Paylaş
23 Nisan’da kaybettiğimiz Tufan Türenç, Türk basınının son 50 yılına izini bırakmış önemli gazetecilerdendi. Abdi İpekçi’nin Milliyet’teki yazıişleri ekibinin bugünlere gelen son isimlerinden biri olan Türenç, yazarlığının yanı sıra yazıişleri masasında kesintisiz 44 yıl çalıştı. Bunun 29 yılı Hürriyet’te geçti.
Abdi İpekçi’nin o gün telefonuna çıkması Tufan Türenç’in hayatının bütün akışını da belirledi. Saint Benoit Lisesi’nden mezun olduktan sonra girdiği Eczacılık Fakültesi’ndeki eğitimini bırakıp gazeteci olmak için Gazetecilik Yüksek Okulu’na kaydolmuştu. Okula devam ederken bir taraftan da kendi ifadesiyle “bir gazeteye kapağı atıp” mesleğe başlamak istiyordu.
Doktor olan babası Niyazi Türenç, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi tanıyan doktor arkadaşı Ali Tanrıyar’dan, İpekçi’yi arayıp oğluna bir iş imkânı sağlanması için yardımcı olmasını istemişti. İpekçi, Tanrıyar’a genç gazeteci adayının doğrudan kendisini aramasını söylemişti.
İpekçi’yi defalarca aramasına karşılık ulaşması pek kolay olmadı. Ama bıkmadan usanmadan aramayı sürdürdü. Üç ay kadar sonra yaptığı bir denemede Abdi İpekçi’nin sekreteri birden kendisini telefonda gazetenin yönetmenine bağlayıverdi. İpekçi, Tanrıyar’ın kendisinden söz ettiğini hatırladığını söyledi ve ertesi günü gazetenin İstihbarat Şefi Faruk Demirtaş’ın yanına gitmesini istedi.
Tufan Türenç’in gazetecilik serüveni böylelikle 1968 yılında Milliyet Gazetesi’nin o zamanlar Cağaloğlu’nda Nuruosmaniye Caddesi üzerindeki merkezinde başlamış oldu. Anılarını anlattığı “Babıali’nin Öteki Yüzü” kitabında, “Cuma günü erkenden Milliyet’e elim ayağım titreyerek gittim” diye anlatıyor o sabahı Tufan Türenç.
O yıllarda mesleğe adım atan genç gazeteci adayları önce polis muhabirliğinde denenirdi. Her sabah Sirkeci’de meşhur Sansaryan Han’a, yani Emniyet Müdürlüğü’ne gidiyor, kısımları gezip geceden kalan haberleri topluyordu. Bir görevi de öğleden sonra tek tek İstanbul’daki karakolları arayıp bir olay olup olmadığını öğrenmekti. Biri taraftan da gazete merkezinde polis telsizini dinleyip büyük vukuatlarda hemen olay yerine gidiyorlardı. O yıllarda öğrenci olaylarını izlerken de kendisini sıkça gerilimli durumların içinde bulacaktı. Ayrıca 12 Mart 1971 muhtırasından sonra sıkıyönetim mahkemelerini de izleyerek tecrübe kazandı.
Stajyer muhabir olarak maaşı yoktu, Faruk Demirtaş ona sadece yol parası diye kendi ifadesiyle “üç beş kuruş” yazıyordu. Dört yıla yakın bu koşullarda çalıştı, kadrosu 1973 Eylül ayında askerden dönünce yapıldı.
Milliyet’te bir kutlama / Muhtemelen 1970’li yılların ortaları ya da ikinci yarısında Milliyet gazetesinde yapılan bir kutlamadan. Soldan sağa: Azer Bortaçina, Özer Oral, Turhan Aytul, Ergin Konuksever, Sabahattin Eneş, Zerrin Alnar (önde oturan), Hasan Pulur, İpekçi’nin asistanı Melek Beler, (arkasındaki tespit edilemedi), teleksçi Sabri, Sedat Sertoğlu, Dinçer Güner, Tufan Türenç (gözlüklü), Metin Özyıldırım ve Abdi İpekçi (önde oturan).
ECEVİT İLE ŞEHİR HATLARI VAPURUNDA TANIŞMA
Polis muhabiri olmakla birlikte siyasetçilerin temaslarını izlemekle görevlendirildiği de oluyordu. Bu alandaki ilk görevlerinden biri, 1970 yılı ağustos ayında dönemin CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’in İstanbul’a gelip Heybeliada’da bulunan İsmet Paşa’ya yaptığı ziyareti izlemesiydi. Sirkeci’den saat 11’de kalkan Şehir Hatları vapuruna binip Heybeliada’ya giderken aynı vapurda bulunan Ecevit ile tanıştı. Ecevit, bütün nezaketiyle kendisini izlemeye gelen genç Milliyet muhabirine, “Size de bu sıcak havada zahmet veriyoruz” diye konuşacaktı.
