Sefer Levent

Deprem PR’ı ile fiyat yükseltmek

25 Nisan 2025
DEPREMİ yaşayan ve eski, riskli bir binada oturan herkesin ilk aklına gelen şey daha güvenli yeni bir konuta geçmektir.

Ev sahibi de olsa kiracı da olsa korkusunu yenmek için ilk bunu hedefler. Aslında son depremin ardından benzer korkuyu yaşayanlar imkânları olsa bugüne kadar bununla ilgili zaten aksiyon alırlardı. O yüzden yaşadığımız son deprem sonrası hemen göç benzeri bir hareketlilik beklemek sanırım yanlış olur. İstanbul gibi büyük bir şehirlerde riskli bölgelerde deprem gerçeği göz önünde bulundurularak inşa edilen konutlarda sorun olmadığına, olmayacağına göre bir an önce doğru şekilde kentsel dönüşüm yapmak zorundayız.

Ne yazık ki fırsatçılık çağımızın vebalarından biri. Bir yere kadar bunu anlıyorum da deprem gibi bir felaketin fırsatçılığını hiç ama hiç anlamıyorum. ‘Depreme dayanıklı’ mesajıyla verilen ilanları, bu gerekçeyle yapılan zamları nasıl izah edebileceğimizi bilemiyorum. Satışa çıkarılan ‘sıfır’ konutun zaten depreme dayanıklı olması gerekmiyor mu?

2023’te yaşadığımız 11 ili kapsayan deprem sonrasında sağlam kalan konutların fiyatları yükseldi ya benzer bir durumun hemen bu deprem sonrasında da gerçekleşeceğini düşünenler olur mu, olur tabii ki. Ama bu iş arz talep meselesi değil midir? Siz konutunuza istediğiniz kadar fiyat biçin sonunda iş, insanların ödeyebilme kapasitesi ile sınırlı kalacaktır. Neyse bu ayrı bir konu...

BAKANLIK UYARDI

Dün Ticaret Bakanlığı, İstanbul Silivri depremlerinin ardından satılık ve kiralık konut ilan sitelerine fahiş fiyat denetimi başlattı. Bakan Yardımcısı Mahmut Gürcan, depremi fırsat bilerek fiyatları yükselten platformların tespit edilerek sorumlu kişi ve kurumlar hakkında idari yaptırımların derhal uygulanacağını duyurdu. Bu uyarının tedbir için yapıldığına şüphe yok.

ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL

Gel gelelim Ankara’da emlakçıların başkanının bir bülten yayınlayıp açıklama yapmasına da hiçbir anlam veremedim.

Yazının Devamını Oku

Deprem işyerinde, otelde, fabrikada AVM’de her yerde

24 Nisan 2025
Dün bu satırları kaleme aldığımda İstanbul’da 6.2 büyüklüğündeki deprem ve artçıları ne mutlu ki ölüme ve ciddi yaralanmalara neden olmamış, herhangi bir çökme vs hasar oluşturmamıştı.

 

13 saniye süren depremin neden olduğu en büyük hasar için KORKU diyebiliriz. Evet, çok korktuk... Deprem gerçeği yine bir tokat gibi çarptı yüzümüze. Tartışmalar sürüyor. Bu İstanbul’da beklenen büyük deprem miydi, değil miydi henüz belli değil. Belki o kabusu çok ucuz bir şekilde atlattık, belki de siz bu satırları okurken bambaşka bir tablo ile karşılaşacağız. Tek bildiğimiz şu anda kimsenin kesin bir şey bilmediği... O zaman biz işimizi yine kış tutmalıyız, yaz çıkarsa bahtımıza. Dünkü korku sonrası İstanbullular yeniden oturdukları evleri, bulundukları semtleri sorgulamaya başladı. Kuşku duyanlar daha net açıklamalar yapılıncaya kadar ya İstanbul içinde daha güvenli olduğunu düşündükleri tanıdıklarına yöneldiler ya da imkânları varsa şehir dışına çıktılar.

