeke kullanarak makineleri birbirine bağlayan, dünyadaki ilk fabrikalardan biri olması. Vodafone ve Ericsson’un teknolojileriyle hayata geçirilen bu fabrikanın duvarlarına 36 mobil anten yerleştirildi. Bu antenler saniyede 10 gigabite kadar yüksek bant genişliği ve 8 bin 500 metrekarelik üretim salonunda birkaç milisaniyelik düşük gecikme süresi sağlıyor.
BU köşede onlarca dolandırıcılık olayını kaleme aldım. Elimden geldiği kadar vatandaşı uyarmaya çalıştım. Ancak dolandırıcılık yöntemlerinin sonu gelecek gibi değil. Her gün yeni bir icatla karşımıza çıkıp paramızı ele geçirmeye çalışıyorlar. Yöntemleri değişse de aslında birkaç önemli noktaya dikkat ettiğimiz takdirde tuzaklarına düşmemek mümkün ama bir anlık dalgınlık... İşte bizzat şahit olduğum son olay...
Almanya’da Düsseldorf’ta önemli bir iş yemeğinin tam ortasındayız. Sabah gazetesi yazarı, arkadaşım Şelale Kadak’ın telefonunda bir sessiz arama beliriyor. Şelale telefonunu açıyor, başta sessiz bir biçimde yurtdışında olduğunu belirtip kapatmak istiyor. Fakat birden yükselen sesiyle biz de Şelale’nin konuşmasına dikkat kesiliyoruz. “Hesap bilgilerim mi ele geçirilmiş. Yasadışı bahis sitesi 900 lira mı, parayı çekmeye mi çalışmışlar. Kartımdan mı, hesabımdan mı, alamamışlar mı, güvenlik duvarı engellemiş, anladım. Kartımı iptal edip tüm şifrelerimi yenilemem gerekiyor. Tamam. Şimdi siz bana yardımcı olacaksınız. Evet hemen değiştirelim şifremi...”
Başından itibaren konuşmanın gidişatını anlamaya çalışırken olay tam Şelale’nin telefondaki kişinin şifre talebi aşamasına geldiğinde müdahale için hamlemi yapıyorum. O sırada telefon görüşmesi de bir şekilde kesiliyor. Şelale panik ve endişe dolu gözlerle bakarken telefonu da aynı anda yeniden çalıyor. “Sakın açma” diyorum. “Şu anda telefondaki kişi tarafından dolandırılmak üzeresin.”
Hızlıca açıklıyorum telefondakilerin amacını ve ekliyorum: Bir bahis sitesi tarafından değil, bizzat telefondaki kişi tarafından dolandırılmaya çalışıldın...
DOĞRU HAMLE
Son yıllarda pazara sunulan elektrikli ev aletleri arasındaki teknoloji farkları o kadar fazla ki elektrik tüketimleri arasında da uçurum var. Örneğin; iki ayrı çamaşır makinesi düşünün. Biri A+++(-%10) diğeri A+++(-%70) enerji etiketine sahip olsun. İlk çamaşır makinemizin güncel fiyatlarla yıllık elektrik tüketimi 104 TL’yi buluyor. Bu makinenin 72 TL de su tükettiğini hesaba katarsak iki kalemde yıllık fatura 176TL’ye ulaşıyor. Oysa A+++(-%70) etiketine sahip çamaşır makinesinin yine güncel fiyatlarla yıllık elektrik tüketimi sadece 35 TL iken aynı makinenin su tüketimi ise 62 TL olarak hesaplanıyor. Yani bu makinenin iki kalemdeki tüketimi 97 TL düzeyinde. Özellikle ikinci makinenin elektrik tüketiminin su faturasından bile düşük olduğuna dikkat çekmek isterim. Bu tür elektrikli aletlerin daha az elektrik tüketmesinin sırrı inovatif teknolojiler.