Ecevit, daha sonra Heybeliada’da Türenç’i İsmet İnönü ile tanıştırdı. İsmet Paşa, sıcak ifadelerle söz ettiği Abdi Bey’e selam söyleyecekti kendisi aracılığıyla.
İki yıl sonra düzenlenen CHP kurultayında Bülent Ecevit, İsmet İnönü’yü siyasi yenilgiye uğratarak CHP Genel Başkanlığına geldi.
CELAL BAYAR’DAN GENÇ GAZETECİYE ATATÜRK ÖĞÜDÜ
13 Ekim 1973 genel seçimleri, Tufan Türenç’in kariyerinde kendisini göstermesi bakımından önemli bir kapı açtı. Askerlik dönüşü mesaisinin kayda değer bir bölümünü seçim gezilerini izlemekle geçirdi. İlk olarak, Ferruh Bozbeyli’nin liderliğini yaptığı Demokratik Parti’nin seçim kampanyasına katılan eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yurtiçi gezilerini izlemekle görevlendirildi. Sola sempatiyle bakan bir gazeteci olarak Celal Bayar’a sıcaklık duymuyor hatta kendisinin Atatürkçülüğünü de sorguluyordu.
Ancak kampanya sırasında bir şey dikkatini çekti Tufan Türenç’in. Bayar, kürsüde yaptığı konuşmaları Atatürk ile başlayıp Atatürk ile bitiriyordu. Hatıratında “Bayar Atatürk’e hayran bir insan portresiyle çıkmıştı karşıma. İtiraf edeyim ki önyargılarımdan utandım” diye yazıyor Türenç.
Bu gezi sırasında Bayar’ın Mersin Oteli’nde gezisini izleyen sekiz muhabirle yediği akşam yemeği onda önemli bir iz bırakacaktı. Genç gazeteci, burada önce “Efendim izin verirseniz size bazı duygularımı açıklamak istiyorum” diye izin istedi Bayar’dan. “Seni dinliyorum” dedi Bayar.
Şöyle dedi: “Efendim, doğrusunu söylemek gerekirse ben bu geziye kadar size çok sempati duymazdım. Ama konuşmalarınız beni yanılttı. Ben sizin Atatürk’ü pek sevmediğinizi sanıyordum. Ama gördüm ki siz tam bir Atatürk hayranıymışsınız. Çok mutlu oldum.”
Bayar’ın Türenç’e verdiği ve gazetelerin birinci sayfalarına geçen şu yanıt o günlerde kamuoyunda, siyasi çevrelerde büyük yankı yaratacaktı:
“Bak delikanlı! Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir. Ben gerçekten ona hayrandım. Hâlâ da hayranım.”
Türenç, sonradan Bayar’ın 1953 yılında Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e nakledildiğinde de Anıtkabir defterine Cumhurbaşkanı kimliğiyle bu ifadeyi yazmış olduğunu öğrenecekti.
ECEVİT RÜZGÂRI ESMEYE BAŞLAYINCA
Tufan Türenç 1973 seçiminde CHP lideri Ecevit’in Samsun’dan Rize’ye kadar yaptığı Karadeniz’deki seçim kampanyasını da izledi. Bu sırada gazete merkezinden Ecevit’i bırakıp Samsun’da olan AP lideri Süleyman Demirel’in Karadeniz kampanyasını izlemesi de istendi.
Karadeniz gezisi dönüşü gazeteye geldiğinde Abdi İpekçi’nin sağ kolu durumundaki Turhan Aytul, Milliyet’in patronu Ercüment Karacan ile İpekçi’nin kendisini beklediklerini, seçim izlenimlerini karşılaştırmalı olarak anlatmasını istediklerini söyledi.
Türenç, Karacan ve İpekçi’ye, izlediği aynı mekânlarda Ecevit’in Demirel’e kıyasla çok daha geniş ve coşkulu kalabalıklara hitap ettiğini, Ecevit’in organizasyon yapmadan kısa zamanda vatandaşları çevresine toplayabildiğini anlattı. Ecevit’in daha çok oy almasını beklediğini ama tek başına iktidar olmasının güç olduğunu belirtti. 14 Ekim 1973 genel seçiminden CHP birinci parti çıkacak ve MSP ile koalisyon kuracaktı.
