BİR parti kongresini, ortama hákim olan müziğin ve liriklerin taşıdığı sembollerden bağımsız düşünmek doğru olmaz.
Örneğin, kongrenin resmen açılışından önce çalan ANAP'ın klasik seçim şarkılarından ‘‘Oy Mesut denizleri aş da gel, kurtar bizi bunlardan ne olur, ışıkları saç da gel, ne olur’’ bunlar arasında gösterilebilir.
Lirik tarih gösterisinde ise Fatih Erkoç'un icra ettiği şarkıların sözleri de ANAP ve Mesut Yılmaz'ı yüceltecek şekilde yeniden yazılmıştı ve ilginç dizeler arasında şunlar dikkat çekti:
‘‘En büyük Mesut Yılmaz’’, ‘‘Koşuyor Mesut Yılmaz en başta’’, ‘‘Mesut Yılmaz başbakan, sana söz veriyorum rüya gerçek olacak...’’
Gösterinin bir başka bölümünde fasıl heyetinin seslendirdiği bir şarkıya da ‘‘Mesut Bey, sandık sana emanet’’ sözleri monte edilmişti.
Özetlersek, bu sembollerde Yılmaz, ‘‘denizleri aşması istenen’’, ‘‘bizi bunlardan kurtarması için’’ adres olarak gösterilen, ‘‘en başta koşan’’, ‘‘rüyaları gerçekleştireceği’’ konusunda insanların söz vererek kefil oldukları, ‘‘sandıkların emanet edildiği’’ bir liderdir ve ‘‘en büyüktür’’.
Bu hasletlerin atfedildiği Mesut Yılmaz, dün kongrede kürsüye çıktı ve Türkiye'nin bugününe ve geleceğine bakışını ve kendi liderliğinde ANAP'ın bu bağlamda oynayacağı rolü anlattı.
Konuşmasında en çok üzerinde durduğu kavramlardan biri ‘‘geleceğin yönetimi’’ oldu. Bu bölümde, sağduyu sahibi herkesin altına imza atacağı pek çok genel doğrudan söz etti.
Gelgelelim, geleceğin yönetiminde iddialı olabilmek, önce geçmişin doğru ve gerçekçi bir analizini yapmaktan geçiyor.
Yılmaz, konuşmasında geçmişe ilişkin bir analiz yapmadı değil. Ancak, bu değerlendirmesinde karşımıza ciddi bir inandırıcılık sorunuyla çıktı.
Bunların başında, Yılmaz'ın Türkiye'nin 1991 sonrasındaki on yılının tümünü heba edilmiş bir dönem olarak tanımlaması geliyor.
Bu dönem içinde kendisinin 1997 sonrasında sürekli olarak iktidarda yer aldığını, yaklaşık bir buçuk yıl başbakanlık yaptığını unutmuş gözüktü.
Benzer şekilde, 1990'lı yılların ekonomideki popülist politikalarını, örneğin kamu bankalarının görev zararlarını eleştiri konusu yaparken, bu zararların kendi başbakanlığı dönemindeki yükseliş trendini görmezlikten geldi.
Daha önemlisi, geçmişte kendi liderliği ve hatalarıyla ilgili bir özeleştiriden uzak durması ve neredeyse bütün olumsuzlukları ‘‘düşmanların’’ faaliyetlerine atfeden bir komplo teorisiyle izah etmeye çalışmasıydı.
Ancak çok temel bir doğruya da parmak bastı ANAP lideri. Bu doğru, Yılmaz'ın ANAP'ın geleceğin yönetiminde söz sahibi olabilmesi için ‘‘milletin güvenini kazanma’’ gereğini kabul etmeseydi.
ANAP'ın sorunu bu noktada düğümleniyor.
Kuşkusuz, ANAP genel merkezi ISO-9002 kalite belgesine hak kazanarak, geleceğin altyapısının oluşturulmasında önemli bir adım atmıştır.
Halkın kalite belgesini kazanıp, kazanamayacağını, daha doğrusu şarkı sözünde de yer alan rüyanın gerçek olup olamayacağını da hep birlikte izleyeceğiz.