YENİ MOTOR TEKNOLOJİSİ
Elektrik tasarrufu için en çok değişime uğrayan parçalardan biri motor. Örneğin; buzdolabı motorlarında artık ‘Inverter’ motor teknolojisi bulunuyor. Eski tip buzdolabı ısıyı denge tutmak için motorların açılıp/kapanması yönetimiyle çalışıyordu. Yani otomobillerin trafiğe girdiğinde durup/kalkması gibi. Bu da daha fazla tüketim anlamına geliyor tabii ki. Yeni nesil Inverter motorlar ise sürekli devrede. Bu sayede sıcaklık dalgalanmaları en aza indirilerek tasarruf sağlanıyor. Çamaşır makinelerinde de yeni nesil motorlar kullanılıyor. Motorlarda yapılan tasarım değişikliği sayesinde motor içindeki sürtünme en aza indirilerek daha verimli çalışması sağlanıyor. Benzer yeni nesil motor teknolojileri bulaşık ve kurutma makinelerinde de kullanılıyor. Dikkatimizi çeken diğer bir yenilik de yapay zekâ. Sensörlerden alınan veriler, yapay zekâ ile işlenerek motorların en optimize şekilde çalışması sağlanıyor. Bu da tasarruf demek.
FARK 300 TL
Peki enerji tasarrufu yapan yüksek teknolojili bir beyaz eşyaya sahip olmanın faturası ne kadar? A+++(-%10) enerji etiketine sahip 9 kilogram kapasiteli bir çamaşır makinesinin satış fiyatı 2 bin 500 TL civarında. Tasarrufun daha üst düzeyde olduğu A+++(-%40) modellerin satış fiyatıları yaklaşık 2 bin 700. Enerji etiketinin A+++(-%70) olduğu modeller ise 3 bin TL’yi aşıyor. Kısacası aradaki 300-500 TL arasında farkla alacağınız modelin farkını yaklaşık 3 yılda çıkarabiliyorsunuz. Buzdolabındaki farkın yaklaşık 800 TL ile 1.000 TL arasında olduğunu paylaşayım. Tabii ki işin çevre boyutunu da hesaba katacak olursak enerji tüketimi düşük olan modellerin katkısı daha da anlamlı.
ELEKTRİK VE DOĞALGAZA DÜŞÜK FATURA FORMÜLLERİ
DÜNYACA ünlü alışveriş siteleri üzerinden yurtdışından çok ucuza satılan bazı ürünleri sipariş eden tüketiciler sonradan çıkan ekstra ödemeler karşısında şok yaşıyor. İnternet sitelerinde veya sosyal medya uygulamalarında yer alan cazip ilanlar aracılığı ile sözkonusu internet sitelerinden ürün alan vatandaş 2 liralık tokaya 11 lira, 32 dolarlık kolyeye 800 liraya vergi ödemek zorunda kalıyor. İşin arka planında ise Ardiye ücreti olarak anılan vergi mevzuatında yer alan bir vergi var. Sosyal medyada “... alışveriş sitesinden 1 dolara kolye aldım. Kapıda 113 TL gümrük vergisi istediler”, “Çin’den 32 dolara aldığım ürün için ardiye ücreti 700-800 TL civarı masraf çıktı” ve “20 TL’ye aldığım 3 parça ürün, gümrüğe tabi yapılıp, ardiye ücreti aldılar. Ürünler 1.000 TL’ye geldi” notlarıyla paylaşılan şikayetlerin sayısında dikkat çekici bir
artış var.
ARDİYE ÜCRETİ YOK
Peki neden son dönemlerde bu şikayetler arttı? Bu sorunun cevabının arkasında kargo şirketleri var. Siparişi verilen ürünler hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketler tarafından Türkiye’ye getiriliyor. Ürün geldikten sonra ise gümrük işlemleri yapılıyor ve sonra dağıtıma çıkarılıyor. İşte bu noktada iş kargo şirketlerine kalıyor.
