Bayrağı Rauf Bey’den devralan aile üyeleri Türkiye’de elektrik sektörünün özelleştirildiği 1996 yılında elektrik toptan ticareti, üretimi, uluslararası elektrik ticareti alanlarında lisans alan ilk Türk şirketi olmuş. Arkadan, Türkiye’nin ilk elektrik ihracatını Irak’a, Silopi’de bulunan santralleri üzerinden gerçekleştirmiş. Tam da bu esnada, birçok ülke ve şirketin normalden çok daha hızlı ve güvenilir elektriğe ihtiyaç duyduğu fark edilince Powership projesi doğmuş.
Geçtiğimiz hafta gazeteci arkadaşlarımızla beraber ziyaret ettiğimiz Karadeniz Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Harezi söze tam da böyle başladı ardından “Afrika’ya Işık olduk” diyerek, holdingin geldiği noktayı adım adım şöyle anlattı:
YÜZEN GÜÇ
- İlk Powership projesini 2010 yılında hayata geçirdik. O günden bugüne filomuz çok hızlı bir şekilde büyüdü ve bugün 40 adet hazır Powership’ten oluşan bir filoya sahibiz. Yüzer santrallerimizin kurulu gücü 7 bin MW’tan fazla.
- Mevcut filomuzla Karayipler’den Batı Afrika’ya, Güney Amerika’dan Okyanusya’ya kadar çok farklı bölge ve ülkede elektrik sağlayıcısıyız. Dominik Cumhuriyeti, Brezilya, Gambiya, Gana, Sierra Leone, Gine Bissau, Senegal, Fildişi Sahili, Mozambik, Sudan ve Yeni Kaledonya gibi birçok ülkenin yüzde 10’undan yüzde 100’üne varan elektrik ihtiyacını şirket olarak biz karşılıyoruz.
BÜYEMEYE DEVAM
- Yakın gelecekte kurulu gücümüzü ise 10 bin MW’a çıkarmayı planlıyoruz. Yine kendi tasarım, mühendislik, sermaye ve tersanelerimizle bu planlarımızı hayata geçireceğiz.
Bu sözlerin sahibi Demsa Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Demet Sabancı Çetindoğan. Onkim Kök Hücre Teknolojileri (ONKİM), Türkiye’de mevcut organ ve doku nakli yasası, kan ve kan ürünleri yasası ile Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan yönetmelikler uyarınca 2005 yılında kurulan bir sağlık şirketi. Önceki gün bir grup meslektaşım ile Demet Sabancı Çetindoğan’ın Onkim Merkez Sorumlusu Dr. Pınar Hüner Onay ile birlikte düzenlediği sohbet toplantısına katıldık ve Onkim’in son durumunu dinledik.
ONKİM, farklı dokulardan kök hücre elde etme, saklama, işleme ve gerektiğinde tedavide kullanıma hazır hale getirme konularında GMP (Good Manufacturing Practice-İyi Üretim Uygulamaları) koşullarında hizmet veren bir merkez.
Ulusal ve uluslararası kuruluşlara Ar-Ge desteği verebilecek yetkinlikte bir saklama ve üretim hizmeti sağlıyor.
Demet Sabancı Çetindoğan
‘KORDON KANINDA EN ESKİ BİZİZ’
Demet Sabancı Çetindoğan kök hücre konusunda gelecek sene 20’nci yıla ulaşacaklarını hatırlatarak girdi söze ve devam etti:
“Özellikle altı-yedi yıldır kök hücreyle ilgili dünyada çalışmalar oluyor. Tedaviler başladı. Hemen hemen her dalda doktorlar kök hücreyi inceliyor, kendi konusunda ne yapabilir bakıyor. Türkiye’ye baktığımızda sadece kordon kanı bankacılığı yapan firmalar ağırlıkta. Bizim gibi yeni tedavi yöntemleri geliştirip doktorlara ürün veren firma çok çok az ve bunların da en eskisi biziz. Bankamızda çoğu “kordon kanı” olmak üzere 45 bin ürün var. Doğal olarak da hem ülkemizde hem de Ortadoğu bölgesinde en fazla dataya ve ürüne sahip şirketiz.”