DEPREMİN SAATİ YOK

Depremlerin bizi uykuda yakalayacağına ilişkin yaygın bir inanış var. Bu sadece bizim için geçerli değil. Dünya genelinde insanlar depreme uykuda yakalanacağını düşünüyor, tüm tedbirlerini buna göre almaya çalışıyorlar. Oysa geçmişe yönelik veriler ışığında yapılan araştırmalar depremlerin günün her saat diliminde neredeyse eşit bir dağılımla gerçekleştiğini gösteriyor.

Dünkü Silivri depremi de bunu bize bir kez daha hatırlattı. Net söyleyelim. Ne zaman sallanacağımızı bilmediğimiz gibi bunun hangi saat diliminde olacağını kestirmemiz de imkânsız. Etrafımızdaki insanların çoğu depreme sadece evde yakalanacak gibi hareket etmeye devam ediyor. Oysa dün gündüz saatlerinde yaşadığımız deprem bizi bu felaketin çok rahatlıkla otoyollarda, işyerlerinde, metrolarda, pastanelerde, fabrikalarda, AVM’lerde yakalayabileceğini gösterdi.

HATAY, MALATYA DERSİ

Yıllardır kentsel dönüşümü sadece konut odaklı düşünüyoruz. Hatay’daki Malatya’daki depremin otelleri, işyerlerini, fabrikaları yerle bir ettiğini hatırlatmak isterim. Başta İstanbul olmak üzere pek çok sanayi sitesindeki dükkânların, apartman altındaki bakkal ve marketlerin, banka şubelerinin, fabrikaların en ücra semtlerdeki atölyelerin, tamircilerin, AVM’lerin, restoranların hatta kamu binalarının durumunu ne kadar konuşuyoruz. Vatandaş olarak alışveriş yaptığımız, gitmek zorunda olduğumuz işyerlerinin, çalıştığımız fabrikaların, konakladığımız otellerin depreme dayanıklılığını ne kadar biliyoruz?

Bakın dün İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç, Hürriyet’e yaptığı açıklamada “İstanbul’da konutların depreme hazırlığı ve güçlendirilmesi konusunda gösterilen hassasiyet, eş zamanlı ve acil olarak ticari binalar, organize sanayi bölgelerindeki fabrikalar, oteller, özel hastaneler gibi önemli ekonomik yapılar için de yürütülmeli. İstanbul’un Türkiye ekonomisinde sahip olduğu yer yadsınamaz” dedi. Başkanın sözleri iş dünyasının sürdürülebilirliği açısından çok önemli. Bunun dışında o işyerlerinde, sanayi sitelerinde, atölyelerde çalışan insanların, AVM’lerdeki restoranlardaki müşterilerin hayatı da bir o kadar önemli.

Yazının Devamını Oku

BP nasıl muz kabuğuna dönüştü

23 Nisan 2025
Başlıktaki tanım bana ait değil. Dün Financial Times’ta okuduğum nefis bir analizde rastladım.

Dev bir enerji şirketi olan BP’nin sık sık yaptığı hatalardan dolayı artık sektörde ‘muz kabuğu’ olarak anıldığına dikkat çeken bu analizin içeriğinde pek çok şirket için çıkarılacak dersler var. Özellikle de teknoloji ve inovasyondaki değişimin temposuna ayak uyduramayan şirketler için. Çünkü çok hızlı koşan da çok yavaş kalan da ne yazık ki aynı kaderi paylaşıyor. Nasıl mı... Haydi gelin hem o analizden hem de benim araştırmalarımdan BP defterini bir aralayalım...

* 2000 yılında ayçiçeği logosu ve “Petrolün Ötesinde” sloganıyla yeniden markalaşan BP emisyonlarını azaltacağını ilan ettiğinde, şirketin petrol ve gazdan uzaklaşma girişimi resmiyet kazandı. Şirket yenilenebilir enerjiye daha 2000’lerin hemen başında yatırım yapmaya başladı.

* O zaman ki Başkan Browne’nin koltuğu, 2005’te Texas City rafinerisinde 15 kişinin ölümüne yol açan bir patlama ve ertesi yıl Alaska’da meydana gelen bir petrol sızıntısı nedeniyle sallandı. 2007’de ise eski sevgilisinin iddiaları nedeniyle istifa etti.

