Paylaş
Ancak geçen hafta sonu Reyhanlı’da meydana gelen ve 40’tan fazla vatandaşımızın ölümüne yol açan menfur saldırı, Suriye dosyasının ağırlığını, ciddiyet derecesini katbekat artırmış bulunuyor.
Bu çerçevede Erdoğan’ın Beyaz Saray’dan Suriye konusunda somut olarak ne elde edeceği ziyaretin en önemli sorusu haline gelmiş bulunuyor.
Türkiye ile ABD arasında Beşar Esad’ın iktidardan gitmesi konusundaki ana hedefte tam bir mutabakat olmakla birlikte bu hedefe nasıl ulaşılabileceği konusunda ciddi görüş ayrılıkları bulunuyor.
Bunu anlayabilmek için önce Obama’nın dış politika doktrinini ve bu çerçevede Ortadoğu’ya bakışını anlamaya çalışalım. Obama, selefi Başkan George Bush’un aksine ABD’nin dünyada müdahil roller üstlenmesine sıcak bakan bir Başkan değil. Onun öncelikleri içeride. Bir yandan dünyadaki Amerikan askeri varlığını azaltma yolunda adımlar atarken, stratejik önceliğini de Ortadoğu’dan -dünya ekonomisinde güç merkezinin yönelmekte olduğu- Asya bölgesine kaydırıyor.
Irak’taki askerlerinin büyük çoğunluğunu Amerikan halkına verdiği sözü tutarak geri çeken, Afganistan’dan da kademeli bir şekilde çekilmekte olan Obama, kendi başkanlığı döneminde ABD’yi Ortadoğu’da yeni krizlerin, çatışmaların içine sokmak istemiyor. Bölgeden çekilmeye çalıştığı bir dönemde Suriye’de uzama ve yayılma eğilimi gösteren bir içsavaşa karışıp risk almak istemiyor.
Başbakan Erdoğan ise yaklaşık iki yıldır ısrarlı bir şekilde Başkan Obama’yı Suriye konusunda edilgenliği bırakıp daha fazla müdahil olması için ikna etmeye çalıştı. Ancak her seferinde bu konuda isteksiz, gönülsüz ve çekingen bir ABD Başkanı buldu karşısında.
Bu durum, ABD’nin Suriye muhalefetini desteklemediği, Özgür Suriye Ordusu’na el altından yardım etmediği anlamına gelmiyor. Ancak Washington’un desteği, Suriye’de muhalefetin silahlı gücü ile Beşar Esad ordusu arasındaki dengenin muhalefetin lehine kırılmasına yol açacak kritik eşiğe hiçbir zaman ulaşmadı, bunun çok altında kaldı. Bu durum, içsavaş uzadığı oranda mevcut kilitlenmede sahada Beşar Esad’ın işine yarıyor.
Son dönemde Amerika’yı eskiye kıyasla daha da isteksiz kılan yeni ve önemli bir durum daha var. Washington, El Kaide yanlısı köktendinci unsurların cephede Suriye muhalefeti içinde ön plana çıkmasından ciddi derecede kaygılanıyor. Bu çerçevede Cihatçı savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçişlerinin sıkı bir kontrol altına alınması beklentisi bir süredir Amerikan kaynaklarınca açıkça telaffuz ediliyor. Obama’nın da bu yöndeki kaygılarını Erdoğan’a açması şaşırtıcı olmaz.
Bir faktör daha var. ABD Yönetimi, Suriye’de askeri değil “siyasi bir çözüm” istediğini ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’in ağzından geçenlerde bir kez daha açıkladı. Bu durum, baştan beri bütün hesaplarını muhalefetin Beşar Esad’ı devirmesi hedefi üzerine yapan, bu çerçevede Özgür Suriye Ordusu’na hayati değerde lojistik destek ve geçiş kolaylıkları sağlayan Ankara’nın da artık yazılımını değiştirmesini, daha gerçekçi bir zemine geçmesini gerekli kılıyor.
Siyasi çözüm arayışını kuvvetlendiren bir gelişme, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geçen hafta yaptığı Moskova gezisi sırasında ABD ile Rusya’nın Suriye’deki krize siyasi bir çözüm bulmak üzere uluslararası bir konferansın toplanması yolunda vardıkları mutabakat oldu.
Esad rejimi ile muhalefetin birlikte yer alması hedeflenen bu konferans, çatışan taraflar arasında bir geçiş yönetimi üzerinde uzlaşı oluşturmaya çalışacak. Bunun anlamı, yakın zamana kadar ne zaman düşeceğine ilişkin bahisler yapılan Esad rejiminin temsilcilerinin uluslararası aktörler tarafından müzakere masasına oturmaya davet edilmesidir. Bu durumda, Suriye’de uçuşa yasak bölge ya da sınırda tampon bölgeler kurulması için BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkarılabilmesi imkânı daha da zayıflamıştır. Kabul edelim ki, bu durumun aslında Suriye’ye hiç bulaşmak istemeyen Obama’yı mutsuz edeceği söylenemez.
Siyasi çözümün ön plana çıkması, muhalefetteki özellikle de Müslüman Kardeşler ekseni ile yakın ilişkileri içinde olan Türkiye’ye de önümüzdeki dönemde başlayacak uzun ve çetrefil pazarlıklarda kritik bir rol oynama alanı açacaktır. Her halükârda, Suriye’de siyasi bir çözüm arayışına giren ABD ile Ankara arasında yeni dönemde çok yakın bir diyaloğun yürütülmesi, buna ilişkin danışma mekanizmalarının oluşturulması bu ziyaretin muhtemel sonuçlarından biri olarak tahmin edilebilir.
Not: Yazılarıma kısa bir izin süresi için ara veriyorum.
Paylaş