Demet Sabancı Çetindoğan –197 derecelik tanklarda sağlıklı şekilde saklanabilen kordon kanı örneklerinin lösemi, lenfoma, talasemi orak hücreli anemi, nöroblastoma gibi birçok hastalıkta uzman hekimler tarafından başarıyla kullanıldığını söyledi ve devam etti:
DİLE kolay; yaklaşık 750 bin yatırımcısı, yani ortağı var Sasa şirketinin. Bir ara piyasa değeri Koç Holding’i bile geride bırakmıştı. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erdemoğlu “Sasa hisselerinin değeri çok yüksek” dediğinde ise kıyamet kopmuştu. Hisse değer kaybetmiş, ‘balondu, değildi’ tartışmaları sürüp gitmişti. Bir grup gazeteci arkadaşımla geçtiğimiz hafta hem Sasa’yı hem de sahibi Erdemoğlu Holding’in ilk göz ağrısı Merinos fabrikalarını yerinde gördük. Bugün öncelikle Sasa’dan izlenimlerimi aktaracağım.
Sasa’nın üretim merkezini tek kelimeyle özetlemem gerekirse, “etkileyici” diyebilirim. Türkiye’de çok fabrika gezme fırsatı buldum. Erdemoğlu bünyesine geçtikten sonra sürekli modernize edilen Sasa, A’dan Z’ye entegre devasa bir tesis haline gelmiş.
Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erdemoğlu bugüne kadar yapılanları şöyle özetledi:
“2015 yılında Sasa’nın
Konferans öncesi beklentiler çok yüksekti. Küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltma amacıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf ülkelerin katılımıyla gerçekleştirilen konferansa Türkiye’den ilgi büyüktü.
COP29’a katılan isimlerden biri de Sabancı Holding Enerji Grubu Başkanı Kıvanç Zaimler’di. Zaimler Sabancı Grubu’ndaki görevinin yanı sıra konferansta Dünya Enerji Konseyi Türkiye Başkan Yardımcılığı şapkasıyla da yer aldı. Geçtiğimiz hafta bir grup gazeteciyle bir araya gelen Zaimler hem COP29 ile ilgili hem de enerji piyasasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Öncelikle Zaimler’in gözünden COP29’u aktaralım:
Bütün konu finansman. Kavganın en büyük sebebi gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelerin bu iklim değişikliğindeki kavgalarıydı. Ben de biraz da Türkiye’nin doğru yerde konumlandırılmasının, Türkiye’de daha fazla yabancı yatırımcı olmasının derdindeyim. Sadece finansal yatırımcı değil yani, enerji oyununu iyi bilen dünyanın stratejik oyuncuları gelsinler, Türkiye’ye yatırım yapsınlar. Ben biraz bunun sözcülüğünü yapmaya çalışıyorum.
Geçmişte iklim krizine yol açmayan gelişmekte olan ülkeler, bugün bu krizin etkilerini en yoğun şekilde hissediyorlar. ‘kayıp ve hasar’ kavramı, tarihsel olarak yüksek emisyonlardan sorumlu sanayileşmiş ülkelerin, bu ülkelerdeki iklim krizinin etkilerini azaltmak adına finansal destek sağlamasını talep eden bir adalet çağrısı olarak öne çıkıyor.
Gelişmekte olan ülkeler, krizle başa çıkmak için yeterli kaynaklarının olmadığını belirterek, bu taleplerinin haklı ve adil olduğunu vurguluyorlar. Ancak görüyoruz ki, iklim finansmanı süreçleri hızlanmalı.
COP29 toplantısında birçok konu seneye Brezilya’da yapılacak toplantıya ertelendi. COP29 petrolün gölgesinde kaldı. Ayrıca bizim de 2031 adaylığımız var.
Vodafone, dijital teknolojilerin gelişmesinde önemli rol oynuyor. Teknoloji alanında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 2024 nasıl geçti?
Gelişen teknolojiyi müşterimize ve şirketimize değer yaratmak için kullanıyoruz. Kendimizi yeni nesil bağlantı ve dijital servisler şirketi olarak konumluyoruz. Sadece iletişim hizmeti sunmuyoruz, aynı zamanda dijital pazaryeriyiz, ödeme şirketiyiz, finans, turizm ve sigorta hizmetleri sağlayıcısıyız. 2024, Türkiye’nin en hızlı büyüyen yeni nesil bağlantı ve dijital servisler şirketi olma hedefimiz doğrultusunda önemli adımlar attığımız verimli bir yıl oldu.