* BP için karanlık günler başladı. Meksika Körfezi’ndeki 2010 Deepwater Horizon felaketi, gelmiş geçmiş en büyük deniz petrol sızıntısı olarak tarihe geçti ve BP’ye bugüne kadar temizleme maliyetleri, cezalar ve tazminatlar olarak 70 milyar doların üzerinde fatura çıkardı, çıkarmaya da devam ediyor.

* BP felaketin ardından hayatta kalma mücadelesi verirken dünya değişti. 2015 Paris İklim Değişikliği Anlaşması’ndan sonra ABD ve Avrupa’nın büyük petrol şirketleri arasında bir ayrılık ortaya çıktı. ExxonMobil, Chevron, ConocoPhillips ve diğerleri, petrol ve gaz pompalama misyonlarına sadık kalırken Avrupa’nın devleri bunu, güneş ve rüzgâr enerjisiyle üretilen elektriğe geçmek için fırsat olarak gördü. 

* Bu süreçte hiçbir hamle yapmayan BP çok gecikti. Lund’un 2019 yılında BP’nin başkanlığına atanması, şirketin temiz enerjiyi tam anlamıyla benimsemesinin başlangıcı oldu. BP yeni hedefini açıkladı: Petrol ve gaz devi olmaktan ziyade küresel bir enerji şirketine dönüşmek.

* 2020’de ‘yeşil dönüşüm planını’ resmen ilan eden BP, emsallerinin koyduğu hedeflerin çok ötesine geçen bir dizi vaatte bulundu. Üretimde gerçek bir kesinti sözü veren tek büyük petrol şirketiydi.

* Plana göre petrol ve doğalgaz gelirleri azalırken, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen kazanç artacaktı ve BP, Britanya’daki her eve yetecek kadar büyük bir 50 GW’lık rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesi inşa edecekti.

Yazının Devamını Oku

Trump suları bilinçli mi bulandırıyor

22 Nisan 2025
ABD dolar endeksi dün 97.9 ile Mart 2022’den bu yana en düşük seviyesini görürken, Euro/dolar paritesi de 1,1573 ile Kasım 2021’den bu yana en yüksek seviyesine çıktı.

Yeniden ABD Başkanlığı koltuğuna oturan Donald Trump çok ilginç bir politika izliyor. ABD basınında yer alan; bu politikanın en temel özelliğinin ‘belirsizlik ve öngörülemezlik’ olduğuna ilişkin yorumlar dikkat çekici. Yani Donald Trump’ın bir sonraki adımının ne olduğunu kestiremiyorsunuz.

Kanada’yı ABD’ye bağlamaktan tutun Gazze’yi tatil köyüne çevirme projelerine kadar ilginç söylemlerini hatırlayın. Bir gün Ukrayna Devlet Başkanı’nı kameralar önünde haşlıyor, bir süre sonra telefonda görüşüp ılımlı mesajlar veriyor. Bir gün dünyanın dört bir yanına süper zamlı yeni gümrük tarifeleri salıyor birkaç gün sonra geri alıyor, erteliyor. Bunlar bizim son dönemde dışarıdan gördüğümüz ciddi dalganmalar yaratan adımlar. Bir de Trump’ın içeriye yönelik verdiği mesajlar ve aldığı kararlar var. En sonuncusunu geçtiğimiz hafta sonunda patlattı.

Donald Trump perşembe günü Federal Rezerv (Fed) Başkanı Jerome Powell’a faiz oranlarını düşürmediği için tepki gösterdi. Trump, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile yaptığı bir ziyaret sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken Powell’a yönelik yaptığı açıklamada, “Ondan memnun değilim” dedi.

POWELL HEDEF TAHTASINDA

ABD Başkanı, isterse Powell’ı kovabileceğini söyleyerek merkez bankasının siyasi bağımsızlığı konusunda büyük bir yasal hesaplaşmaya neden olabilecek bir tehdidi yineledi.

