Paylaş
Gri önlüğün kumaşı siyahından ucuzdu. Fark okulda pek hissedilmiyordu. Ancak bir gün İskele Meydanı’nda yapılacak merasim için sıralanmaları istendiğinde, bunun boy sıralamasına göre yapılmayacağı ortaya çıktı. Siyah önlüklüler önde durdular, gri önlüklüler arka sırada...
O gün canı çok sıkıldı. Gri önlüklüydü. Anne ve babasını üzmemek için siyah önlük istemedi. Ama o gün, gri önlüklülerin de işe yarar olduğunu göstermek gerektiğini kafasına koydu.
Yine çocukluk günlerinde saklambaç oynarken düşüp kolunu kırınca babasıyla gittikleri İzmir Devlet Hastanesi’nde karşılaştığı görüntü onda büyük bir iz bırakacaktı. Kasaba ve köylerden gelip yatacak yerleri olmadığı için hastanenin önünde yerlerde yatan yoksul insanların durumu çok etkilemişti onu. “Bu insanlar niye hastaneye alınmıyor” diye sorduğunda, babasından “Dünyanın büyük bir harp içinde olduğunu biliyorsun. Devletimizin kaynakları sınırlı, fakirimiz çok, kâfi hastane ve doktorumuz yok. Harpten sonra yapacak işimiz çok” yanıtını almıştı.
“O hastaların ve ailelerin durumunu ve babamın sözlerini hiç unutmadım” diye yazacaktı yaklaşık 60 yıl sonra “İzmir Karşıyaka’dan Dünyaya” başlığıyla yayımlanan anılarını kaleme aldığında Attila Karaosmanoğlu.
İstiklal Harbi’nde Milli Mücadeleciler arasında haberleşmede çalıştığı için İngilizler tarafından yakalanıp hapsedilen demiryolcu Ethem Bey’in oğlu Attila Karaosmanoğlu, gri önlükle başladığı yaşam serüveninde Dünya Bankası Başkanvekilliği’ne kadar yükseldi. Bu, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının uluslararası kuruluşlarda çıktığı en yüksek mertebeydi.
* * *
Washington’da Hürriyet temsilcisi olarak bulunduğum 1987-93 yılları arasında bu görevin sağladığı ayrıcalıklardan biri, Dünya Bankası’nda çalışan Attila Karaosmanoğlu ile tanışmak oldu.
Bizim kuşağımız onu 12 Mart döneminde Nihat Erim kabinesinden bir protesto hareketiyle ayrılan “11’ler” ya da “beyin takımı” diye adlandırılan ekibin en parlak teknokrat bakanlarından biri olarak tanımıştı. 1960 ihtilalinden sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasında en çok emeği geçen isimlerden biriydi. DPT’de iken, yedek subaylık görevini bu kurumda tamamlayan Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın yöneticiliğini yapmıştı.
12 Mart’ta Türkiye’den ayrıldıktan sonra daha önce de çalıştığı Dünya Bankası’na gitti ve emekli olduğu 1995 yılına kadar hep burada görev yaptı, dünyanın bu en büyük uluslararası finans kuruluşunda hiyerarşide en yüksek noktalara yükseldi. Kendisini tanıdığımda Asya’dan sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor ve yılda ortalama 20 milyar dolarlık bir kredi toplamına imza atıyordu. 1991 yılında Amerikalı Lewis Preston bankanın yeni başkanı olunca, başkan yardımcılarının üstünde oluşturulan üç kişilik Yürütme Kurulu’nun üyelerinden biri oldu, “Yürütme Direktörü” olarak Başkan’a vekâlet etti.
Uzun soyadı telaffuz edilemediği için kurumda kısaca “Mr. K” diye bilinen Karaosmanoğlu, bankanın kendi içindeki dönüşümlerde de önemli roller oynadı, iktisat bilgisi, muhakemesi ve kişiliğiyle haklı bir saygınlık kazandı. Banka daha önce yalnızca proje kredileri verirken, yapısal değişim gerçekleştirmek isteyen ülkelere program kredileri sağlanması, 1970’li yılların sonunda Başkan Robert McNamara’nın başta bütün itirazlarına rağmen, onun önerisi olarak uygulamaya kondu. Asya’dan sorumlu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde Uzakdoğu’da Çin, Endonezya, Güney Kore gibi ülkelerin gerçekleştirdikleri ekonomik dönüşümleri Dünya Bankası cephesinde izleyen, müzakere eden kişi Karaosmanoğlu’ndan başkası değildi. Bu ülkelerin liderlerinin, üst düzey yönetici kadrolarının bütün kapıları ona açıktı.