VE MUHABİRLİKTEN YAZI İŞLERİ MASASINA GEÇİŞ
Milliyet, 1973 seçimlerinde başarılı bir yayın çizgisi izledi. Seçimler aynı zamanda Tufan Türenç’in önünü de açtı. Seçim sonrasında Turhan Aytul, Türenç’e kendisini artık yazı işlerinde yanına almak istediğini söyledi. Türenç ise muhabirlikte kalmayı, yazmayı tercih ediyordu. Yazı işlerine girdiği takdirde sahadan kopacaktı. Ancak Aytul’a karşı direnme gücü yoktu.
Ve Tufan Türenç’in meslek hayatının daha sonraki dönemine damgasını vuracak olan yazı işleri serüveni başladı. Artık sahada değil, masadaydı. Kendi ifadesiyle, yazı işlerindeki yükü kaldırmak için “hamal olmak” gerekiyordu. Ayrıca, o yıllarda bugünkü teknolojik imkânlar da yoktu. Haberlerin seçimi, dikkatle okunması, başlıkların atılması, sayfaya konması, yukarıdaki iş bitince mürettiphaneye inilmesi, sayfaların pikaj ve montajının yapılması ve makine dairesine gönderilmesi gibi aşamalardan geçiliyordu. Bitmedi. Rotatif dönünce sıra ağzından ilk çıkan gazeteyi alıp kontrol edilmesine geliyordu. Sorun çıkarsa baskı durduruluyordu.
Saygınlığıyla kendisini kabul ettirmiş olan Abdi İpekçi’nin gazetecilik çizgisinde gösterdiği titizlik, maiyetindeki ekibe de büyük bir sorumluluk yüklüyordu. Yazı işleri mutfağındaki görevin çok daha dikkatle ve özenle yapılması gerekiyordu. Yeni göreviyle, İpekçi Milliyet’inin yazı işleri masasının önemli oyuncularından biriydi Türenç...
Ve 1973’te üstlendiği yazı işleri masası sorumluluğu, daha sonra gittiği Güneş Gazetesi ve en uzun süre çalıştığı Hürriyet’le aralıksız 44 yıl sürecekti. Hürriyet’te uzun bir süre köşe yazarlığı yapsa da masayı hiçbir zaman bırakmayacaktı.
Tufan Türenç, 1978 yılında o tarihte kendisi gibi Milliyet’te çalışan gazeteci Pınar Türenç ile evlendi. Pınar Türenç, 2013 yılından bu yana Basın Konseyi’nin başkanlığını yürütüyor.
ABDİ BEY’İN ÖLÜMÜ
Abdi İpekçi’nin 1 Şubat 1979 günü uğradığı suikast Milliyet gazetesini de vurdu. Türenç, anılarında suikast gününü anlatırken “O gece Milliyet gazetesinde tam bir trajedi yaşanıyordu. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da gazeteyi yapmaya çalışıyorduk. Artık Abdi Bey’in olmayacağını kabul etmemiz çok zordu” diye anlatıyor.
Türenç’in unutamayacağı bir olay, Hürriyet’in patronu Erol Simavi’nin o gün Milliyet’e gelerek hepsini teselli etmesi ve yanlarından Hürriyet yazı işlerini arayarak gazetenin logosunun ertesi günü siyah çıkması talimatını vermesiydi.
Sonrası Milliyet’te iç çekişmelerin patlak vereceği bir dönemdi. Ardından Ercüment Karacan’ın gazeteyi 1979 sonunda Aydın Doğan’a satmasıyla birlikte yeni bir dönem başladı Milliyet’te. Türenç, 1986’ya kadar Milliyet Yazı İşleri’ndeki görevini sürdürdü.
KISA SÜREN GÜNEŞ MACERASI VE HÜRRİYET DÖNEMİ
Derken Mehmet Ali Yılmaz’ın sahibi olduğu Güneş gazetesinden gelen cazip bir teklifi kabul ederek 1986 yılında 18 yıl çalıştığı Milliyet’ten ayrıldı Türenç. Ayrıldığında Yazı İşleri Müdürü unvanını taşıyordu. Milliyet’le özdeşleşmiş bir ismin bu kuruma veda etmesi önemli bir hadiseydi Babıali için.
Ancak Güneş gazetesinin yayın politikasıyla ilgili içte yaşanan anlaşmazlıklar, yönetim sorunları, Türenç’in kendisini tam bir kargaşanın içinde bulmasına yol açtı. Zaten gazetenin Asil Nadir’e satılmasıyla birlikte Türenç’in 18 ay süren Güneş macerası da son bulmuş oldu.