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda, “Önemli değeri olmayan eşya ile numunelik eşya ve modeller ve inceleme, analiz veya test amaçlı gelen eşyaya ilişkin işlemler için hiçbir surette; diğer eşyaya ilişkin işlemler için gönderinin geldiğine dair bildirimin alıcıya yapıldığı tarihten itibaren ilk üç gün için ardiye ücreti alamaz” deniliyor. Yani 3 güne kadar hiçbir ardiye ücreti alınamıyor. Eğer yerli kargo şirketi 3 gün içinde ürünle ilgili gümrük işlemlerini yapmayıp dağıtıma çıkmazsa ücreti yurtdışından alışveriş yapan müşterilere bir de ardiye ücreti faturası çıkıyor. Üstelik bu rakam, günlük ücret üzerinden kargo boyutuna göre de değişiyor. Yani sipariş ettiğiniz ürünün boyutları dışında gümrükte kaldığı süre de size çıkacak faturanın kabarıklığını doğrudan etkiliyor. Ürün gümrükten ne kadar geç çekilirse ödeyeceğiniz tutarın artacağını hesaba katmanız şart.
Özetle yurtdışı merkezli alışveriş sitelerinden alışveriş yaparken alacağınız ürün zorunlu değilse ödeyeceğiniz ücrete ilave bir fatura çıkabileceği ihtimalini sakın göz ardı etmeyin. Ucuz ürün cazibesine kapılıp Türkiye’den alabileceğiniz fiyatların üzerine ödeme yapmayın.
ÖYLE konular var ki yıllar geçse de gündemden düşmüyor. Bunlardan biri de okul servis ücretleri. Bugünlerde okul çağında çocuğu olan kiminle konuşsanız bilin ki size servis ücretlerinden yakınacak. İki yıl önce Vatandaşın Ekonomisi köşesinde bu konuyu gündeme alıp ‘size sunulan her okul servis ücreti faturasını kabul etmeyin. Mesafe hesabınızı iyi yapın, gerekirse şikâyet edin’ demiştim. Aynı çağrımı tekrarlıyorum. Bugün yayınladığımız bazı büyük illerde yetkili makamların ilan ettiği mesafelere bağlı özel okul servis ücretleri tabloları var. Öğrencinin okulu ile evi arasındaki mesafeyi harita programları aracılığı ile ya da bizzat bir araçla ölçüp bu tablolardaki mesafe ücretlerini baz alın. Üzerine en fazla hostes ücret payı olarak lanse edilen yüzde 35’i ilave edin. Bulduğunuz ücret aylık okul servis ücreti olacak. Okullar en fazla 9 ay açık kalıyor. Bulduğunuz aylık ücreti 9 ile çarparsanız servis şirketinin sizden talep etmesi gereken yıllık ücreti bulacaksınız. Bazı okul servislerinin 8 ay üzerinden hesap yaptığını da hatırlatmam şart sormanızda fayda var.
Tüm bunları niye tekrar yazıyorum çünkü 2019-2020 eğitim sezonu başlamak üzere. Bana gelen e-postalar gösteriyor ki bazı velilerden geçen yılki servis ücretlerinin yaklaşık yüzde 50 fazlasıyla ücret talep ediliyor.
Servis ücretleri konusundaki şikayetlerin İstanbul’daki muhatabı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) geçtiğimiz yıllarda velileri şu şekilde uyarmıştı:
“Hiçbir şekilde bu ücretlerin üzerinde taşıma bedeli talep edilemez. Bu ücret tarifesi gidiş-dönüş ücreti olup mesafe ölçümü sadece ev ile okul gidiş mesafesi olarak alınacaktır. Ayrıca dönüş için mesafe tayin edilmeyecek ve ilave ücret ödenmeyecektir. Konuyla ilgili şikayetlerinizi ‘153’ Alo Beyaz Masa’ya iletebilirsiniz.”