Trump ABD’de esasen enflasyonun olmadığı gerekçesiyle Fed’e kısa vadeli faizleri düşürmesi için baskı yapıyor. Bu baskının sonuç vermemesi nedeniyle görev süresi Mayıs 2026’da dolacak olan Powell’ı hedef tahtasına oturtmuş durumda. Peki ama Fed başkanının direnmesinin nedeni ne? ABD’de 2022 yılında yüzde 9.1’i gören enflasyon zirve yapmıştı. Bu tarihten itibaren yürütülen politikaya bağlı olarak yapılan faiz artışları meyvelerini vermiş enflasyon yüzde 2.4’e kadar düşmüştü. İşte bu noktada Fed, ekonomiyi dizginlemek, borçları ve harcamaları kontrol altında tutmak için faizleri hemen düşürmek istemiyor. Çünkü Başkan Powell ve banka yönetimi, faizlerin gereğinden hızlı bir şekilde düşürülmesi durumunda borçlanma ve harcamaların artacağını, buna bağlı olarak da enflasyonun tekrar yükseleceğini düşünüyor. 

Yazının Devamını Oku

İhracattaki kur yarasına teşvik ilaç olur mu?

21 Nisan 2025
Türkiye Mart 2025’te 23.4 milyar dolarla tarihin en yüksek ikinci mart ayı ihracat rakamını açıkladı.

Genel rakamlar itibarıyla bakıldığında ihracatımızda çok büyük bir sorun gözükmüyor. 2025 yılı için 390 milyar dolarlık mal ve hizmet ihracatı hedefimiz var. Eğer ülkeler liginde daha üst sıralara çıkmak istiyorsak sonraki yıllar için tempomuzu daha da artırmak zorundayız. Çünkü ihracatın azalması ya da yerinde sayması gibi bir lüksümüz yok. Aylık rakamlar iyi durumda olmasına rağmen hangi ihracatçı ile konuşsak yurtdışında rekabet etmekte çok zorlandığını söylüyor. En çok yakınılan konu ise döviz kurları. Maliyet ve enflasyondaki artışa rağmen döviz kurlarının yeterince artmadığını söyleyen ihracatçılar yurtdışında rakiplerinin fiyatlarıyla rekabet edemediklerini söylüyorlar.

YENİ İHRACATÇILARIN SAYISINDA DÜŞÜŞ

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Gültepe “2022-2025 aralığında asgari ücretteki minimum artış yüzde 467, enflasyondaki artış yüzde 265 civarında. Buna karşı kur artışı sınırlı kaldı. Böyle bir korelasyon bugüne kadar yaşamadık. Girdi maliyetlerindeki yüksek artışla diğer parametrelerin beraber gitmemesi özellikle rekabetçilik konusunda her sektörde benzer. Faiz, enflasyon ve kur denkleminin birbirine paralel gitmesi noktasındaki çalışmaların hızlanarak, sanayiciliği ön planda tutacak politikaların ortaya konması lazım” diye konuştu.

TİM bir süredir aylık bazda ilk kez ihracat yapan firma sayısını açıklıyor.  Buna göre, ocakta 1090, şubatta 1046, martta ise 1141 firma ilk kez ihracat yaptı. Gültepe bu rakamların son yıllarda görülen en düşük rakamlar olduğunu da vurguluyor. Buna rağmen ilk çeyrekte ilk kez ihracatçı olan 3 bin 275 firmanın toplam katkısı ise 380 milyon dolara ulaşmış. Özetle, yeni ihracatçı sayısı ne kadar yüksekse toplam ihracatımıza katkı da o derecede fazla oluyor. Acaba yeni ihracatçı sayısının azalmasındaki etken de mevcut ihracatçıların yakındığı ‘maliyet-kur’ ikileminden mi kaynaklanıyor?

YENİ STRATEJİLER ŞART

Bugün bu konuyu gündeme getirmemin en büyük nedeni ABD’nin açıkladığı yeni gümrük tarifeleri sonrasında dünya ticaretinde kartların yeniden karıldığı bir dönemden geçtiğimizi hatırlatmak. Eğer bu dönemi avantaja çevirmek istiyorsak ihracattaki sıkıntıları aşmak için yeni stratejiler geliştirmek zorundayız.