Ayşegül Arıcan Şeker
Vodafone Grubu’nun organizasyonuyla her yıl bağımsız bir araştırma şirketi tarafından IT yeteneklerinin müşteri bakış açısıyla sahada gözlemlenerek değerlendirildiği IT4C (IT for Customers) 2024 sonuçlarına göre Vodafone Türkiye olarak hem lokal pazarda hem tüm Vodafone ülkeleri arasında birinci olduk. Müşteri odaklı ve sahada gerçek kullanıcılar tarafından uygulanarak IT yeteneklerinin etkinliğini ve performansını değerlendiren bu kapsamlı kıyaslamada uçtan uca dijital e-SIM satışı, müşterilerimize e-ticaret imkanı ve kişiselleştirilmiş faydalar sunduğumuz mobil uygulama, mağazalarda kullanılan self-servis sistemler, dijital asistan TOBi, yapay zeka, ödeme yöntemleri gibi yeni nesil teknolojileri etkin kullanıp müşterilerimize çoklu-kanal deneyimi sunarak birinci olmaktan mutluluk duyuyoruz.
VODAFONE HAPPY SADAKAT PROGRAMI
Türkiye’de geliştirdiğiniz ve diğer ülkelerle paylaştığınız projeleriniz var mı?
Türkiye’deki sadakat platformumuzu “Vodafone Happy” markasıyla uluslararası pazarlara sunmaya başladık. Müşterilerimize global ve yerel markalardan indirimler sunduğumuz, kişiselleştirilmiş fırsatlarla buluşturduğumuz bir sadakat platformu. Aktif olduğumuz her pazarda müşteri memnuniyetini artırırken, işbirliği yaptığımız markalar ve iş ortaklarımız için yeni iş fırsatları yaratıyor. Türk mühendislerimizin geliştirdiği bu platform Avrupa’daki 3. parti çözüm alternatifleriyle karşılaştırıldığında esneklik, teknoloji trendlerine uygunluk ve dijital verimlilik açısından öne çıktı. Bu nedenle Vodafone Happy’i diğer Vodafone ülkelerinde de “en iyi uygulama” olarak yaygınlaştırmaya başladık. Platformun dijital kullanıcı sayısı 25 milyonu aştı. Mayıs 2022’de Portekiz implementasyonuyla başlayan, ardından Almanya, Romanya, Türkiye, İspanya, İtalya ve İrlanda pazarlarında aktif hale gelen Vodafone Happy, Çekya’da da hizmet verecek.
Ek olarak “Gelir Yönetimi” sistemlerimizi yeni mimari ile tamamen modernize ediyor, merkezi yazılımı kendi mühendislerimizle sıfırdan geliştiriyoruz. Sabit iletişim hizmetleri sunduğumuz müşterilerimiz için kullandığımız CRM çözüm platformumuzu da içeride geliştirdik ve yurtdışına ihraç etme görüşmelerimiz sürüyor. Bu büyük dönüşümler, sadece teknik bir yenilik değil, aynı zamanda müşterilerimize daha hızlı, güvenilir ve esnek bir hizmet sunmamız için atılmış önemli adımlar.
Özetini buradan da aktarayım. Bakan Yumaklı gıda denetimlerini çok önemsediklerini belirterek, “İnsanların ‘zehir mi yiyoruz’ diye hassasiyet göstermesi normal, hak veriyorum. Benim de çocuklarım var, eşim dostum var. Böyle bir konuda şaka olmaz. Bizler sorumluluk makamıyız, omuzlarımızda hepinizin yükü var. Güvenilir gıdaya ulaşmanızı sağlamak zorundayız” dedi. Üç yılda 250 bin pestisit denetimi yapıldığını belirten Yumaklı, uygunsuzluğun bir önceki yıla göre yüzde 35 azaldığını da kaydetti.