Lütfen her ilçe ve ilde resmen ilan edilen servis ücretlerini öğrenin hesabınızı yapıp hakkınızı arayın. Ne yazık ki servis şirketleri resmi rakamlara rağmen vatandaştan yüksek ücret istiyor ve ancak haklı şikayet durumunda ücretler normal seviyesine çekiliyor.
ETÜT VE KURSA ÇÖZÜM YOK!
OKULLAR ile servis şirketlerinin velileri kaderleriyle baş başa bıraktığı en önemli ayrıntılardan biri de okul çıkış saatleriyle ilgili. Özellikle son sınıf öğrencilerine yönelik kurslar, tüm öğrencilere yönelik etüt ve yüzme, basketbol vs etkinlikler kelimenin tam anlamıyla başa bela oluyor.
SON yılların en büyük borç yapılandırmalarından birine imza atan Doğuş Grubu’nun finansal durumunu iyileştirme operasyonları sürüyor. Önceki gece Galataport’un tanıtım toplantısında bir araya geldiğimiz Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Ferit Şahenk bu yıl bankalarla yapılan anlaşmada 2.3 milyar Euro tutarında olan borcu bu yıl sonu itibarıyla 2 milyar Euro’nun, önümüzdeki sene sonu ise 1.5 milyar Euro’nun altına indirmeyi hedeflediklerini söyledi. Borcu indirebilmek için çok detaylı ve titiz bir planlama ile yaklaşık 700-800 milyon Euro’luk satış yapmayı planladıklarını da belirten Şahenk, “Satılacak varlıkları Doğuş’un ana sektörlerindeki gücünden taviz vermeden ve ana stratejilere odaklanarak belirliyoruz. Bunun bir kısmı da Doğuş’un Hospitality işlerinin halka arzından olabilir. Bu sene EBITDA ve nakit akışlarımızda önemli iyileşmeler gözlemledik. Bir yandan da çok kısa süre içinde Grupta yıllık 75 milyon Euro’luk tasarruf sağladık” diye konuştu.
SÖYLENENLER BENİ KIRDI
Grubun yeniden yapılandırma sürecinde ailenin önemini bir kez daha içinde hissettiğini söyleyen Şahenk, “Annem ve kardeşim büyük destek verdi. Annemin her şeyin altına imza atarım sözü çok önemliydi benim için. Biz Anadolu topraklarının çocuğuyuz. Burada doğup bu topraklara yatırım yaptık. Ben sonuçta bu topraklarda “Ferit’im” Türkiye dışında değil. Yurtdışında elbette yatırımlarımız oldu ama düşünün son 10 yılda 9 milyar dolar yatırım yapmışız nette. Bunun sadece yüzde 17’si yurtdışında. Yani geri kalanı (7.5 milyar dolar) Türkiye’ye yatırmışız. Neler söylendi en çok da bunlar beni kırdı” dedi.
CEO ŞAPKASINI DA TAKTI
Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı’na ek olarak CEO’luk görevini de üstlendiğini hatırlatmamız üzerine de Ferit Şahenk şunları söyledi:
“Grubumuzda tüm bu finansal yapılanmanın yanı sıra önemli bir kültürel ve organizasyonel değişim de gerçekleştirdik. Hiçbir şekilde ana sektör ve stratejilerimizden kopmadan önemli bir transformasyon yaşadık. Grup yönetiminde çalışan arkadaşlarımızda ortalama 20 yaş gençleşme yaşadık, ben de ikinci, üçüncü kademedeki arkadaşlarımla çok daha fazla çalışma fırsatı yakaladım. Yeni kültürün ve organizasyonun birebir içerinde olma kararlılığım var.”