Şunu kabul edelim: Ekonomideki tabloyu iyileştirmek için ‘enflasyonu düşürmek’ öncelikli hedef olarak belirlendi. Böyle bir dönemde ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası kurların enflasyonu zıplatacak boyutta artmasına engel oluyor. Kolay kolay bu politikadan vazgeçmeye niyet de yok. Bu noktada son dönemde Merkez Bankası rezervlerinden yapılan dolar satışlarını da hatırlamamda fayda var. Kurlar olağanüstü bir durum gelişmedikçe ihracatçının beklentisi kadar yükselmeyeceğine göre ne yapılabilir? İçeride enflasyon, asgari ücret vs gibi nedenlerle maliyeti sürekli artan ihracatçı zarar etmemek için yurtdışı satış fiyatını dolar bazında sürekli artırmak zorunda kalıyor. Bu nedenle rakip ülkelerle yarışta her geçen gün geriye düşüyor.

O zaman soruyu yeniden soralım: Kurlar artmadan maliyetleri düşürmek için neler yapılabilir? Hatırlarsanız, pandemi gibi dönemlerde sanayicinin, ihracatçının zarar görmemesi için enerjide, asgari ücret başta olmak üzere vergilerde birçok teşvik devreye sokulmuştu. Belki de bu dönemde sıkı bir çalışma ve belirlenecek gerçekçi kriterlerle ihracatçıya bazı teşvikler verilebilir. Performans, başarı baz alınarak kademelerle belirlenecek teşvikler ihracatçıya hem maliyet düşürmede katkı sağlar hem de moral verir. Ne dersiniz?

Yazının Devamını Oku

Kayıp gecenin kazananı kimler?

18 Nisan 2025
PİYASANIN altın kuralıdır; ‘Beklentiler alınır, gerçekleşmeler satılır.’

Örneğin enflasyonun düşeceğine, faizlerin gerileyeceğine inanan yatırımcılar, ekstra bir gelişme yoksa borsanın buna yükselişle tepki vereceğini bilirler. Alım yaparlar. Beklenti gerçekleştiğinde ise özellikle büyük oyuncular kârı cebine koymak için ellerindekini satarlar. Normal işleyen bir piyasada rutindir bu. Ama piyasaya birileri çomak sokar da yalan yanlış haberlerle yanlış beklenti yaratırsa ne olur? Önceki akşam yaşadıklarımız olur. 

Önceki akşam CHP’ye kayyum atanacağına yönelik yayınlanan bir sosyal medya mesajı ortalığı karıştırdı. Kayyum ile birlikte siyasi tarafın karışacağını, buna ekonominin tepki vereceğini düşünen yatırımcılar, Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası’nda (VİOP) hemen satışa geçti. Bilmeyenler için yazayım VIOP, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin Borsa İstanbul bünyesinde alım satımının gerçekleştirildiği bir piyasa. VIOP bünyesinde hisse senetleri, dövizler, endeksler gibi çeşitli finansal araçlar üzerine vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri işlem görebiliyor.

AKŞAM SEANSI VAR 

VİOP’un normal çalışma saatleri saat 09:20 ile akşam 18:10 arası. Saat 19.00 ile 23.00 arasında ise Akşam Seansı olarak adlandırılan bölüm var. Bu zaman diliminde endeks, vadeli ve kıymetli maden vadeli sözleşme işlemleri yapılabiliyor. 

Kayyum haberleri sonrasında VIOP’ta kayıp bir ara yüzde 3’leri buldu. Bu tür manipülatif düşüşlerde birileri para kaybederken birilerinin de bir gecede yüzde 40-50 para kazanması mümkün. Haber yayılmadan önce açığa satış yapan bir yatırımcı, haberin etkisiyle düşük fiyattan o sözleşmeyi yerine koyar, kazanır. Üstüne düşük fiyattan alım sözleşmesi yapıp haber yalanlandığında fiyat tekrar yükselince bir kez daha kazanır. Kaldıraçlı işlemlerle birlikte bir gecede kazancı yüzde 40-50’lere ulaşabilir.

SPK YAKALAYABİLİR 

Böyle mi oldu? Şu anda bizim bilmemize imkân yok.

Yazının Devamını Oku

ABD-Çin savaşında tanıdık bir silah: VİZE

17 Nisan 2025
Biliyorum, vize denilince aklımıza hemen son yıllarda çektiğimiz çile geliyor.

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden vize almak için randevu peşinde konsolosluk konsolosluk koşan insanımız... Katılım gösterdiği fuara kendi gidemeyen iş insanımız... Okulunu, bursunu ayarlayan ama vize alamadığı için hakkını kaybeden öğrencimiz... Uzun uğraşlar sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) vize görüşmesi için 2 yıl sonrasına alınabilen randevular vs.