Bu köşeyi takip edenler hatırlarlar... 19 Ekim’de ‘Yanlış tarım ilacı sağlığa da ekonomiye de zarar’ başlıklı yazımda bakanlığın yaptığı gıda denetimleri sonrasında tarım ilaçlarının kullanımıyla ilgili de bir gündem oluşması gerektiğine dikkat çekmiştim. Konu sağlığımızla doğrudan ilişkili. Bu yüzden pestisit konusunu bakanlığın odağına alması ve pestisit denetimlerini sıklaştırması, yoğunlaştırması kritik önemde. Pestisitin ne olduğunu da gelin bir hatırlatalım. Wikipedia gayet güzel özetlemiş.
“Pestisit, zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddelerden oluşan karışımlara verilen genel ad. Pestisit; kimyasal bir madde, virüs ya da bakteri gibi biyolojik bir ajan, antimikrobik, dezenfektan ya da herhangi bir araç olabilir. Zararlı organizmalar, insanların besin kaynaklarına, mal varlıklarına zarar veren, hastalık yayan böcekler, bitki patojenleri, yabani otlar, yumuşakçalar, kuşlar, memeliler, balıklar, solucanlar ve mikroplar olabilir. Her ne kadar pestisitlerin kullanılmasının bazı yararları olsa da insanlar ve hayvanlar için potansiyel toksisiteleri nedeniyle bazı sorunlar da yaratabilir. Çoğu pestisit, pestleri öldürerek iş görür. Sistemik bir pestisit, bitki tarafından emildikten sonra iletim demetleriyle taşınır.”
ÖLÜME NEDEN OLUYOR
Sağ olsun Wikipedia ardından pestisitin insana zararlarını da bir güzel sıralamış. Ölüme kadar varan sonuçları okumak isteyenlere tavsiye ederim.
Tam da bu noktada bazı konuları tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de çok yüksek miktarda tarım ilacı kullanılıyor. Ve ne yazık ki bunların bir bölümü bilinçsiz şekilde tarla ve bahçelere adeta boca ediliyor. Durum öyle vahim ki yılda bir-iki defa kullanılması gereken bazı ilaçları bilinçsiz üreticilerin 10-15 kere kullandığına yönelik gözlemler var. Bazı tarım ürünlerinde yüksek oranlı pestisitlerin tespit edildiğini hatta yasaklı tarım ilaçlarının kullanıldığını da biliyoruz. Bunların tespiti sonuç. Asıl önemli olan NEDEN...
Türkiye’de tarımsal ilaç kullanımda önemli bir eğitim seferberliğine ihtiyaç var. Slogan için önerim bile hazır. Azı karar çoğu zarar... Tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanılmasının önüne geçmemiz gerekiyor. Bu yüzden Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu konudaki denetimleri kadar eğitiminin de faydalı olacağını düşünüyorum. Bakın yabancı ülke sınırlarından zaman zaman onlarca ton ürün Türkiye’ye geri gönderiliyor. Bu, ekonomimiz kadar sağlığımız açısından da çok önemli.
TÜRKİYE’YE GERİ YOLLANAN TARIM ÜRÜNLERİ NE OLUYOR?
Türkiye’nin ‘bacasız sanayi’ olarak adlandırılan turizmden beklentileri çok yüksek. Peki ama turizmcilerin beklentileri, talepleri neler... Geçtiğimiz günlerde Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD) Başkanı Oya Narin, Başkan Yardımcısı Ali Güreli ve Genel Sekreter Hale Altan’dan dinleme fırsatı bulduk. Ana konumuz 26-27 Kasım’da İstanbul’da düzenlenecek Turizm Yatırım Forumu’ydu ama turizmin bugünü ve yarını da gündeme geldi.
Bir kez daha anladım ki turizmcilerin en güncel sorunu personel sıkıntısı. Oya Narin’in sözleri dikkat çekici:
“Sürdürülebilir bir insan kaynağımız yok. İnsanları 6 ay çalıştırıyoruz. Dolayısıyla sektörde kalifiye eleman yetiştiremiyoruz. Özellikle güney sahasında lojmanlar yeterince planlanmamış olduğu için personel konaklaması büyük bir sıkıntı haline geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı uğraşıyor. Turizm alanlarının 12 ay çalışabilmesi için lojman yapılmalı. Yan sanayi de orada olmalı. Bakanlığa sanayi bölgelerinde olduğu gibi turizm bölgelerinde de özel endüstri alanları kurulmasını önerdik.”