Bunu uzun bir tatil dönemi izledi. Bu arada Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak’ın gazetenin başına geçmesi yolundaki teklifini de kabul etmedi Türenç. Dünya görüşünün Tercüman’ın muhafazakâr çizgisiyle örtüşmesi güçtü.
Ve 1988 yılında o sırada Hürriyet’in başında olan Çetin Emeç’in teklifiyle Hürriyet’e geçti. Sonrasındaki 29 yıl, Türenç’in kesintisiz yazı işleri müdürü olarak masada görev yaptığı bir dönem oldu. Öte yandan Milliyet’te 1986 yılında veda ettiği eski patronu Aydın Doğan 1994 yılında Hürriyet’i satın alınca kendisiyle yeniden aynı çatı altında buluştu. Hürriyet’le Türenç’in yolları 2017 sonunda ayrılacaktı.
YAZI İŞLERİ MASASINDAKİ İŞLEVİ
Tufan Türenç’in yazı işleri masasındaki önemi, herhalde kendisiyle çalışan herkesin mutabık kalacağı üzere serinkanlılığını hiçbir zaman kaybetmemesi, haber konusu olarak en büyük krizlerin yaşandığı durumlarda bile gazete yapılırken heyecana kapılmadan masayı toparlayan bir gazeteci olabilmesiydi. Çok geniş tecrübesi, birikimi en kuvvetli dayanağıydı.
Ancak bunun yanı sıra insan ilişkilerindeki ılımlı, sevecen üslubuyla da çalışma ortamında her zaman pozitif bir atmosfer yaratırdı. Masada çoğunlukla en kıdemlilerden biri olması, ona her seferinde bir ağabeylik rolü de yüklüyordu.
Türenç’in vurgulanması gereken bir hasleti de Türk basınında doğrultu tutarlılığı ile kendisini ortaya koymuş olmasıydı. Basındaki elli yıllık yolculuğunda koordinatları hiç değişmemiş, aynı duruşunu sürdürmüştür. Aslında yıllar önce Celal Bayar’a yorumda bulunan genç gazeteci, o duygularını hiç kaybetmemiştir.
İlginçtir ki Hürriyet’te çok daha uzun bir zaman çalışmış olmasına karşılık, Tufan Türenç’te Milliyet kimliği de kaybolmamıştır. Bunda, kuşkusuz Abdi İpekçi ekolünde yetişmiş, onun yazı işleri masasından gelmiş olmasının etkisi rol oynamıştır.
O masanın hayatta kalan son temsilcilerinden biriydi Türenç ve masanın temsil ettiği çizgiyi elli yıl öncesinden bugüne taşıyordu.
Kendisiyle aynı masada çalışmış bir meslektaşı olarak hatırasını saygıyla anıyorum.
KİTAPLARI TÜRK BASIN TARİHİ İÇİN ÖNEMLİ
Türenç’in 2018 yılında yayımladığı “Babıali’nin Öteki Yüzü” başlıklı anı kitabı, yalnızca bir gazetecinin yarım yüzyıla yayılan bir gazetecilik serüveninin öyküsü değil. Aynı zamanda Abdi İpekçi döneminden başlayarak Türkiye’de basın tarihinin insanlar, kurumlar üzerinden kısa bir özeti olarak da görülebilir bu kitap.
Sayfaları çevirdikçe Türk basınının son 50 yılına doğru bir insanlar galerisinde yolculuğa da çıkmış oluyorsunuz. Abdi İpekçi’den Çetin Altan’a, Hasan Pulur’dan Çetin Emeç’e Türk basınına damgasını vurmuş pek çok önemli şahsiyeti, bu arada Süleyman Demirel, İhsan Sabri Çağlayangil gibi siyasi şahsiyetleri de karşınızda buluyorsunuz.
Bir dönemin gazetecileri renkli öyküleri, kavgaları, rekabetleri, mesleki çabalarıyla karşınızdan geçiyor. Ama kuvvetli bir gazetecilik geleneği ana tema olarak bu öykülerin hepsinin üstünü kaplıyor.
Türenç’ten söz ederken, Milliyet ekolünün önemli gazetecilerinden Erhan Akyıldız’la birlikte kaleme aldıkları Abdi İpekçi’yi anlatan “Bir Gazetecinin Hayatı” başlıklı kitaplarını da muhakkak vurgulamalıyız.
Abdi İpekçi’nin yaşam öyküsü ve gazeteciliğinin anlatıldığı temel referans belge olma özelliğini taşıyor bu kitap. Toplam 200’e yakın kişiyle konuşularak hazırlanan kitap, yine Türk basın tarihine ışık tutan değerli bir çalışma.
Paylaş