Açıklamalar gerekçeler ne olursa olsun biz Türklerin kafasında vizenin uzun zamandır politik bir silah olarak kullanıldığına yönelik inanış var. Peki ya dünyanın geri kalan kısmında durum nasıl. Bakın tarifelerle ilgili savaş başlayalı daha birkaç hafta olmuşken vize kılıçları çoktan çekildi bile.

Önce Çin, ticaret gerginliklerini gerekçe göstererek halkını ABD’yi ziyaret etmeden önce iki kere düşünmeleri konusunda uyardı. New York Times’ta yer alan bir habere göre ABD’de Trump yönetimi bazı Çinli öğrenci ve akademisyenlerin vizelerini iptal etti. Zannetmeyin ki vize sıkıntısı nedeniyle Çinlilerin sadece ABD’ye gitmesi zorlaşacak... Bu gidişle ABD’deki Çinlilerin o ülkede kalması da zorlaşacak. Tetiği Başkanın oğlu Donald Trump Jr., geçen hafta çekti. Sosyal medya hesabından Çin’in kendi tarifeleriyle karşılık vermesine misilleme olarak tüm Çinli öğrencileri sınır dışı etmenin “harika bir fikir” olduğunu paylaştı.

Çin, Amerikan gümrük vergilerine misilleme olarak kendi vergilerini, ihracat kontrollerini, Çin’de iş yapan bazı Amerikan şirketlerine yasaklarını duyurdu ve daha az Hollywood filmi ithal edeceğini duyurdu.

Anlayacağınız tarife savaşı şimdiden sosyal ve ekonomik hayatı etkilemeye başladı.

İŞ DÜNYASI UYARDI

Dün vizelerle ilgili haberleri okuduğumda aklıma

Yazının Devamını Oku

Otomobil satışında para satıcının hesabına yatmaz

16 Nisan 2025
ADANA’da ikinci el araç satış ilanı üzerinden akıllara durgunluk veren bir dolandırıcılık olayı yaşanmış.

Sahte ilanla araç satan dolandırıcılar, 5 milyon TL’lik vurgun yapmış. Olmayan aracı satın almak isteyen mağdurlar, dolandırıcıların hesabına cazip fiyata araç bulduk sevinciyle hemen para yatırmışlar. Oysaki otomobil satışlarını daha güvenli hale getirmek için geliştirilen sistem 27 Eylül 2024’ten itibaren zorunlu olarak uygulamaya konuldu. Sahtekârlıkları önleyen sistemin nasıl çalıştığını bir kez daha özetleyeyim:

 Önce satıcı e-devlet üzerinden TC kimlik numarası ve satmak istediği aracın plakası ile diğer bilgileri beyan ederek satış sürecini başlatıyor.

 Aracın satış bedeli, bu bedelin yatacağı IBAN numarasını da girdikten sonra anlaştığı alıcının da adını soyadını, TC kimlik numarasını sisteme giriyor.

- Sonrasında bu bilgiler alıcının e-Devlet’ine yansıyor. Alıcı, aracın satış süreciyle ilgili bilgileri ve anlaşılan meblağı onaylıyor. O da parayı göndereceği IBAN numarasını paylaşıyor.

- Daha sonra alıcının telefonuna Takasbank’tan bir mesaj geliyor. Bu mesajda Takasbank tarafından bir IBAN numarası paylaşılıyor. Alıcı toplam bedeli bu hesaba yatırıyor.

- Dikkat edin bu hesap satıcının hesabı değil. Para, geçici olarak tarafsız konumdaki Takasbank hesabına park ediyor.

- Noterde satış işleminin gerçekleşmesi ve yeni ruhsatın çıkmasıyla birlikte yeni bilgiler sisteme yansıyınca, Takasbank otomatik olarak parayı satıcının hesabına yatırıyor.

- Sistemin temel hedefi alışverişlerde nakit taşıma, sahte para kullanılması, satış bedelinin ödenmemesi gibi riskleri ortadan kaldırmak.

Yazının Devamını Oku