FAİZ DÜŞER YATIRIM ARTAR
Uluslararası yatırımcının Türkiye’ye ilgisinin yüksek olduğunu ancak İmar Kanunu’ndan dolayı sıfırdan yatırım süreçlerinin uzadığına dikkat çeken Narin, 2026 yılından sonra hareketlenme bekliyor. Bu beklentisinin en kritik unsuru ise faizlerin yeniden düşüş trendine girme olasılığı. Narin, “Faizlerin düşmesiyle birlikte bir ortam oluşacak. Bu sürece hazırlık yapmak gerekiyor. Suudi Arabistan, Dubai, Yunanistan ve Mısır gibi ülkeler çok hızlı bir şekilde pozisyon alıyor” dedi.
Narin ülkelerine turizm stratejisini anlatırken en çok dikkatimi hemen yanı başımızdaki Yunanistan çekti. Yunanistan’da otel yapana yüzde 50 hibe varmış. Kalan yatırım bedeline de 20 yıl vadeli kredi imkanı. Bunlar özellikle potansiyeli ve geleceği yüksek Türkiye mi yoksa Yunanistan mı ikileminde kalacak turizm yatırımcıları için cezbedici teşvikler.
YENİ BİR PLAN ŞART
Petrol Ofisi CEO’su Mehmet Abbasoğlu ile genel merkezlerinde buluştuk. Aynı heyecan ile devam etti:
“Düzenleyici kurum onaylarının alınmasının ardından kapanış işlemi başarıyla gerçekleştirildi. İki taraf da süreci son derece yapıcı bir yaklaşımla yürüttü. Bence buradaki en büyük başarı 200’den fazla değerli BP çalışanının hiçbir sorunla karşılaşmadan, gayet sıcak bir şekilde şirketimize dahil olmasıydı. Bu tür süreçlerin en kritik konusu insan kaynağı. Kültür uyumu çok önemli. Entegrasyona büyük hassasiyet gösterdik. İnsan kaynakları ve iletişim teknolojileri operasyonlarının pürüzsüz işlemesi için yoğun şekilde hazırlık yapmıştık. Yeni ekip arkadaşlarımızın yan haklarından mesleki eğitimlerine kadar tüm kariyer hedef ve detayları kendi sistemimize entegre edildi. Kısa ve orta vade planlamaları tamamlandı.”
Petrol Ofisi Grubu’nun BP’nin Türkiye’deki operasyonlarını satın alma süreci, 14 Kasım 2023’te imzalanan hisse alım anlaşmasıyla başlamıştı. Rekabet Kurumu’nun 12 Eylül 2024’te verdiği onayla devralma işlemi resmiyet kazanmıştı.
Abbasoğlu süreci aktarmaya devam etti:
“Terminal operasyonlarında da istasyon operasyonlarında da entegrasyon pürüzsüz gerçekleşti. Bayi ilişkileri, ürün alımı, mahsuplaşma, stok yönetimi, finansal bilgi transferi, taşıt tanıma müşterilerinin entegrasyonu gibi komplike teknik süreçlerde hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Sistem 31 Ekim’den itibaren bire bir örtüşerek tıkır tıkır çalışmaya başladı. Şu anda Petrol Ofisi mülkiyet olarak BP’nin Türkiye’deki istasyon ve altyapı depolama tesisleri tarafındaki şirketlerinin bütünsel sahibi. Ancak bunun bir ikinci merhalesi daha var: Şu anda iki tüzel kişilik olan yapıyı önümüzdeki üç ay içerisinde tek şirkete indirgeyeceğiz, akabinde de lisanslar tarafımıza geçeceği için markasal dönüşümü de gerçekleştirebileceğiz.”
Tüketici mevcut durumda BP markalı istasyonlardan alışveriş yaptığında yazar kasalarda, faturalarda BP markasını, BP tüzel kişilik mührünü görecek. Aldığım bilgiye göre, üç ayda tamamlanacak birleşme sonrası yasal birliktelik oluşacak. Sonrasında tüm adımlar yekpare şekilde Petrol Ofisi altında devam edecek.
Abbasoğluna BP istasyonlarının Petrol Ofisi bayrağına ne zaman geçeceğini de sordum.