16 YILDA YATIRIMI GERİ ÖDER
TÜRKİYE’deki en yaygın zincir okullardan biri... İki yıl önce kendi markasına benzer bir alt marka ile ülke çapında daha da yayılmayı amaçlıyor. Yöneticilerinin o günlerdeki demeçlerine göre ana markanın ücreti pahalı olduğu için daha ucuza öğrenci kabul edecek alt marka ile daha büyük bir kesimi hedefliyorlar. Alt marka ülke çapında franchising (isim ve işletme hakkı) vermeye başlıyor. 10’dan fazla noktada okullar açılıyor öğrenci kabulüne başlanıyor. Bu okullardan biri de İstanbul Bahçeköy’de faaliyete geçiyor. Geçen yıl öğrenci kabulüne başlayan okulda başta her şey yolunda gidiyor. Ta ki 2019 yılının ocak ayına kadar. Veliler okul yönetiminden erken kayıt ile ilgili mesajlar almaya başlıyor. Mesajda bir yıl sonraki eğitim dönemi için erken kayıt yaptıracak ve ödeme yapacak tüm öğrenciler için zamsız tarife uygulanacağı belirtiliyor. 150’ye yakın veli okulun yolunu tutup yöneticilerle temasa geçiyor. Maddi durumuna göre kimi ücretin tamamını kimi yarısını ödüyor. Enflasyonun yüksek olduğu bir dönemde okul ücretine gelecek zamdan etkilenmeyeceklerini düşünmenin rahatlığı içinde 2018-2019 eğitim sezonunu tamamlıyorlar.
KAPIYA KİLİT VURDU
Sonrasında garip şeyler olmaya başlıyor. Okul işletmecisi önce franchising aldıkları okul markasını anlaşamadıkları gerekçesiyle bırakacaklarını söylüyor. Veliler endişelerini dile getirdiklerinde de yola kendi markalarıyla devam edeceklerini belirtiyor. Sonrasında yeni yatırımcı bulacaklarını söylüyor ve bir başka okul markasını anlaştıklarını söyleyerek velilerle tanıştırmaya başlıyor. Aradan bir iki gün geçmeden veliler yeni okul markası ile de anlaşma sağlanamadığını öğreniyor. Sonrası ise tam trajedi. Önce öğretmenler de dahil olmak üzere tüm okul personelinin işine son verildiği ortaya çıkıyor ardından okulun kapısına kilit vuruluyor.
Okul işletmecisine ulaşamayan veliler soluğu franchising veren ünlü okulda alıyor. Ancak buradaki yöneticiler de olayın kendi sorumluluklarında olmadığını yapacak bir şey bulunmadığını söylüyor. Onlarca veli giden paralarına mı yansınlar çocuklarının iyi bir okul hayallerinin, daha yeni kurulan arkadaşlıklarının zincirli bir kapının ardında kalmasına mı?
HORMONLU BÜYÜMENİN SONUCU
FRANCHISING verirken parasını alan ama kime neyi teslim ettiğini yeterince araştırmayan bazı zincir okulların iş battığında sorumluluk kabul etmesinin hukuki tarafına elbette mahkemeler bakacak. Biz şimdi bu aşamaya nasıl gelindiğini mercek altına alalım. Aynı kalemden çıkan iki yazı aslında bütün bu çarpık tabloyu özetliyor. Hürriyet Gazetesi yazarı arkadaşım Nuran Çakmakçı konuyla ilgili uyarısını aslında aylar önce yaptı. Çakmakçı, 2018 aralıkta kaleme aldığı yazıda aynen şunları ifade etti:
“Akademeli değil, aynı anda bütün sınıfları doldurarak ya da birkaç kampus açarak işe başlıyorlar. ‘Hormonlu büyüme’ olarak nitelendiren bu yöntem sonunda, büyümeye çalışırken batıyorlar. Sadece yeni açılanlarda değil, bazı zincir okulların ‘franchise’ şubelerinde bile ciddi sorun yaşanıyor. Onlarca okulda öğretmenler maaşlarını aylardır alamıyor. Bazı okullar nasılsa kazançlı diye yüksek fiyata bağladıkları okul binalarının kirasını ödeyemiyor, yemek firmaları borç listeleri ile kurucuların kapısını çalıyor.”