* * *
Bankadaki görevi sırasında fakirlikle mücadeleyi her zaman en önemli önceliklerinden biri yaptı. Arşivleri tararken kendisiyle Washington’da yaptığım ve Hürriyet’te 8 Mart 1992 tarihinde yayımlanan bir mülakatımı buldum. “Fakirliği azaltmak en önemli hedef olmalı” başlığını taşıyor. Aynı mülakatta Türkiye’de eğitimin durumunu “fazla huzur verici bulmadığını” da söylüyor.
Karaosmanoğlu, bu gibi önceliklerinden de görülebileceği gibi, kendisini her zaman solda konumlandırmış bir aydın olarak çizgisini tutarlılıkla korumuştur. Emekli olduktan yıllar sonra 20 Ekim 2008 tarihinde Milliyet’ten Devrim Sevimay’a verdiği mülakat, herhalde iç politika alanında yapmış olduğu en kuvvetli beyanıdır. Bu mülakatta bir sosyal demokrat olarak, CHP’nin çizgisinden duyduğu rahatsızlığı çok açık ifadelerle kayda geçirmiştir
Sevimay’ın “Türkiye’de içinizi en çok sızlatan şeyler içinde birincisi nedir” sorusuna Karaosmanoğlu, “doğru ve güçlü bir siyasi hareketin olmaması” yanıtını vermiş ve “Türkiye’yi düzeltecek en önemli gelişmenin yeni bir sosyal demokrat hareketin ortaya çıkması olacağını” söylemişti.
* * *
Karaosmanoğlu, prensiplerine bağlı kalmayı yaşam düsturu yapmış olan bir insandı. Belki de bu yüzden Türkiye’de üstlendiği görevlerden genellikle istifa ederek ayrıldı. Makamların ilkeler için terk edilebileceğini gösteren bir karşı örnek oldu.
Siyasetten neden uzak durduğunun gerekçesini, “Çünkü hepsinde ikiyüzlülük gördüm. Her birinde, bir tek İnönü hariç...” diye açıklayacaktı aynı Milliyet mülakatında.
Dünya Bankası’ndan emekli olduktan sonra Türkiye’ye döndüğünde, uzun yıllar İstanbul Sanayi Odası’nda başkanlık danışmanlığı yaptı. Sahip olduğu büyük tecrübeden, birikimden büyük bir sevgiyle bağlı olduğu kendi ülkesinde layıkıyla istifade edilmemiş olması onun ayıbı değildir.
Attila Karaosmanoğlu’nu geçen kasım ayında İstanbul’da toprağa verdik. Ölümünden sonra otobiyografisini baştan sona okurken Attila Bey’le baş başa kalıp uzun bir sohbete koyulmuşuz gibi hissettim kendimi. Gri önlüğünü giydi ve Ankara İllokulu’ndan yola koyulduk, Karşıyaka Lisesi’ne, oradan Mülkiye’ye ve ardından Harvard’a kadar giden uzun bir yolculuğa çıktık. Çin’den Afrika’nın uzak köşelerine kadar dünyanın pek çok köşesini birlikte dolaşıp, dünya liderlerinin makam odalarından içeri girdik, bazen de Dünya Bankası’nın koridorlarında kaybolduk. Her zamanki gibi tevazuundan hiçbir şey kaybetmedi bu yolculuğumuz esnasında. Huzurlu bir sükûnet yayan tebessümü yüzünden hiç eksik olmadı.
Önümüzdeki hafta cuma günü eski DPT’nin devamı olan Kalkınma Bakanlığı’nda Karaosmanoğlu için bir anma toplantısı düzenlenecek. Bu toplantı, bizzat kuruluş kanununun yazımına katıldığı gözağrısı kurumunun ona göstereceği değerli bir kadirşinaslık örneğidir.
Ülkemizin dünyada alnını ağartan bu büyük bilge insanın aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
DÜZELTME: Dünkü yazımda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a atfen geçen 11 yılda yapılan karayolu uzunluğunu sehven 6 bin km olarak yazmışım. Doğrusu 17 bin km olacaktır. Düzeltir, özür dilerim. S.E.
Paylaş